Gol atmak mı, gol kurtarmak mı?

A -
A +

Futbola kalede başlayıp sonradan santrfor olan çok isim hatırlarsınız belki... Ama yıllarca unutulmaz gollere imza attıktan sonra kaleye geçenini duydunuz mu hiç? Tabii ki, "Kadıköy Panteri Pancu"dan söz etmiyorum. Çocukluk yıllarında forvette çok hırçın olduğu için hem kendini hem arkadaşlarını yaralayıp duran ve annesinin tavsiyesiyle kaleye geçen Toni Schumacher'den de... 30'un üstündekiler iyi hatırlar. Bir Tomas Brolin vardı İsveç Milli Takımı'nın yıldızı. Sapsarı saçlı, bebek yüzlü golcü... Dünya Kupaları'nın en güzel gollerinden biri de büyük ittifakla ona aittir. Bu gol, tüm zamanların en iyi frikik organizasyonu olarak da kabul edilir. 1994 Dünya Kupası çeyrek finali... İsveç-Romanya karşılaşması... Kuzeyliler sağ çaprazda bir serbest vuruş kazanır. İşte o enfes gol o maçta gelmişti. Önce Hakan Mild topun üstünden atlamış, ardından Schwarz topu barajın sağından arkasına doğru yerden yuvarlamış, herkes "noooluyo" derken barajın arasında ufak boyuyla kaybolan Tomas Brolin fırlamış ve sağ çaprazda buluştuğu topu Romanya kalesinin sol 90'ına zımbalamıştı. Gol sonrası sarışın bebek yüzlü çocuk sağ kolunu havaya kaldırarak ve havada şöyle bir 360 derece dönerek resitalini tamamlamıştı... Ha maç mı? Normal süresi 2-2 bitmişti, penaltılarla İsveç elemişti... O İsveç tıpkı bizim 2002'de olduğumuz gibi dünya üçüncüsü olmuştu. İşte hikayenin kahramanı Tomas Brolin, yıllarca Parma'da top koşturdu. Takımını attığı gollerle 1995 UEFA Kupası şampiyonluğuna taşıdı. Bir sakatlık onun sonu oldu. Leeds'e geçti, tutunamadı, Crystal Palace takımında oyuncu-asistan menajer olarak görev aldı. Takımı küme düştü ve kariyerine noktayı koydu. Bir sene sonra amatör ligde formasını giydiği ve doğduğu kentin takımı olan Hudiksvalls takımında ise kaleciydi!.. Zaten Parma sonrası geçen yılların ona kazandırdığı şeylerden biri de fazla kilolarıydı. Bu açıdan baktığınızda da başka yerde oynama şansı yoktu. Tomas Brolin kariyerinde sadece 5-6 yıllık bir başarı dönemi geçirmesine rağmen "tüm zamanların en iyi İsveçli oyuncu" değerlendirmesinde kendisinin futbol stilinden etkilenen Henrik Larsson'un ardından ikinci olmuştur ve bugün Parma kulübünde halen bir efsane olarak kabul edilmektedir. Nerden mi çıktı bu yazı? Hiiiç, İsveç'le yapacağımız hazırlık maçı öncesi bir nostalji yapalım dedim... ah basına gelenlerŞahane cinayet haberi! Bizim istihbarat servisinin iki acar muhabiri Ziya ve Bekir üniversite yıllarından beri ayrılmaz ikili... Ta ki Bekir evleninceye kadar yıllarca aynı evi paylaştılar. Üniversitede okurken aynı zamanda gazetede gece mesaisi yapıyorlardı. Hikaye, işte o yıllardan. Bizim ikili yönetmenliğe soyunan arkadaşlarından birinin kısa metrajlı filminde gönüllü olarak yer alıyorlar. Bekir'in görevi set fotoğrafçısını canlandırmak. Çekim günü fotoğraf makinesiyle birlikte yerini alıyor. Konu her neyse, sahnede imam-papaz-haham var... Eli kanlı "hoşgörüsüzler" tetikçiyle bu üçüne kurşun sıkıyor. Sahnede tam kostümleriyle yer alan imam, haham ve papaz kanlar içinde yere seriliyorlar. Tabii, olayı bizim Bekir kare kare belgeliyor. Nerdeyse bir makaraya yakın film cinayetlerin delili durumunda. Sonraki kareler daha da ilginç, üç kişiyi vuran katil; Red Kid'in Daltonların şapkasını uçurduktan sonra silahını üflemesi misali poz vermiş... Bekir okul çıkışı gazeteye gelmiş, filmleri karanlık odaya vermiş... O zamanki istihbarat şefi Cevdet Abi, daha karanlık odada filmleri görür görmez söylenmeye başlamış; - Uyyy uyyy uyy ula ne bunlar! Bekiiir! Olum müthiş müthiş, ne zaman çektin bu haberi? Ajanstan da geçmedi... Bekir, Cevdet Abinin heyecanından ve lafları arka arkaya sıralamasından araya girip olayın mizansen olduğunu da anlatamamaktadır. Şef, filmleri tepedeki ışığa tutup kare kare ilerlemektedir. Sıra katilin resimlerine gelince; "Oy anam! Katilin de resmi var, adam resmen poz vermiş. Olum kaptın hakiki ikramiyeyi, söyleyin birinci sayfayı deviriyoruz, bunları girelim, baskıyı durdurun, sen haberini çabuk yaz!.." Sonuç; Cevdet Abinin heyecanına karşılık Bekir'in çaresizlik içindeki telaşı, olayda bir aksilik olduğunun anlaşılması ve koridorda süregelen kovalamaca... Unutulmaz anılar FourFourTwo'nun geçmiş sayılarından birinde Ozan Şişli bir röportaj yapmış. Bursaspor'un ön liberosu Mustafa Sarp'la... Gözlerden kaçan bir bilgi; Meğer Gökhan Güney, Çukurova'dan hemşehrisi Samet Aybaba ile kanka vaziyetlerindeymiş. Bağlantıyı Gökhan Güney kurmuş, Mustafa da Ankaraspor'a transfer olmuş... Tabii sonraları Erciyes'e ve Bursaspor'a gitmiş ama Süper Lig takımlarından birine ilk gidişi Gökhan Güney vasıtasıyla olmuş: "Mersin İdman Yurdu'nda küme düşmeme mücadelesi verirken kazandığımız bir maçtan sonra başkan soyunma odasına girip 'Size bir sürprizim var' dedi. Para verecek diye beklerken şarkıcı Gökhan Güney şarkı söyleyerek içeri girdi. Gökhan Abi ondan sonra deplasmanlara da geldi. O maçı da kazanınca uğurlu taraftarımız haline geldi. Lig bittikten sonra Gökhan Abi beni aradı. Meğer Samet Aybaba çok yakın arkadaşıymış. Ankaraspor'la yeni anlaşan Aybaba'ya hayırlı olsuna gitmiş. Konu benden açılınca Samet Hoca futbolumu beğendiğimi söylemiş. Nasıl ulaşabileceğini sormuş. Sonrasında ise beni aradı, transferim hallolmuştu işte..." Unutulmaz sözler... "Hayat hakkında bilmeniz gereken her şey "Baba" filminde vardır, futbol hakkında bilmeniz gerekenler ise bir derbide saklı..." (Greame Souness)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.