Oynama Fatih Hoca!

A -
A +

Bizde adet oldu. Kolayı zora çevirip, zoru başarma sevdası. Eşeği önce kaybedip sonra bulunca mutlu olma durumu. Krizi kendimiz çıkarıp, sonra da aşma çabası. Önce döveceğiz, sonra seveceğiz. Hani suya giderken çocuk testiyi kırmasın diye baştan şaplağı indirme geleneğimiz var ya. Şaplaktan önce sevsek, karşılıklı konuşsak, anlatsak, anlaşsak? Yok olmaz. O zaman şımarır. Ve Fatih Hocaya has bir özellik; 2 kere 2'den 5 elde etme histerisi. Daha önce oynamayanları, kulübünde oynamayanları, kulübünde o mevkide oynamayanları şöyle bir harmanlayıp, kısık ateşte pişirdikten sonra servise sunma merakı. Ortaya çıkan şey yemek değil çorba tabii. "Ben yaptım oldu"yla, "Ben istedim oldu"yla olsa, baştan verirler kupayı, döneriz evimize. Portekiz'e yenilmek utanç verici bir şey değil. Olabilir, yenilebilirsin. Ama futbolun gereklerini ve eldeki kadronun olurunu yaparsın; tutar, tutmaz o ayrı bir şey. Ve şimdi elde kazanan bir kadro var. Kazanan ve iyi futbol oynayan. Yağmurdan önce ve yağmurdan sonra bir on bir. Şahsen yağmursuz bir havada da olsa Çeklere karşı ikincisini tercih ederim ben. Tek korkum, Emre'yi (iyileşirse tabii) oynatma sevdasına kadroyu yine değiştirmesi. Kazanan kadroyu bozma Fatih Hocam... ah basına gelenlerAli'nin bombası!.. Bizim eskilerden Ali Can geçen hafta evlendi. Önce bir ömür boyu mutluluklar dileyelim, ardından kendisini hatırlatmanın şerefine başından geçen bir hikayeyi nakledelim. PKK'nın elebaşı Suriye'den kaçıp İtalya'ya sığındığı için Türk-İtalyan politik ilişkilerinin gergin olduğu günler... Şampiyonlar Ligi'nde G.Saray, Juventus'u ağırlayacak ama adamlar "gelmeyiz" diye tutturmuş. Devlet garantisi veriliyor, olağanüstü güvenlik önlemleri alınıyor, Juventus korka korka İstanbul'a geliyor. Ortam gergin. İtalyanların kaldığı Çırağan Oteli'nin önünde neredeyse kuş uçurtulmuyor. Ama "sakınılan göze çöp batar" misali, otelin lobisinde, içinde muhtemelen bomba dolu bir çanta bulunuyor!.. Otelin etrafı çembere alınıyor, bomba imha ekipleri çağrılıyor. Bir taraftan da olay dallanıp budaklanmasın diye büyük bir gizlilik içinde işler yürütülüyor. Ama bizim Ali Can, güvenlik çemberini yarıp içeri girmeyi başardı. Sonra da gayet normal bir hareketle bomba dolu çantaya yaklaştı, unuttuğu çantasını bir anda sırtına atıp, herkesin şaşkın bakışları arasında yürüyerek otelden çıktı!.. Unutulmaz anılar Feyyaz Uçar'ın hatıralarından birini anlatmıştık geçen hafta. Devam... "Meşhur Malmö maçı... Hani şu Recep'in kendi kalesine röveşatayla gol attığı maç. Recep sinirli biri. Benim de yıllardır oda arkadaşım. Ne soyunma odasında, ne sonrasında kimse ağzından Recep'le ilgili bir eleştiri kaçırmıyor. Ortam zaten gergin, bir dokunsan Recep patlayacak. Geçtik, akşam odada maçın özetlerini seyrediyoruz. Bir baktım jenerikte güzel golleri veriyorlar ya, bizim Recep'in golü ilk sırada. Sonunda dayanamadım; 'Baba jeneriklere girmişsin' dedim. Bu öbür yataktan benim üstüme bir uçtu, 'Bunu diyeceğini biliyordum sen ne adi adamsın' falan... Bir taraftan da vuruyor bana. Ben gülmekten elini bile tutamıyorum... Neyse siniri geçti, 'Olum ne düşündün de vurdun o topa öyle' diye sordum... 'Ne bileyim, havaya girdim auta atayım diye öylesine vurdum. Ama o topu Engin'in çıkarması lazımdı' demez mi... Ertesi gün de Gordon'a sordular, 'Maçın en güzel golü hangisiydi' diye, herif ne desin tabii, 'En güzeli Recep'in golüydü' dedi. O sırada Recep'e baktım, eliyle Engin'e 'nasıl attım ama' der gibi hareket yapıyor..." Unutulmaz sözler... "Şutların ne kadar sertse rakiplerin o kadar zayıftır." (Emre Belözoğlu)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.