Hakan Şükür bu ülkede futbola neredeyse son 15 yılda damgasını vurmuş bir isim... Oynaması olay, kulübede oturması olay, gol atması olay, kaçırması olay, konuştukları olay, yaptıkları olay... Böyle biri olduğu için seveni de çok, sevmeyeni de, kızanı da çok, alkışlayanı da... Bütün şimşekleri üstüne çeken paratoner gibi... Takımın başarısı da ona mâl ediliyor, başarısızlığı da. İnsan olarak onu seversiniz, sevmezsiniz o ayrı. Ama futbolcu olarak geçmişte yaptıklarını ve hâlâ yapmakta olduklarını inkar edemezsiniz. Galatasaray bu sezon "hocasız"şampiyon olmuşsa, futbolcular "inanmış bir insan topluluğu olarak bir takım ruhunu sahaya yansıtmışsa"bu işte aslan payı Hakan Şükür'ündür. Şimdi bütün bu olanların ardından Galatasaray Yönetimi, Hakan'a "bırak artık"demeye hazırlanıyor. Fatih Terim'i gerek Galatasaray'da, gerekse Milli Takım'da Fatih Terim yapan en büyük isimlerden biri olmasına rağmen ona jübile yapacağı son bir Avrupa Şampiyonası'nı çok gördüler.O milli takımın oralara gelmesinde oysa Hakan'ın çok büyük emeği vardı. Değil oynatmak için, turist olarak yanlarında bulunsun diye bile o kafilede yer almayı çoktan hak eden birisiydi. Saha içinde olamasa bile dışında futbolculara ağabeylik yapabilirdi, düştükleri zor durumlarda onları silkeleyip cesaret aşılayabilirdi, tıpkı Galatasaray'ı bu sezon şampiyonluğa taşırken yaptığı gibi. "Futbolun adaleti vardır"demiştim geçen bir yazımda ama "vefası"bazı semtlere uğrayan bozacılar kadar azadır!.. ah basına gelenler Süleyman Özkonuk Abi'nin beni şımartan övgü dolu mailine eklediği kendi hatırası... Güle Güle Apartmanı'ndan tüp geçitle yan binaya gittiğimiz günler. Spor Servisi diğer binada... Bir öğlen vakti, herkes yemeğe gitmiş. Gelecek telefonlara bakmak, haberlerin gelişmelerini incelemek için nöbetçi kalmışım serviste. İstihbarat Şefi olarak görev sorumluluğu işte :)) O sırada kapı açıldı, lacivertler giyinmiş kravatlı beş kişi girdi servise. Bugün olsa Kurtlar Vadisi'nden çıkıp geldiler, diyeceğim ama değil. Güler yüzlü, babacan tavırlı, sempatik insanlar hepsi de. En öndeki uzun boylu, gür sesli ve bol gülüşlü beyefendi, "Ooo, Süleymancığım nasılsın?"dedi. Dedi de Süleyman yani ben bu beyi hiç tanımıyorum ki. Kibarlıktan, "Pardon tanıyamadım" dedim. "Yahu ben İzmirli, Fuar'dan" cevabını alınca daha bir şaşırdım. "Fuardan", hadi bakalım kim acaba? Aklım hep İzmir Enternasyonal Fuarı'na gidiyor. İyi de, 'kim? kim?' ı- ıh hiç hatırlamıyorum. Lacivertler içindeki beyefendi bir kaç kez İzmir'den Fuar'dan olduğunu tekrarladı ama ben yine mahcup, hatırlayamamanın ezikliği içindeyim. O beş kişilik grup, "Eh peki, Sadıkçığıma selâmlar"diyerek gittiler. Arkadaşlar yemekten gelince şöyle bir durumu anlatıp "kim olabilir?" diye sordum... Meğer Türkiye Gazetesi'nin Fuar ilavesinin sorumlusu Resul İzmirli Ağabeymiş... Hakikaten tanımıyordum, Resul Ağabeyle o vesileyle tanışmıştık. Sonradan daha yakından tanıdım kendisini ve ne kadar zarif ve ne kadar nüktedan biri olduğunu yakinen gördüm. Resul İzmirli ile ne zaman karşılaşsak, hep aklıma o günkü "Ben İzmirli... Fuar'dan" deyişi gelirdi. Unutulmaz sözler... "Futbol işçi sınıfının baletidir" (Alf Barnett)