Nereden nereye geldik. G.Saray Nechatuel'i 5-0 yendi diye, bütün Türkiye sokaklara dökülmüştü. Eskiden kulüplerin oynadığı her Avrupa kupası maçı "milli maç" havasında olurdu. Edirne'den ötesine çıktın mı, orada Fener, Galatasaray, Beşiktaş diye bir şey kalmazdı, "Türk takımı" diye bakardık olaya. Sonra sonra Galatasaray'ın UEFA Kupası'na yürüdüğü dönemde, "Aslan Cimbomlu"ların haklı sevinci ve diğerlerini küçümseyici tavırları gittikçe, "Senin takımın, benim takımım" zıtlaşmasını doğurdu. Zaten gerisi çorap söküğü gibi geldi. Roma maçında Galatasaraylı futbolcuların polisle kavga etmesi hemen Fener tribünlerinde, "Roma polisine uzanan eller kırılsın" pankartıyla "ti"ye alındı. "Barcelona'ya başarılar dileriz"den tutun, bir dönem 5 yediği Chelsea takımını havaalanında karşılayan taraftarlara kadar vardı iş... Ve kendi taraftarını kınayan eski başkan Selahattin Beyazıt'ın, "Ben onlara katılmıyorum, bu akşam F.Bahçeliyim" sözlerine "İşte aranan sağduyu" kabilinden sarıldık. İki ayrı takımın taraftarı içeride ya da dışarıda aldığı sonuçlardan dolayı birbirlerini kızdırmayacak mı? Tabii ki olayı "ti"ye almakta bir sıkıntı yok. Ama bizde işler sepetten çıkmaya çalışan yengeçler misaline döndü. Yengecin biri tam sepetten çıkmak üzereyken diğeri ona tutunur ve geriye çeker ya, o hesap. "Ben başarılı olamıyorum, onlar da olmasın da beni kızdırmasın" ana fikri var hep bunların arkasında. Hatta milli maçlarda bile Hakan gol atınca üzülen Fenerliler, Rüştü gol yiyince sevinen Galatasaraylılar oluşmaya başladı tribünlerde. Hani İtalya 90'da Napolililer Arjantin'i desteklemişti ya Maradona'dan dolayı kendi ülkelerine karşı... Yakında Napoli örneği yaşayacağız, ondan korkuyorum... ah basına gelenler Mahmut sıkı tutun! Gazetenin Cağaloğlu'nda olduğu günler... İstihbarat Servisi'nden bizim Osman Sağırlı ile Bekir Yeniay, bir telsiz anonsuyla soluğu Boğaziçi Köprüsü'nde alıyor. Bir dönemler köprüde intihar şovlar hayli moda. Kafasına esen, kaynanasına kızan köprüye çıkıp trafiğin altını üstüne getiriyor. Polisler saatlerce dil döküp, televizyonlar canlı bağlantı yaptığında da tıpış tıpış yelkenleri suya indiriyorlar. İşte, atlamaya niyeti olmayan ama köprünün korkuluklarına çıkmış iki genç, tinerden dumanlanmış kafayla sağa sola tehditler savururken bizimkiler olay yerine yetişiyor. Polislerle yapılan pazarlıklar sırasında iki delikanlı aralarında da Kürtçe konuşuyorlar. Osman aniden Bekir'e, "Hadi gidelim bunlar atlamayacak, şov peşinde" diyor. Bekir çoktan uzaklaşmış Osman'a yetiştikten sonra merakla soruyor; - Abi adamlar ya atlarsa, haberi kaçırırsak, nerden çıkardın atlamayacaklarını? - Olum adamlar bir taraftan polise "Yaklaşmayın atlarız" diyor, bir taraftan da biri diğerine Kürtçe, "Lan Mahmut sıkı tutun düşmeyelim" diyor. Bir de buradan dinleyin Fenerbahçe - Chelsea maçını Azerbaycan televizyonu AND'den naklen anlatan spikerin Deivid'in attığı iki gol sonrası sözleri: "Ve Fenerbahçe topu öz gapısına gönderiyor." "Deivid sniper ateşi yaptı. İtiraf etmem lazımdı ki, orada hangi gapıcı olursa olsun, topu çetin def eylebilirdi. Kaleci Cudicini'nin bir günahı yohtu." Ben demiştim! Bir de ben havamı atayım: "Çıkabilecek İngiliz takımları içinde Chelsea en iyisiydi. Takım oyunundan çok, bireysel yetenekleriyle ön plana çıkan bir takım. Tıpkı Sevilla maçlarında olduğu gibi İngilizlerin yıldızlarına da pranga vurulursa, silahları ellerinde patlayabilir. Ve Fener turu geçerse ben bikini mikini giymem ona göre" demiştim 22 Mart'ta... E, giymedim işte, demiştim yani... Unutulmaz sözler... "Kaybetmeyi hiçbir zaman sevmesem de kaybetmeye dayanabilirim. Ama yüreklerini sahaya koymayan adamlara kesinlikle tahammül edemiyorum" (Kenyon Martin)