Yeni sezon başlamadan takımlar transfer piyasasında kapışmaya başladı. Önümüzdeki günlerde tartışmaya açılacak en önemli konu yabancı sınırlamasının kaldırılıp kaldırılmayacağı olacak. Bu konuda en çok Fenerbahçe'nin şikayetçi olduğu malum. "Sınırsız yabancı oynatılsın" diyen Fenerbahçe'nin kadrosuna bir bakalım bakalım. Alex, Deivid, Edu, Lugano, Kezman, Appiah, Roberto Carlos; yani şimdiden 7 yabancı... Ayrıca Türk vatandaşı olarak oynayan Brezilyalı futbolcular Vederson, Aurelio; etti 9... Bursa'da kiralık oynayan Souza; 10... Son transfer bombası, annesi Kıbrıs Türk'ü, babası İngiliz 'siyahi Türk' Colin Kâzım'ı da sayarsak; al sana 11... Ayrıca Önder gerekli müracaatı zamanında yapmadığı için Türk Milli Takımı yerine Belçika Milli Takımı formasına aday oyunculardan... Yarın Milli Takım kadrosu açıklandığında Fener'den kaleciler ve Türkleştirilmiş Aurelio dışında kimse çağırılmayabilir düşünsenize. Şampiyon takımdan milli oyuncu çıkmayacak neredeyse. Sanki bir Brezilya gibi yüzlerce seçenek içinden bir on sekiz çıkarmaya çalışıyormuşuz gibi davranmanın alemi yok. Bosna maçı öncesi gördük; 2-3 futbolcu sakatlandı, yerine çağıracak adam bulamadık. Fenerbahçe neden sınırsız yabancı istiyor; Avrupa'da başarı için. Peki UEFA şampiyonu olan Galatasaray'da kaç yabancı vardı 2000'te? Taffarel, Hagi, Popescu ve Capone, yani 4 tane... Yazıyla dört... Yani siz doğru kadroyu oluşturduğunuzda birkaç tecrübeli ve klas yabancı takviyesiyle zirveye çıkabiliyorsunuz. Bunun örneği elimizde mevcut işte. Fenerbahçe'nin gerçekte isteği Avrupa'da başarılı olmak mı, yoksa güçlü mali yapısıyla diğer rakipleriyle kadro kalitesi açısından arasını açmak ve mahalli başarılarla övünmek mi? Gariptir, bir Türk takımında ana dili Türkçe olanlarla Portekizce olanların oranı nerdeyse "fifty fifty" durumda... Fenerbahçe bu gidişle gelecek yıllarda "Yerli oyuncu sınırlaması kaldırılsın" diye müracaat ederse kimse şaşırmasın!.. > Unutulmaz sözler... Elazığspor Başkanı Baki Aydın'ın, "Elazığspor'un kondisyonu yok" diyen muhabire cevabı; - Alırız!.. > ah basına gelenler * Türkiye'de herkes hoca! Gazetemizin "antrenör" yazarlarından Şirin Berber, "Artık eşofmanları giy, sahaya çık" tekliflerine dayanamayıp önce Of'un sonra da Balıkesir'in başına geçmişti. Uzun bir aradan sonra gazeteyi ziyaret etti. Neredeyse 70 milyon teknik direktörün olduğu bir ülkede elbette Şirin Hocanın da başına ilginç olaylar gelmiş. Şirin Berber'in ağzından dinleyelim: "Of'a gittim, daha ilk günden 'Hoca bu takımı şampiyon yaparsan burada heykelini dikerler ama yapamazsan da bir daha buraya sokmazlar' dediler. İki maç kötü sonuç alınınca bir anda herkes üstümüze gelmeye başladı. Takım kazanınca 'futbolcu kazandı', kaybedince 'hoca yapamadı' diyorlar. Hafta içinde baktım salonda okey oynuyorlar, 'Hoca gel otur dördüncü lazım' dediler. Taşları aldım ıstakaya öylesine dizdim, tam o sırada bardakları toplamaya gelen çaycı şöyle bir göz attı, 'Ohooo hoca daha taşları dizemiyo takımı nasıl dizecek' dedi... Balıkesir'de bir maçta mağlup durumdayız. Takım kötü oynuyor, son 20 dakika kala forveti çıkardım yerine adam aldım, yerel radyodan spiker hemen, 'Yapma hoca yanlış adamı çıkarıyorsun' demiş... Ben buldum sonra bunu, 'Neresi yanlıştı değişikliğin' dedim. 'Hocam uzun adamı çıkardın hava toplarında bizi etkisiz bıraktın' dedi. Çıkardığım 1.92'lik, yerine giren de 1.90'lık adam... Velhasıl herkesin hoca olduğu bir ülkede teknik direktörlük yapmak zor iş be..." > Unutulmaz anılar Haklı da olsalar haksız da her zaman en çok onlar eleştiriliyor, eleştiriyle kalsa iyi, bir de küfür işitiyorlar. Aytekin Durmaz'ın öyle bir hikayesi var ki hakemlerin de insan olduğunu hatırlatıyor. Bu hikayeyi okuyanlar eleştirirken ya da küfrederken Aytekin Durmaz ve diğer hakemler için belki biraz daha insaflı olurlar: "1994'te askere gittiğimde aday hakemdim. Zor bir askerlik dönemi geçirdim. Eğirdir Dağ Komando Okulu'ndan Tuzla Piyade Okulu'na, oradan da Doğubeyazıt 1. Mekanize Tugayı'na gittim. Birliğime katıldığım gün, bölüğümün dağda olduğunu söylediler. Tam bir yıl Büyük Ağrı Dağı'nın üç bin metresi civarında panço çadırda, uyku tulumuyla yattım. Günde 30 kilometre yürüdüm, teröristlerle çatıştım. Askerlik, başta sabır sakinlik, cesaret ve olgunluk olmak üzere bana çok şey kattı. Terhisime 35 gün kala komuta çadırının yanmasıyla oluşan patlamada yaralandım. Üç yerimden giren şarapnel parçalarını çıkarmak üzere Iğdır Devlet Hastanesi'ne getirildim. Sağ ayağımın kan kaybından kesilebileceğini konuştuklarını duyunca, başhekime 'Ne olur ayağımı kesmeyin, ben iyi bir hakem olacağım' demiştim. Yaklaşık 7-8 ay topallayarak gezdikten sonra iyileştim." > CAHITE boşluk yorumunu yaz Turkcell, Vodafone, Avea 2866'ya gönder (4 SMS/ 8 Kontör)