Çok genç kuşak hatırlamasa da "Şerefli mağlubiyetler" yaşadığımız dönemlerimiz vardı bizim. Türk Milli Takımı, kiminle nerede oynarsa oynasın "favori"ydi. Mağlubiyetlerin ve hüznün yani. Kalemizde hep "şanssız" goller görürdük ve hakem mutlaka "hakkımızı gasp eder"di. Rakip takım oyuncuları "çirkef", hocaları da "ukâla"ydı. Övecek bir tarafımızı bulamaz, lafı ha bire taraftarımıza getirirlerdi, "ateşli" diye. Nedense bütün maçlarda "yenilir", ama "ezilmezdik." Rakip kaleye savurduğumuz nadir şutlardan biri "kuşlara teğet" geçtiğinde, "Bir karış daha alttan gitse gol atmamız işten bile değildi" avuntularına girerdik. Tek-tük bulduğumuz ve kaçırdığımız pozisyonların "nasıl heba olduğunu" günlerce anlatır, kalemizde gördüğümüz onlarca pozisyonu "kahramanca savuşturduğumuzu" düşünürdük. Mahallede, kahvede herkes topçuydu da, top sahasına çıktığımızda topa tutulurduk. Zaten imkânsızlıklar içinde kıvranan Türk futbolundan çok da büyük başarılar beklemiyorduk. Avrupa kupası maçlarında Türk takımları bir-iki tur geçtiğinde "Avrupa'yı titrettik" başlıklarını okurduk gazetelerden. "Elenmek" o kadar vaka-i adiyedendi ki, 6.5 sezonda Türkiye'de takımını "ya şampiyon ya ikinci" yapan Milne'ye hiçbir zaman Avrupa'nın hesabını sormadık, hatta aklımızdan bile geçirmedik. Mustafa Denizli, 3-0'lık Nechatuel maçından önce, "Turu geçeceğiz" demişti de, hemen "Hayal satan adam" ilan edilmişti. Şimdi ise Milli Takım'da geldiğimiz noktaya bir bakın... Kurada Türkiye'yi çektiğinde "Ateşe düştük" edebiyatını onlar yapıyor. UEFA sitesinin anketinde her zaman "favori" Türkiye. Ligdeki futbol kalitesinin dibe vurduğu bir sezonda Milli Takım adeta futbolumuzun lokomotifi oldu. Kendi takımlarında forma bulamayan, eleştirilen isimler ay-yıldızlı formanın altında kendini buldu. Ne sakatlıklar, ne cezalar bu takımı durdurmaya yetti. Bugün yeneriz, yeniliriz o ayrı... Ancak şurası kesin ki, Fatih Terim, bir araya geldiğinde "çorbaya" dönebilecek bir karışımdan nefis bir "aşure" çıkardı. >> ah basına gelenler "Şeker" gibi atlatma Beşiktaş'ın, Yugoslav futbolcusu Şekerbegoviç'le ligde fırtına gibi estiği yıllar... O dönem Beşiktaş maçlarını Şeref Stadı'nda oynuyor, antrenmanlarını da aynı yerde yapıyor. Bırakın sıcak suyu, duşların bile akmadığı, futbolcuların "saha" diye çamur deryasında top koşturmaya çalıştığı dönemler... Muhabirliğe yeni başlayan Osman Yeşilbursa, toyluk günlerinde bir antrenmana geç kalır. O zamanların hızlı muhabirleri Ömer Güvenç ve Faik Gürses Abi'nin yanına utana sıkıla yanaşır, "Abi ya geç kaldım, önemli bir şey var mı haber olacak?" diye sorar. Genç muhabire bir oyun oynamaya karar veren ikili anında senaryoyu yazar; - Olum duymadın mı Şekerbegoviç İstanbul'dan kaçmış, yöneticiler şokta. Aman kimseye çaktırma... Bu "özel" haberi canına minnet sayan Osman Abi, ilk bulduğu kulübeden telefona sarılır ve olayı olduğu gibi gazetesine yazdırır. Ertesi gün "şakayı" tertipleyenler de, gazeteye yazdıran da şoktadır... Gerçekten o gece Şekerbegoviç firar etmiştir ve haber sadece Osman Yeşilbursa'da vardır. Genç muhabir hayatının atlatmasını bir şaka sayesinde gerçekleştirmiştir. >> Unutulmaz anlar Galatasaray'ın unutulmaz isimlerindendi Brezilyalı Taffarel... UEFA Kupası'nı kaldıran kadronun baş aktörlerindendi. Başarılı kaleciliğinin yanı sıra sempatik tavırlarıyla sadece Galatasaraylıların değil bütün taraftarların takdir ettiği sevdiği bir isimdi. İşte Taffarelli Galatasaray antrenmanından bir sahne... Brezilyalı kalecinin çocuklarını hatırlarsınız, sarı sarı dünya tatlısı çocuklardı. Hatta ailece Danone reklamlarında oynamışlardı da bütün çocuklar "Ben de nanone istiyorum" diye tutturmuştu. Sempatik kaleci antrenmanda çocuklarıyla oyuna dalmış kahkahalar Florya'yı çınlatıyor. Çocuklar önde, Taffarel arkada çimenlerde bir kovalamacadır gidiyor. Veletleri yakalamak için değil, yakalamamak için küçük adımlar atan Taffarel aniden bağırıyor: - Kaçın kaçın Alpay geliyor!.. *** Yine Florya'da biraz daha eskilere ait bir hatıra daha... Şimdilerde Milli Takım'a jübile yapmaya hazırlanan Tugay Kerimoğlu Galatasaray'ın en usta ayaklarından biri... Maçlarda bütün serbest vuruşlarda topun başına o geçiyor. Antrenman bitmiş, Tugay'la kaleci Hayrettin fazladan frikik çalışması yapıyor. Yediği gollerle lakabı "Kova"ya çıkan Hayrettin o gün tam formda. Tugay'ın bütün şutlarını köşelerden çıkarıyor. Tugay çıldırmak üzere, defalarca şut çekiyor, Hayrettin adeta duvar örüyor. Sonunda dayanamayan Tugay, Hayrettin'i küplere bindirecek lafı patlatıyor; - Ulan Hayro, Fenerliler vursa yersin hepsini!.. >> Unutulmaz sözler... "Sporcularımız uzayda kamp yapmak isterse, devlet olarak bunu bile sağlarız." (Mehmet Atalay)