Bu nefis cümleyi yıllardır Bülent Karpat'a ait sanıyordum... Hatta birçok internet sitesinde, spikerlerin gaflarını sıralayan forumlarda hep onun adı yazılıydı. Sonunda gerçeği öğrendim! Bir zamanlar Sakaryaspor'un maçlarını anlatan Oktay Sarı'ya aitmiş... Onu çok yakından tanıyan bir arkadaşı, anlattığı maçlarından ilginç cümlelerini toplamış bir yere... Malum bu gece gergin olacak, sonuç her ne olursa olsun... En iyisi mi biraz ortamı yumuşatalım. Yerel spiker Oktay Sarı'nın arkadaşı anlatıyor: * 2003-2004 sezonu. İki Kayseri deplasmanı üst üste. İlk maçta Erciyes'i yenmişiz. İkinci maçta Kayseri karşısında 2-0 öndeyiz; "Sevgili dinleyenler Kayseri'de pastıra pastıra yeniyoruz. Kayseri'de sahaya yabancı madde atılıyor. Hayır hayır bunlar yabancı madde değil bildiğimiz pet şişe!" * Yine o maçta, oyuna Kayserili "Eder" giriyor ve Oktay Sarı yapıştırıyor; "Eder Eder ama kaç para eder bilinmez sayın dinleyiciler." * "Şu anda taraftarlar hakeme toplu halde hal hatır soruyorlar.'' * Ve işte o meşhur cümle; "Çok tehlikeli bir yerden korner kullanıyoruz." * Ona benzer bir başkası; "Taç çizgisine paralel bir yerden taç atışı kullanıyoruz." * Bir Uşakspor maçı ve kronometre henüz 3. dakikayı gösteriyor; "Uşakspor'un ender geliştirdiği bir atak..." * "Geldi, geldi, geldi, gol geliyo, gol geliyo... Aman yaa öyle mi vurulur o topa!" * Bir Karadeniz deplasmanı, yine seyircilerin içinde maç anlatıyor, telefonun şarjı bitmek üzere: "Sevgili Sakaryasporlu dinleyiciler, sakın bir yere ayrılmayın! Bir dakkalığına sizden ayrılıyorum. Telefonun şarjı bitiyor, hemen burdan arkadaşlardan alıyorum bir tane batarya ve buldum bile. Sakın ayrılmayın..." Unutulmaz anılar "Fransa'da doğdu, Beşiktaşlı oldu" diyordu onun için tribünler... Beşiktaş'ta futboluyla ve tribünlerle kurduğu diyalogla unutulmazlar arasına girdi. Pascal Nouma'nın hatıralarına geçen hafta başlamıştık, bu hafta devamı... "Beşiktaş taraftarı bana sahip çıkmakla yanlış yaptı. Beni çok sevdiler. Benim futbol karakterimi kendi karakterleri ile birleştirdiler. Hırçın, agresif, saldırgan, mücadeleci, formasını seven yapımı anladılar. Ama belki biraz politik olsaydık, üzerime oyun oynanmazdı. Taraftarın beni çok sevmesi hem yönetimin hem de takım içindeki futbolcuların beni kıskanmasına sebep oldu. Kendilerini dışlanmış gibi gören futbolcular beni silmek için ellerinden geleni yaptılar. Galatasaray ile oynadığımız maçta bilerek kırmızı kart gördüm. Eğer oyunda kalsaydım kendi takım arkadaşlarımla kavga edecektim. Eğer elimde bıçak olsaydı birkaç kişiyi doğrardım. Bu kadar ruhsuz oynanmaz. Taraftar kadar heyecanı içlerinde hissetmiyorlardı. Takım içinde beni oynatan tek adam kaptanımız Şifo Mehmet'ti. Onun oynadığı her maçta istediğim topları alıyordum. Ancak sırf benim saha içinde başarısız olmam için, Şifo'yu takımdan kestiler. Yazık oldu Beşiktaş'a..." Pascal bu, hemen bitmez... Haftaya devam... ah basına gelenler Milli Takım'ın Moldova'yla yapacağı maç için gazeteciler de bu ülkede... Şehrin tek büyük otelinde ay-yıldızlı takım konakladığı için gazeteciler ikinci, üçüncü sınıf otellerde kendilerine yer bulmaya bakıyor. Uzun aramalardan sonra 'adam gibi' bir otel bulamayacaklarına kanaat getiren Hüseyin Çağlar ve arkadaşları ucuz otellerden birine yerleşiyor. Odada her şey eğreti halde; masa, sandalye, yatak... Kalitesizlik akıyor. Sıcak olduğu için balkon camını açık bırakıp yatıyorlar. Sabah bir kalkıyorlar ki, rüzgârdan, duvarda asılı ayna düşüp kırılmış. Plastik sandalye yere düşmüş kırılmış... Otel görevlileri iki dandik eşyaya 45 euro ücret istemişler, ki otelin oda fiyatı 15 euro... Verirdin, vermezdin bir kavga, gürültü, pasaportlarına el koymuşlar. Olay diplomatik krize dönmüş, Moldova Konsolosu'na kadar gitmiş iş... Unutulmaz sözler... "Üç takımın şampiyonluğa oynadığı ligde, üçüncülük sonunculuktur." (Faruk Süren)