Milli Takım EURO2008 öncesi 3 hazırlık maçı oynadı. Sonuç; 2 galibiyet, 1 mağlubiyet. Tablo hem iyi hem kötü. Artılarımız da var eksilerimiz de. Hücum yönümüz kuvvetli, savunma yönümüz zayıf. Hazırlık maçlarında ne yaptığımızdan çok, şampiyonada ne yapacağımız merak konusu. Hücuma dönük oyun kurgumuzdan dolayı Fatih Hoca defansı önde kurmak istiyor. Ancak bu durumda da arkaya atılan toplar hep tehlike oluşturuyor. Defanstan hızlı ve isabetli çıkışlar yapamamamız en büyük problemlerimizden biri. Hele baskı yediğimiz anlarda defans ve orta saha bloğuyla ileri uç arasındaki mesafe bazen 30 metreye çıkıyor. Neredeyse 10 dakika boyunca ön tarafa topu aktaramıyoruz, hücumcular atıl bir vaziyette dolanıp duruyor. Kendi oyun kurgumuzu kabul ettiremediğimiz her rakibe karşı büyük bir handikapla karşı karşıyayız. Her yönden ağır bastığımız bir Finlandiya maçında bile takım yorulup işi biraz gevşetince oyun zaman zaman tek kaleye döndü. Portekiz'in ya da Çeklerin ya da İsviçre'nin kanat ve forvet elemanlarının Finlandiya kadar beceriksiz olmalarını bekleyecek halimiz yok. Savunmamız göbekten gelen rakibi iyi karşılıyor ama top kenarlara gittiğinde çuvallıyor. Sağdan-soldan yapılan ortalarda adam paylaşımı ve top takibi neredeyse sıfırın altında. Rakibi fazla yaklaştırmayıp topu önde tutmayı becerdiğimiz anlarda ise çok adamla hücumu kotarıyor olmamız da en büyük artımız. Yıllardır uluslararası arenada az pozisyon bulup bunları da gole çevirmekte pek bir müşkül durumdaydık. Ancak şimdi gol atma konusunda mahir sayılırız. Peki şimdi kritik soru.... "Forvetler forma sattırır; savunma şampiyon yapar" "Savunma şampiyonluk yarışında tutar; forvetler şampiyon yapar" Hangisi doğru?.. ah basına gelenler Oktay'ı ölümden kurtardım! 10-12 yıl önce Beşiktaş'ın Marmaris kampı... Kampın daha 3. gününde takımın gol ayağı Oktay Derelioğlu kötü bir sakatlık geçirmişti. Doktorlar "Burada durmasının bir anlamı yok, İstanbul'a gitsin tedavi olsun" dediler. Devir Süleyman Seba devri, o dönemler futbolcu için özel uçak kiralayalım, özel araba tahsis edelim yok. Kulüp Müdürü rahmetli Şevket Yorulmaz Abi, Oktay'ın cebine koymuş uçak biletini "Hadi sen git" demiş. Uçak İzmir'den sabah 09.00'da kalkacak, Marmaris-İzmir arası bi dünya yol. Oktay'ın gece yarısı yola çıkması lazım ki, uçağa yetişsin. Oktay lobide yanımıza geldi, durumu anlattı. Ama herkes o gece diskoya gitmek için sözleşmişti, iş bana düştü. Bir muhabir arkadaşı daha yanıma alıp üçümüz yola koyulduk. Saat gecenin 03.00'ü... Yol bilmem, iz bilmem. Tabelalara bakarak gideceğiz. Oktay'ın arabada uyumadan önce, "Havaalanı şehre girmeden önce ha" diye tembihlediğini hatırlıyorum. Bastım gaza gidiyorum, arabadaki iki yolcu horul horul uyuyor... Gün ağarırken Selçuk'u yeni geçmiştik ki, bir havaalanı tabelası gördüm. Çevik bir hareketle kırdım direksiyonu, daldım yola. Uykusuzluktan halüsinasyon mu görüyorum, yoksa gerçek mi? Yol ufuk çizgisinde denizin içinde bitiyor!.. Yok yok serap görüyorum herhalde deyip tam gaz devam ediyorum. Aman Allah'ım, gördüklerim gerçekmiş, hakikaten yolun sonu denizde bitiyor! Asıldım frenlere, asfalttan çıktık, çakıl taşlarıyla dolu sahile indik, denize 3-5 metre kala yan dönüp durduk. Sahilde martılar, dalgalar kumsala vuruyor, tam seyirlik... Sarsıntı yüzünden büyük bir korkuyla uyandılar. Oktay gözünü güçlükle açarak, "Abi n'oluyoruz?" diye belli belirsiz söylendi. - Ne biliyim olum, ömür biter yol bitmez derlerdi, bu yol bitti!.. (Siz merak edersiniz şimdi; orası meğer eski bir askeri havaalanıymış, artık kullanılmıyormuş. Ben de "Helal olsun, adamlar uçak pisti gibi yol yapmışlar" diye içimden geçirmiştim...) Unutulmaz sözler... "Benim felsefeme göre futbolda 'neredeyse' kelimesi kaybetmek demektir. Chelsea neredeyse lig kupasını kazanacaktı, neredeyse Şampiyonlar Ligi'ni kazanacaktı, neredeyse Premier Lig'i kazanacaktı. Neredeyse sözü hiçbir şeydir" (Jose Mourinho)