Karar ve Fatih Hoca!..

A -
A +

Alt tarafı bir hazırlık maçı deyip geçmek de var. Ama sonucuna ve de kimin oynadığına fazla dokundurmadan bir tespiti ortaya koymak lazım. Özel maçlardaki hali pür melalimizi de yazacak değilim. Nedendir bilinmez her maç öncesi garip bir arayış içine girmeye kendini mecbur hissediyor Fatih Hoca. Takım Euro2008'e katılmak için eleme maçları oynarken de iskelet bir kadromuz yoktu, oraya hazırlanırken de yok. İki maç üst üste aynı -hatta benzer- bir kadro çıkmıyor sahaya. Hatta bir maç ilk on birde oynayan, öbür maç kadroda bile olmuyor. Kendi takımında yedek, sakat, formsuz olanlar bir bakıyorsunuz ilk on birde... Takımın belli bir omurgası olmayınca sahada da bir oyun kurgusu olmuyor haliyle. Kadro rakibe göre mi kuruluyor, hayır. Takımlarında formda olan oyunculara göre mi kuruluyor, o da değil. Fatih Hoca, hem başarı için istikrarın şart olduğunu söylüyor, hem de bu istikrardan ısrarla kendisi kaçıyor. Ortaya karışık bir on bir ve yedek kulübesi sürmek için İsveç'le hazırlık maçı yapmaya gerek yok. Herhangi bir takımla Riva'da oynasak da aynı neticeyi alırız nasıl olsa... Arka arkaya hazırlık maçları yapacağız. Bunları bir oyun stratejisi ve takım olgusu geliştirmek için mi yapacağız, yoksa hâlâ iskelet kadroyu kurmak için mi? Bir an önce Terim buna karar vermeli... >> Pendik faciası! F.Bahçe yıllar sonra Pendik'e yeniden yenildi. Hele 1999 yılında kupadan elendiğinde ortalık karışmış, Rüştü tesislerde eli sopalı adamlar tarafından dövülmüştü. Maldonado'nun gelişi şerefine F.Bahçe bir kez daha Pendik'le karşılaştı hazırlık maçında. Sonuç yine facia (!) oldu. Bu ikinci maç hemen ilk maçı hatırlattı doğal olarak. Ancak arada kalan bir maç daha var. F.Bahçe 2006 yılında Volkan Demirel, Önder, Can, Kerim, Selçuk, Uğur, Serkan, Alper, Kemal, Olcan ve Semih ilk 11'i ile 2-1 yendi, 1-0 geriye düşmesine rağmen (!) Yok, "Fener de Pendik'i yenebiliyor" demek için değil, arada unutulan bir maçı hatırlatmak için yazdım!.. >> Korkuları yenmek Turkuaz forma çok tartışma konusu oldu. Kimisi çok beğendi, kimisi klasik kırmızı-beyazdan vazgeçmememiz gerektiğini söyledi. Avrupa Şampiyonası'nda giyeceğiz. Ben beğendim şahsen. Hem dünyada "Türk" ismiyle özdeşleşmiş bir renk. Kaç milletin böyle şansı var ki? Çok miktarda hazırlık maçı oynandı geçen hafta içinde. Fransa, alışılmışın dışında mavi değil, kırmızı formayla sahadaydı Malaga'da. Onlar kırmızıyı seçince ev sahibi İspanyollara da bu defa sarı formayı giymek düştü. Fransızlar bir asır sonra giymiş kırmızı rengi. 1906 yılında İngiltere'ye 15-0 gibi bir hezimetle mağlup olunca, bir daha kırmızı formayı giymemeye yemin etmişler! Gerçi İspanya'yı da yenemediler ama korkularının üstüne gidiyorlar hiç değilse. Korkularımızın üstüne gitme sırası bize de geldi. Turkuaz forma bir yana, 8-0'lık hezimetleri hatırlattığı için vazgeçtiğimiz ay-yıldız şeritli formayı da gündeme getirmemiz lazım. >> Bir transferin peçete arkası! Mutlaka ilginç transfer hikayeleri duymuşsunuzdur. Bunlardan biri de dünya futbolunun en büyük futbolcularından biri olarak gösterilen Zidane'ın Real Madrid'e transferidir. Monte Carlo'da bir galada Real Madrid Başkanı Florentino Perez çapraz masada Zinedine Zidane'ı görür ve peçeteye tavernalardaki şarkı istek sözü gibi "Real Madrid'de oynamak ister misin?" yazar. Notu alan Zidane şöyle bir başkana bakar ve tek kelimeyle "Evet" yazıp geri yollar... 64.5 milyon dolarlık büyük transferin özeti bu işte... >> Unutulmaz sözler... "Hiçbir insan takım seçmez... Sadece, ona ait olduğunu hisseder" (Maier Lorenz)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.