Beşiktaş'ın Arjantinli incecisi Delgado'ya kanım ısındı birden!.. Her ne kadar "bizden" biri olmasa da "Kristoph Kolomb Kızılderilileri katletti" dedi ya, "helal olsun be" deyiverdim içimden... Televizyonun siyah-beyaz, tek kanaldan yayın yapıldığı çocuk günlerimde bile pazar günleri TRT'de verilen "kovboy" filmlerinde nedenini bilmeden Kızılderilileri tutardım ben. Israrla vahşi, göz dönmüş insanlar olarak gösterilmiş, beyinlere böyle kazınmasına çalışılmış olmasına rağmen ve çook sonraları duyduğum "Kızılderililer de aslında Türk'tü" iddialarından habersiz kanım ısınmıştı onlara. Bizim gazetenin eski yazarlarından "Türk" aşığı Kemal Çapraz Abi'den dinlemiştim. Amerika'da bir Kızılderili şefiyle tanışmış. "Kızılderililerin Türk olduğuna dair bazı iddialar ve belgeler var siz ne dersiniz bu duruma" demiş... Şef de, "Valla ben öyle bi şey duymadım, aramızda Türk yok. Bize böyle bi bilgi gelmedi" kâbilinden laflar etmiş. Sonraki aylarda bu defa bizim Kemal Abi davet etmiş Şef'i Türkiye'ye... Bir yemek esnasında Şef kulağına eğilmiş Kemal Abi'nin, "Bizim oralarda Türk hiç yok da, sizin buralarda o kadar çok Kızılderili var ki" diyerek örf ve adetlerdeki benzerliğe şaşırdığını söylemiş... Dee Brown'un "Kalbimi Vatanıma Gömün" isimli kitabını bir solukta okumuştum yıllar önce. "Soluk benizlilerin" Kızılderilileri nasıl katlettiği, üstelik de devlet arşivlerinden çıkarılan belgelerle öyle güzel gözler önüne seriliyor ki... Toprakları ellerinden alınmış, çoluk-çocuk demeden katledilmiş, hayat alanları kısıtlanmış, rezervlerde yaşamaya mahkum edilmişler... O kadar uysallar ki halbuki, birbirleriyle bile kavga etmiyorlar. Beyaz adamın belirlediği kısıtlı alanlarda enerjilerini dışa vurabilsinler diye futbol maçlarına alıştırmaya çalışmışlar. Bakmışlar ki "estağfirullah siz buyrun" tarzında oynuyorlar, bu defa takımları yarı yarıya beyazlardan kurmuşlar. Birbirlerine sert girenler de beyazlar, kavga çıkaranlar da... Galip takımdaki beyazlar abartılı sevinç gösterileri yaparken, aynı takımda oynayan Kızılderililer suç işlemiş gibi süklüm püklüm... Sormuşlar, "Yahu siz niye sevinmiyorsunuz biz yendik ya" diye... "Kardeşlerimiz üzgünken biz nasıl sevinelim. Onların bu utancına biz sebep olduk" cevabını almışlar... Geçen hafta gazetelerde siz de okumuşsunuzdur. Amerika'nın en büyük Siyu kabilesi olan Çılgın At ve Oturan Boğa gibi büyük şeflerin mensubu olduğu Lakota kabilesi "Biz Amerikan vatandaşlığından çıktık, bağımsızlığımızı ilan ettik, isteyen bize katılabilir" açıklamasını yaptı. Beni yazın, ben de Kızılderili'yim, artık kendimi çifte vatandaş ilan ediyorum... Unutulmaz anılar Yeşil sahalarda gösterdiği kıvraklığın onlarca mislini gece hayatında uygulayan isimlerden biriydi Arif Kocabıyık. "Büyük topçu" olacaktı, "büyük zampara" oldu, adı "Dansöz Arif"e çıktı. İşte o yıllarından bir anısı, kendi ağzından... "Tarabya'da Dolce Vita diye bir gece kulübü vardı. Biz de her akşam oraya takılıyoruz; içiyoruz, eğleniyoruz. Mekan zula yerde gazeteciler falan kimse bilmiyor. Önceleri haftada bir gün gitmeye başladık; sonra hemen hemen her gece takıldık. Ben Yaşar Erdoğan Arıca falan keyfimiz kıyaktı. Bir gece yine sabahladık Dolce Vita'da. Ertesi sabah antrenmana gittik tabii biz zil zurna sarhoşuz birkaç saatlik uyku daha ayılamamışız esniyoruz falan. O sırada soyunma odasına -toprağı bol olsun- teknik direktör Stankoviç girdi ve "ohh ohh mamma mia, mamma mia, dolce vita" dedi. Ben tabii şok oldum, döndüm Yaşarlara "Vay anasını... E, bu elin Yugoslav'ı nereden öğrendi lan bu Dolce Vita gece kulübüne takıldığımızı? Hani kimse bilmiyordu mekan zulaydı?" dedim. Yaşar, "Olum bu herif yoksa bizi mi takip ediyor?" dedi. O arada Stankoviç bizim bir işler karıştırdığımızı anladı. Üstümüze geldi, biz de öttük! Meğerse Dolce Vita, "Tatlı hayat" anlamına geliyormuş. Adamın bir şeyden haberi yok; bizi uykulu görünce "ohh tatlı hayat dolce vita ne güzel İstanbul" gibi takılmak istemiş. Ben nereden bileyim dolce vita'yı biz sadece bizim takıldığımız mekan sanıyoruz. Öyle bir enayilik yapıp yakalanmıştık!.." Unutulmaz sözler... "Onları küçümsemedik. Sadece düşündüğümüzden çok daha iyi çıktılar" (Sir Bobby Robson)