Porto, Şampiyonlar Ligi'nde Beşiktaş'a son maçta vize vermedi... Bir üst turda Fener'e çıksın diye dua edenler var... Öyleyse, Portekiz futboluna ve Porto'ya yakından bir göz atalım istedim.... Porto Beşiktaş'a rakip olduğunda haftalar önce gelen bir mail... Noktasına dokunmadan... Portekiz futbolunun iki farklı yüzü var: Birincisi mümkün olduğunca uluslararası (entarnasyonalci) bir futbol anlayışı. Bu anlayıştaki kulüpler, özellikle eski sömürge olan Brezilya'nın (Portekizlilere göre futbolcu tarlası) ve Afrika'nın eski Portekiz sömürgelerinden gelen gençleri (mesela Angola) toplar ve bunlara iyi imkanlar sağlar, hatta ailelerini de Portekiz'e getirir yerleştirir vs... İkinci anlayıştaki kulüplerse takımlarını doğma büyüme Portekizli gençlerden oluştururlar. Bu anlayış, tamamen Portekizli futbolculara güvenilme ve yabancı oyuncuları neredeyse umursamama meselesidir. Birçok kulüp bu politikayı benimser, özellikle 'İç Portekiz ve Kuzey Portekiz' diyebiliriz. Porto ve Sporting Lizbon iki ayrı kafanın iki ayrı ekolün kulüpleridir. Bir tarafta entarnasyonalci Sporting, bir tarafta millici Porto. Sporting'e baktığımızda çeşitli ülkelerden oyuncuların rahatlıkla takımda yer bulduğunu görüyoruz. Fakat Porto'da durum böyle değil. İlk 11 ağırlıklı olarak Portekizlilerden oluşuyor. Yabancı saydığımız futbolcuların da çoğunluğunun Brezilyalı olduğunu biliyoruz. Portekizce konuşan Brezilyalıların ne kadar 'yabancı' olduğu da tartışılır. Porto her şeyiyle tipik bir Portekizli olduğunu bağırıyor. Porto'nun büyük başarılarında, yine safkan bir Portekizli olan Mourinho'nun takımın başında olduğunu hatırlayalım. Futbolun dışında bu iki şehir, yani Lizbon ile Porto, kültür olarak da birbirinden ayrılıyor. Lizbon turistlerin cirit attığı, daha çok göçmenin bulunduğu uluslararası bir şehirken, Porto daha bir yerli ve daha bir Portekizli. "Portekiz'in gerçek havasını almak istiyorsanız Porto'ya gidin" boşuna demiyorlar ya... >> ah basına gelenler > Ersen'in kardeşi Ricky Martin! Ersen Martin'in adının Türkiye'de yeni yeni duyulduğu günler... Gurbetçi olduğu biliniyor, gelecek vadettiği söyleniyor... Hummalı transfer günlerine denk düşen o dönemde, Recep Abi, kulüpteki önemli yönetim toplantısına geç kalmış olmanın telaşıyla gazeteci arkadaşlarından medet umuyor. - Vahap var mı bir transfer dedikodusu? - Valla abi şu Ersen Martin var ya... - Hee - İşte onun kardeşi varmış Ricky Martin - Tamam duydum... - Hah işte! Beşiktaş ilgileniyomuş onunla... Hikayenin gerisini tahmin edersiniz artık. Gazeteye telefon açılır, karşısındaki "Abi seni işletmişler" der, Recep Abi, Vahap'la köşe kapmaca oynar... > Unutulmaz anılar Pascal Nouma iki haftadır bu köşeyi işgal etti. Ama adam bir derya... Ağzından dökülen her cümle ayrı bir hayat dersi gibi... "Futbol bir espri oyunudur. şovdur... Benim futbol esprimi anlamadılar. Taraftar anladı ama yöneticiler anlamadı. Türkiye'de taraftar yönetimlerin çok üstünde... Antrenmana herkes arabası ile geliyor, ben kaykay ile geldim. Başka ülkelerde futbolcuların dışarıdaki hayatlarına karışılmaz. Şortla da gezilir kaykayla da gelinir... Türkiye'de basın henüz Avrupai düzeyde değil. Birtakım kişisel ilişkileri görevleri ile karıştırıyorlar. Yönetime yakın olanlar yönetimin istediğini yapıyor. Benim futbolumla değil, saha dışı yaşantım, sosyal yaşantımla ilgilendiler. Gezemedim, eğlenemedim, özgürlüğümü kaybettim. Hapis hayati yaşamaya başladım. Ne zaman dışarı çıksam mikrofonu ağzıma soktular. Bunaldım... Yönetim ise taraftarın bana gösterdiği sevgiyi kıskandı. Bütün bunlar beni daha agresif yaptı... Ve Çok sevdiğim Türkiye'den kaçtım... Futbol ve para için kimse benim kişiliğimi ve futbol karakterimi değiştiremez. Bana bunun için baskı yaptılar. Ne prensiplerimden, doğru bildiğimden vazgeçtim ne de futbol karakterimi değiştirdim. Bu ikisini yapmak benim için ölmek demektir. Ben ölümü değil, onurlu yaşamayı seçtim..." > Unutulmaz sözler... "Bir maçın en önemli dakikası, ilk 90 dakikasıdır" (Sir Bobby Robson)