Terim'in yerinde kim olmak ister?

A -
A +

Avrupa Şampiyonası'nın en önemli eşiğindeyiz bu hafta. Ya geçeceğiz, ya da geçemeyip eşekten düşmüşe döneceğiz. Ligde geride kalan haftalara baktığımızda durumun pek de iç açıcı olmadığı ortada. 13 hafta geçti ve hâlâ hakem hatalarından başka akılda kalan tek bir konu yok. F.Bahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ndeki seyri ve Sivas'ın zirve inadının dışında futbolumuzda bir istikrar yok. Son 5-6 maçta ortaya koyduğumuz tabloya bakarsanız, "Bu takım şampiyonaya gitse bile orada ne yapacak ki" endişesi de yok değil. Moldova maçından sonra Fatih Terim bir yol ayrımına gelmişti. Bu oyun anlayışıyla ve bu oyuncularla ortaya bir şey çıkmayacağı ortadaydı. Ya bu oyun anlayışını terk edecektik, ya da bunu sürdüren hocayı. Fatih Hoca çok da haklı olarak Norveç ve Bosna maçlarına sürpriz bir kadro çağırdı. Açmaz ellerle oyun kazanmamızın şansının olmadığını gördü. Ve ilk defa Terim bir maç öncesi gergin değil, sakin. Ve ilk defa bir önemli maç öncesi karamsar bir tablo çizmiyor basın. Bu defa kadroya takımlarında yedek kulübesinde oturanlar değil, kahir ekseriyetle "çatır çatır" forma giyenler çağırıldı. Lejyonerlerimizden çoğu sakatlık ve formsuzluklarını atlatıp "idman topçusundan" öteye geçmeye başladı. Terim'le mi gideceğiz, Terim'e rağmen mi? Bu soru, büyük oranda bu gece cevabını bulacak. Yenersek ve kapıyı aralarsak, Fatih Hoca bu değişimi daha önce yapmadığına pişman olur mu acaba? Kazandığımızda çocuklar gibi sevinir mi, yoksa yanlış bir kadroya aylarca inandığı için üzülür mü? Ben onun yerinde olmak istemezdim doğrusu. Siz ister miydiniz? >> ah basına gelenler Yandı bitti, kül oldu Gazetenin merkezinde telsizin başında oturan telsizci, itfaiye frekansından büyük bir yangın olduğuna dair anonsu duyunca, telefona sarılıp bölge itfaiyesinin merkezini arar... - Komiserim kolay gelsin, durum nedir? - Büyük bir yangın var burada. Meslektaşlarınız da geldi. Ancak sizin gazeteden kimseyi göremedik. Gerçekten de büyük gazetenin muhabiri olay yerine gitmekte geç kalmıştı. Komiser konuşmasına devam eder; - Büyük bir hızla müdahale ettik. Az sonra tamamen kontrol altına alacağız. Telsizci, muhabirlerinin olay yerine ulaşmadığını bildiğinden ve yangın söndürüldüğü anda hiçbir alevli görüntünün alınamayacağını düşünerek panik içinde atılır; - Komiserim bizimkiler olay yerine varmak üzere. Ne olur bir talimat ver. Yangını söndürmesinler, yoksa biz yanarız!.. (Çekme Ulan Şerefsiz kitabından) >> Unutulmaz anılar Cemil Turan'ın Didi'li hatıralarını da yazmazsak eksik kalır... "Fenerbahçe'de oynamaya başladığım yıl takımın başına Didi gelmişti. Her yerde olduğu gibi Türkiye'de de çok seviliyordu Didi. Gerçekten de çok iyi bir insandı. O kadar çok sevilirdi ki, belki de Türkiye'de Boğaz Köprüsü'nden para vermeden geçen tek insandır. Orada çalışan görevli memurlar köprü ücretlerini ceplerinden öderler ama Didi'ye ödetmezlerdi. Bizimle arasında hiçbir sorun yoktu. Sanıyorum ismi herkesin üzerinde, herkesten üstün olduğu için bazı insanlar bunu kabullenmediler ve kuyusunu kazdılar... 1974 yılında Alpaslan'ın ve benim mukavelelerimiz bitmişti. Transfer görüşmeleri için komiteye gittik. Emin Cankurtaran transfer komitesinin başkanıydı. Önce ben girdim odaya... Bana ne istediğimi sordu, 'Ben seninle ne konuşayım ki!' şeklinde bir çıkış yaptı ve 50,000 lira alıp boş mukaveleye imza atmamı, sonra tatile gitmemi ve dönüşte konuşacağımızı söyledi. Ben böyle bir tutum karşısında şaşırdım tabii. Sonra çıkışta Alpaslan ne olduğunu sordu. Olayı anlattım, istersen girme dedim. Alpaslan girdi ve ona da aynı şeyler söylenmiş. O da bozuk çıktı görüşmeden. Ama mukaveleyi imzaladık elbette itirazsız..." > Unutulmaz sözler... "Futbolda dün yoktur, bugün de yoktur, yarın vardır!" (Fatih Terim)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.