Dam üstünde saksağan, gel bize bazı bazı

A -
A +

Sadece futbolcular değil taraftarlar da alışamadı bu hazırlık maçlarına. Nedense hazırlık maçları bizde "gazozuna maç" anlamına geliyor. Hatta "nerden çıktı şimdi bu" diye içten içe bir burun kıvırma da var. Rakip değil Belarus, Brezilya olsa, maç Türkiye'de oynansa Saracoğlu'nun dolacağına inanmıyorum. Nitekim Brezilya'yla Almanya'da oynadık. Dortmund'da Signal Iduna Park'ın basın tribünündeydim. Ama o stadın neredeyse yarısı boştu. Niye? Almanya'da o stadı dolduracak kadar gurbetçi yok mu? Var. Ama neticede bir hazırlık maçı işte! Hatta, şimdilerde nostalji programlarında izlediğimiz dünyayı kendine hayran bırakan tekaüt yıldızlar "Dünya Karması" adıyla ülkemize gelmişti de depremzedelere yardım için, İnönü yine dolmamıştı - ki içlerinde Maradona- George Best de vardı. Bizim taraftarın stada gelmesi için puan maçı olacak. İsterse 2. Lig maçı olsun ama ortada bir iddia olsun. Hır çıkarmaya zemin müsait olsun. Bizde futbola düşkünlük "taraftarlık" düzeyindedir. Yoksa kimsenin "futbolsever" falan olduğu yok. Bu, işin bir boyutu. Diğeri daha da mühim. Milli Takım, son 6 özel maçı kazanamamış. Belarus maçından önceki 5 maçta ise gol bile atamamış. EURO2008'de haziran ayının sıcağında maçlar oynayacağız, hazırlandığımız takım eksi 5 derecedeki Belarus. Hem Avrupa Şampiyonası'ndaki rakiplerimizle eşdeğerde midir bu takım? Dönüp İnönü'de Zeytinburnu'yla oynasak daha iyiydi. Mısır gibi bir takım, koca Arjantin'i ayağına getiriyor, 2,5 ay sonra şampiyona oynayacak Türkiye'nin seçtiği takım Belarus, hem de deplasmanda. Bir de o havada, o zeminde Hamit'i sakatlığa kurban verdik. Çocuk sezonu kapadı, büyük ihtimalle Euro2008'de de forma giyemeyecek. Belarus maçı, tam bir "Dam üstünde saksağan" durumu... Şurada 2.5 ay kaldı Fatih Hocam. Kendimize gelelim bazı bazı... ah basına gelenlerAbi canlı yayındayız!.. Gazetenin eski, TGRT'nin yeni elemanı olduğum günler... Gazeteye yeni transfer olan Mustafa Karagöl Abi "külyutmaz" tavırlarıyla ün yapmış. Ancak spor servisinin her yeni elemanı gibi muzipliklerden nasibini almazsa bize yakışmaz... Neyse, tezgah kuruluyor. O dönemde, Ümit Aktan Abinin sunduğu "Spor Servisi" programında statlardaki muhabirlerle bağlantı kurulup maçın skoru ve atmosferi konusunda malumatlı sohbetler yapılıyor. İşte bir Zeytinburnu-Konya maçında Mustafa Abi de görevli. Organizasyonun başı olarak "kurbanı" telefonla aramak bana düştü. - Mustafa Abi, maç için birazdan seninle bağlantı yapacağız. Ancak ses bağlantılarında bi terslik var, Ümit Abinin stüdyo sesini duyamayacaksın. Biz seni aradığımızda sen içinden 10'a kadar say, sonra da maçı anlatmaya başla abi... Gerisi, tahmin ettiğiniz gibi işte... Mustafa Abi, basın tribününde bağıra çağıra 10 dakika boyunca "canlı yayında" olduğunu zannedip Konya'nın cılız ataklarından, Zeytinburnu'nun beraberliği koruma çabalarından dem vurup, maçın "tipik bir orta alan mücadelesine" döndüğünü söyleyip noktayı koydu. Serviste eline telefonu alan dinleyip kıs kıs gülüyor, sonra sıradakine veriyor, sonra o da öbürüne... Bitmedi... Daha garibi, tribünde Mustafa Abinin yanında oturan TGRT'nin muhabiri Tansu Sarı, "Niye beni aramıyorlar da onu arıyorlar" diye alınganlık gösterip istifasını vermeye kalkmıştı... Unutulmaz sözler... "Onu durdurabilmenin tek yolu stadyumun ışıklarını kapatmaktır" (C. Ranieri'nin Adriano için yorumu)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.