Platini ve bizdeki garabetlikler...

A -
A +

Dünya futbolunun eski yıldızı, şimdinin UEFA Başkanı Michel Platini, İstanbul'da 2 gün boyunca çeşitli toplantılara katıldı, ziyaretlerde bulundu. Platini futbolu yorumlarken, hep "özüne" ve "insani tarafına" vurgu yaptı... Mesela, yabancı konusunda, siyasilerin "Herkese her şey açık olsun" diyerek sınırlamanın kaldırılması konusunda baskı yaptığını söyledi. Oysa 7 yabancılı F.Bahçe'nin, 20 yabancılı İnter'i nasıl olup da yendiğini anlatırken, "Demek ki haksız rekabete İnter uğramış" diye espri yaptı. Hakem kararlarının videodan izlendikten sonra değiştirilmesi fikrinin futbolu özünden koparacağını söyledi. Hakemliğin insani düzeyde kalması gerektiğinin altını çizip, "3 hakem yetmiyor, artı 2 hakem daha olsun, pozisyonlara önden bakabilecek yan hakemler koyabilirsek, çözülmesi gerekenleri çözebiliriz" dedi. Futbolcuların milli takımlara "para" için gitmesinin yanlışlığını, milli forma altında yaşanan sakatlıkların bedelini kulüplerin çekmesinin adaletsizliğini vurguladı... UEFA'nın patronu, futbolu kendi penceresinden böyle görüyor.. Bir de bizimkilere bakalım... Trabzon Başkanı çıkıyor, Federasyon'un olaylı Sivas maçıyla ilgili kararı, "Tekrar oynansın" olmasına rağmen, Tahkim Kurulu bunu bozunca, "Federasyon istifa etsin" diyor. İlk karar açıklandığında Federasyon iyi, Tahkim bozunca, kötü. Nasıl yani?.. Beşiktaş Başkanı çıkıyor, son dakikada hakemin yanlış kararıyla iptal edilen gol için ağzına geleni söyleyip, "Takımı sahadan çekmekten" bahsediyor. Kulüp, bir hakem hatasını, "kural hatasına" çevirip maçı tekrarlatabilir miyiz diye medet umuyor. Nasıl yani?.. Haftanın maçını erken oynayan, "komplo"dan bahsediyor, bağıra bağıra fair play yemini edenler, maç başlar başlamaz birbirine giriyor, bir kulüp başkanı bir spor yazarını, bir spor yazarı diğer bütün spor yazarlarını yerin dibine sokmaya çalışıp "terbiye" sınırlarını zorluyor. Takımına göre hakem, kulübüne göre kural, kafana göre federasyon olmuyor işte... Oldurmaya çalışırsan ortaya böyle garabetlikler çıkıyor, futbol diye bir şey kalmıyor. Levhasında "spor" ve "futbol" kelimesi geçen kulüpler, kuruluşlar ve kurumlar, bu iki kavram dışında her işle meşgul oluyor. Siz bunca kargaşa içinde hâlâ futbol arıyorsanız çok iyimsersiniz demektir... Unutulmaz anılar "Kova" Yaşar anılarını yazsa kitap değil, birkaç ciltlik ansiklopedi olur. Bu defaki İngiltere maçından değil, İsveç'teki Göteborg maçından... "İsveç'teki maçta yeniliyorduk, bizden 2 kişi kırmızı kartla atılmıştı, zaten mağluptuk. Abdülkerim dellenmiş, maçın hakemi yabancı, bizim Apo dil falan bilmez, bir yerden bir küfür duymuş yarım yamalak, hakeme sallıyor. Bir baktık Apo hakemin karşısına geçmiş, ellerini kaldırmış, 'F... Me, F... Me' diye bağırıyor, hakemin gözleri fal taşı gibi açıldı, 'ulan ne diyor bu manyak' der gibi bakıyor Apo'ya. O ısrarla, 'F... Me' diye söyleniyor, hakem neye uğradığını şaşırdı, rakip takım futbolcular gülüyor, biz de Apo'yu çekiştiriyoruz, 'lan Apo manyadın mı oğlum o küfür öyle değil' diyoruz... O maçta hatıra çok... Maç oynanırken PKK'lılar sahaya girdi, büyük bir pankart açtılar, oyun durdu, bizim Cem (Pamiroğlu) koştu heriflere dalmaya çalıştı. Çektik Cem'i, 'oğlum dur lan, bu olay siyasi, bulaşma' dedik. Sonra maç bitti döndük İstanbul'a, bir baktım bizim takımı polis çağırıyor, DGM'ye gittik, hakim hepimizin ifadesini aldı, olay nasıl gelişti, nasıl oldu, tanıyor musunuz pankart açanları gibi sorular sordu, yani takım halinde DGM'lik olmuştuk..." > ah basına gelenler Sen deli, ben senden deli Sion - G.Saray maçı için gazeteciler Cenevre'de... Havaalanına iner inmez bizim Ercan Yıldız, Halid Kayacan, Yalım Can, Hacı Hasdemir bir ekip oluşturup "şehir merkezine beraber gidelim" diyorlar. Taksi durağına gelir gelmez Halid, bakıyor ki şoför fena halde Türk'e benziyor, arabanın kapısını açar açmaz, "Dayı sıra sende mi" diye sesleniyor, adam şaşkın, "Ne diyosun" der gibilerinden bakıyor... "Oğlum ne bombasın ya, elin adamını Türk yaptın iki dakkada" sözleri ve gülüşmeler arasında taksiye doluşuyorlar. Şehir merkezinde sordukları bir-iki otelde boş yer bulamayınca, Halid ilerideki büyük binayı gözüne kestiriyor, - Hah buldum, gelin, gelin burada kesin boş yer vardır... Ancak kimse ikna olmuş değil, orasının otel olduğuna dair Halid'in iddiasından başka hiçbir emare yok. Halid dalıyor içeri, bir dakika sonra aynı hızla dışarı çıkıyor. - Eee, var mıymış boş oda? - Abi boş oda çok da, bize uymaz... Deli hastanesiymiş anasını satıyım!.. Unutulmaz sözler... "Ben aslında iyi kaleciydim" ("Kova" lakaplı Yaşar Duran)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.