Yakındır, hem de çok yakın... Statlardan topluca cenazelerin kalkmasına ramak kaldı. Ülkemizde şimdilik "tek tek" can alıyor futbol, yarın 5'er 10'ar almayacağını kim garanti edebilir? Spor; dostlukmuş, barışmış... Palavra! Spor; sağlıkmış, yarışmaymış... Yalan! Her şey düzmece, her şey koca bir yalan. Hepimiz bu sahte dünyanın içindeyiz. Hepimiz bilerek ya da bilmeyerek bu oyunun parçasıyız. Birilerinin bir asırlık planlarına alet oluyoruz. Futbol sadece stattaki 10 binleri değil, koca bir ülkede milyonları uyutmanın, oyalamanın bir yolu. Bunu biz söylemiyoruz, böyle olmasını isteyenler söylüyor. "Ben bu coğrafyada insanları yüz binlik beşiklerde salladım" demiş İspanyol diktatörü Franco. Franco'nun "insanları uyuttuğum araç" dediği futbol, gerçekte siyasal bilinçlenmenin de bir aracıydı İspanya'da. Kendi takımı Real Madrid'e karşı sosyalistler Atletico Madrid'i kurmuşlardı; Katalanlar özgürlük mücadelesini Barcelona ile, Bask bölgesi de Atletico Bilbao ile veriyordu. ''Futbol sadece basit bir oyun değildir, futbol devrimin silahıdır'' demiş Küba devrimini Fiedel Castro'yla birlikte gerçekleştiren Che Guevara da... ''Bazı insanlar futbolun ölüm kalım meselesi olduğunu düşünür. Size temin ederim ki, o bundan çok daha ciddi bir şeydir'' diyor Liverpool'un eski teknik direktörü Bill Shankly... İngiltere futbolun beşiği, İngilizler bu oyunun kaşifi... Şurası kesin ki, kuralı koyanların maksadı, sadece "spor olsun" değildi... İşte Osmanlı topraklarında görev yapan İngiliz ajan Hempher'in nerdeyse yüz yıl önceki itiraflarından bir paragraf... "Şu dört şeyi, gizli ve âşikâr yaymak lâzımdır: İçki, kumar, zinâ ve domuz eti [ve spor kulüplerinin birbirleri ile kavgaları]. Bunun için, siyâsî fırkaların ve spor kulüplerinin çoğalmasını sağlayacağız. Partileri ve kulüpleri birbirlerine düşman yapacağız..." Bir de geldiğimiz noktaya bakın. Her şey yüz yıllık plana uygun gitmiyor mu? Benim asıl kafamı kurcalayan şey; düşmanlık tohumlarını ekmeye devam eden futbolun içindeki bazı isimler, bu planın bilinçli bir uygulayıcısı mı, yoksa kurulan düzende rolünü oynayan birer kukla mı? > ah basına gelenler Ali Şen'le Aziz Yıldırım'ın kavgalı olduğu yıllar... Her iki başkan da her fırsatta birbirlerine karşı ağır demeçler veriyor gazete sütunlarında. Tam da, ağır ithamların bütün hızıyla sürdüğü dönemde Fenerbahçe camiasının önde gelen isimlerinden birinin oğlunun düğünü var ve her iki başkan da davetli. Düğünden çok, bu ikilinin bir araya gelip gelmeyeceği konuşuluyor. Mekana tesadüf eseri iki başkan da neredeyse aynı dakikada giriş yapıyorlar. Tabii ki her ne kadar 'kanlı-bıçaklı' olsalar da Ali Şen Başkan'ın babacan tavırları sayesinde kapıda tokalaşıp birbirlerine sarılıyorlar. Diğerleri içeride olduğundan bu anı sadece tek bir gazeteci görüntülüyor. Büyük bir gururla masasına otururken 'atlattığı' fotoğrafı ballandıra ballandıra diğer arkadaşlarına anlatıyor. Biraz sonra fotoğraf makinesini masada bırakıp lavaboya gidiyor. Hasedinden çatlayan gazetecilerden biri bunu fırsat bilip makinenin kurma kolunu çeviriyor ve filmi başa sarıyor. Artık öbürü ne çekerse çeksin diğer karelerin üstüne gelecektir. Gecenin sonuna doğru ise iki başkan bu defa diğer gazetecileri kırmayıp objektiflere birlikte poz veriyorlar. Arkadaşlarını 'atlatan' muhabir, 'Nasıl olsa ben de var" deyip yerinden kalkmayınca ertesi günü fırçayı yiyor tabii... > Unutulmaz anılar Ali Kemal Denizci'nin hikayesine devam... Ali Kemal, Trabzonspor'un ilk milli futbolcusudur aynı zamanda. Diğer arkadaşlarına göre tecrübeli olduğu için bordo-mavili takımın Avrupa maçlarında da sazı eline o alır. 1976'da Liverpool maçında ortaya koyduğu futbolu bugün bile hatırlanır; "O zamanlar tecrübesizdik. Şöyle düşündüm, topu alayım, bir iki kişiyi geçeyim bizimkiler de desin ki, bunlar yenilmeyecek bir takım değil. Psikolojik olarak rahatlasınlar yani. Topu aldım. Adamlara çalım atmaya başladım. Bizimkileri de 'Çocuklar hadi bunlarla horon oynayalım' diye gaza getirdim. Trabzon'da Liverpool'u 1-0 yendik. Ancak İngiltere'de ilk 18 dakikada 3 gol yiyip elendik... Unutamadığım maçlardan biri de Kocaelispor'la oynadığımız kupa maçıydı. Cezalı olduğum için ilk maçta yoktum, bizi 1-0 yendiler. Sonra da Kocaeli gazeteleri 'Hamsinin kafasını ezdik' gibi başlıklar attı. O gazeteleri aldım, soyunma odalarına astım. Her antrenmandan sonra arkadaşlarla 'Bunları sahalarına hapsedeceğiz, yarı sahayı geçtiklerinde gol yemişiz sayacağız' diyerek rövanşa bilendik. Avni Aker'e çıktık. İlk 20 dakikada durum 5-0 oldu. O yıllar istediğimizi yapacak güç vardı bizde... Takımda en üst rakamı ben alıyordum. Pazarlığa gerek yoktu. Ama bir gün Fener kapıya dayandı, kulübün paraya ihtiyacı vardı. Takımda bir kişiyi feda etmeleri gerekiyordu. İyi para getirir diye beni seçtiler. O zaman tepki gördü bu olay; şehirde halk 'Ali Kemal satılamaz' diye yürüyüş düzenledi. Nakit parayı önüme attı F.Bahçeli yönetici. Paraya baktım, baktım. Dışarı çıktım. Bir saat kadar ağladım. Ben Fener'e gidemem diyordum. Sonra abim geldi. Beni ikna etti. F.Bahçe ile ilk Trabzon deplasmanına geldiğimde müthiş gurur duydum. Pankartlar açıldı 'Hoş geldin Ali Kemal' diye. Hem F.Bahçe hem de Beşiktaş'ta bir türlü Trabzon'a karşı iyi oynayamadım. Ayağım topa gitmiyordu..." > Unutulmaz sözler... ''Ben futboldan ayrı kaldığımda, ağzından emziği alınmış bir bebekten farkım kalmaz'' (Ruud Gullit) > CAHITE boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder