Tek Parti döneminde camiler amaç dışı kullanılmıştır 

A -
A +

Atatürk ve İsmet İnönü döneminde camilerin kapatılması konusu konuşuluyor. Mustafa Armağan, AK Parti Afyon vekili Ali Özkaya ve birçok tarihçi gerçeği ortaya koydu.

 

Vakıflar dergisi, Aralık 2022 sayısı Ondokuz Mayıs Üniversitesinden Yasin Ersin ve Prof. Dr. Fahri Sakal’ın “Tek Parti Döneminde Camilerin Amaçları Dışında Kullanılması” başlıklı makalesinden bir bölümü dün X’te paylaştım. Bir diğer bölümü de aşağıya bırakıyorum. Ama şu kadarını söyleyeyim: Tek parti döneminde camiler kapatılmadı ya da ahır yapılmadı demek sadece cehalettir. 

 

***

 

Bu hususta sadece Diyarbakır’da yaşanan iki caminin kiralanması olayı başlıca bir makale konusu olabilecek ciddiyettedir. Bu iki tarihî camiye ilave olarak başka 13 adet olmak üzere ceman 15 adet cami işgal edilerek ibadetten alıkonulmuştur. Bu konuda VUM’dan Başvekâlete, Diyarbakır’da Yedinci Kolordu birliklerinin işgali altında 13 cami bulunmakta olduğu yazılmıştır. Bunların içinde yüksek tarihî ve mimari değeri olan Hüsreviye ve Behramiye camileri olduğu da ayrıca belirtilmiştir. Millî Müdafaa Vekâleti ile yapılan uzun yazışmalardan sonra bu eserlerin tahliyeleri önce temin edilmişse de sonra buğday ambarı yapılmak üzere vilayetin oluru ile Ziraat Bankasına verilmiştir. Bu konuda Diyarbakır Valiliğine Başbakanlık’tan giden şu yazı kayda değerdir (BCA, MGM K, 30-10-00/192-316-9): “Evvelce askerî kıtaların işgali altında iken tarihî ve mimari kıymetlerinden dolayı tahliye ettirilen Hüsreviye ve Behramiye camilerinin vilayet makamının tensibiyle Ziraat Bankasınca buğday ambarı ittihaz edildikleri ve tahliyeleri için vaki olan müracaata, vilayetçe bunların derhâl tahliyelerine imkân olmadığı gibi, arkası gelmekte olan buğdaylar için diğer cami ve mescitlerin de işgali zaruri olduğu yolunda cevap verildiği bildirilmektedir. Bu eserlerin tarihî ve mimari kıymet ve mahiyetlerini takdir ve hiç olmazsa salahiyetli yerlerden tahkik ve millî sanat abidelerinin korunması hakkındaki tebligata en evvel ve en çok riayet etmeleri lazım gelen vilayet makamının kıymet ve ehemmiyetleri bariz olan bu eserler hakkında böyle yıkıcı bir hareketi terviç etmiş olabileceğine ihtimal vermemekle beraber keyfiyetin izahını ve buğdaylar için başka yerler bulunarak bu camilerin derhâl boşaltılmasını ve boşaldığının bildirilmesini isterim.”

 

Kültür Bakanlığının 11.02.1936 tarihli yazısında ise “Mihraplara kadar doldurulan buğdayların” camilerin durumunu tehlikeye soktuğu ehemmiyetle işaret edilmektedir. Bu iki tarihî eserin tahliyesini ve korunması için gereğinin yapılması istenmiştir. Görülüyor ki bir askerî birliğin komutanı, bir devlet bankası veya bir ilin valisi bir camiye, bir tarihî esere rahatlıkla el koyabilmekte, o eserin “harabiyetine” yol açacak şekilde kötü kullanabilmektedir. Bunları kimler yapıyor ve tarihî eserlere musallat olan bu vandalist havayı kimler oluşturuyordu bu çok daha geniş bir araştırma konusudur ancak ilgili belgelerde devletin çeşitli kademelerinden bu tür tavırlara gösterilen farklı yaklaşımları görmek mümkündür. Bu eserlerin bu çeşit hazin işgallerden kurtulması hakkında Cumhurbaşkanlığı yüce katına sunulan 05.12.1935 günlü telyazısı üzerine, Başvekâletten Ziraat Vekâletine yapılan tebligata verilen karşılıkta, 18 Ocak 1936 tarihli derkenarla Vakıflar Umum Müdürlüğü ile ilgili yazışma şu şekildedir: “Anıtlar Komisyonu mimarının raporuna atfen bu camilerin bu suretle buğday deposu olarak kullanılmalarının büsbütün harabiyetlerini mucip olacağından bir an evvel tahliyelerinin temini Kültür Bakanlığından da sureti ekli yazı ile müdüriyetimize bildirilmesi üzerine mesele ehemmiyetle vilayete yazılmış ve hemen tahliyeleri cevabının temini rica olmuştu. Mahallî Vakıflar Müdürlüğünden alınan karşılıkta vilayete başvurulmuşsa da bu camilerin hemen boşaltılmalarına imkânı olmadığından münasip bir yer tedariki suretiyle tahliyeleri için Ziraat Vekâletine yazıldığı ve bir taraftan arkası gelmekte olan zahireler için diğer cami ve mescitlerin de işgallerinin zaruri olduğu yolunda vilayetten cevap alındığı bildirilmiştir. Şu hâllerden anlaşılıyor ki, asarın ne tarihsel ehemmiyeti ne bediî ehemmiyeti ve ne de bir halkın ibadet inancı hâlâ layık olduğu hürmetle karşılanmayarak bunların zahire ambarı yapılması hayrete şayandır. Koca bir vilayet merkezinde zahire koyacak camilerden başka yer bulunmaması hakikatte ambar olmamasından değil, abideler ve tarihî evkaf eserlerinin sahipsiz gibi telakki edilmesinden başka manası olamaz. Evkafın zarar ve ziyan isteme hakkı baki kalmak üzere işgal altında olan Hüsreviye ve Behramiye camilerinin hemen boşaltılarak evkafa teslimi hususunun telgrafla Diyarbekir Valiliğine ve tasfiye harici kalmış olsa bile ne bir caminin ve ne de herhangi bir hayrat ve abidenin müdürlüğümüzün malumat ve muvafakati olmadan asla işgal ve başka tarafa tahsis edilmemesinin ve bütün valilikler ile bakanlıklara tez elden emir ve tebliğine müsaadeleri…”

 

Bu camilerin bir süre böyle depo olarak kullanıldığı belli ise de hangi tarihte boşaltılıp ibadete açıldığına dair elimizde bilgi yoktur. Ancak “koca il merkezinde zahire koyacak başka yer” yok mu şeklindeki çıkıştan sonra ilk fırsatta boşaltılmış olmaları muhtemeldir. İstanbul’da bulunan kıymetli eserlerden Üsküdar Toptaşı’nda Atik Valide namıyla anılan Nurbanu Sultan, Salkım Söğüt’te Zeynep Sultan, Yavuz Selim’in halasının yaptırdığı Hüsam Bey ve Kasımpaşa’da Piyale camileri de bir süre un ve buğday ambarı yapılmıştır. Hüsam Bey Camii’nin döşemesi ağırlığa tahammül edemeyip çökmüştür. Başka birçok yerdeki camilerin de aynı şekilde duvarları çatlamış veya yıkılmış, döşemeleri çökmüştür. Nihayet en meşhur camilerden biri, Dolmabahçe Camii, TMO tarafından hububat deposu yapılmak istenmiş, vakıfların hükûmete itirazı üzerine cami depo olmaktan ancak kurtulabilmiştir (BCA, MGM K, 30-10-0-0 /192-318-17).

 

Elâzığ ve Çankırı’daki camiler için de benzer yazışmaların belgeleri bugün elimizdedir, ilgili yazışmada: “Bu işgaller yüzünden kıymetli sanat eserlerinin durumları çok acıklıdır. Elâzığ’daki Saray Camii’nin kıymetli minberinin harap olmasına mahal kalmamak üzere buğday ambarı yapılmasından sarfınazar edilmesi” arz edilmiştir (BCA, KDB K 30.10.0.0/192.318.26). Çankırı’da buğday ambarı olarak kullanılmak istenen Yenicami ise son anda kurtulabilen camilerdendir, ibadet dışında kullanılamayacağı kararı verilmiş ve cami böylece kurtarılabilmiştir (BCA, KDB K, 30.10.0.0/192.318.1).

 

Cem Küçük'ün önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Özlem Çelik22 Kasım 2024 15:52

Yüreğinize sağlık, kaleminiz keskin olsun.

sibel gençtürk22 Kasım 2024 10:34

ERDOĞAN nefretleri Erdoğana Oy Verene nefret inkar ettikleri geçmişlerinin yansıması Sabaha kadar inkar etsinler tomlumsal hafıza bunu biliyor yüzsüzce inkar etmek bunu değiştirmez CHP DOLU BAGAJINI Boşaltacağına dolduruyor

Fani 22 Kasım 2024 07:53

Tarihi bilmek anlamak ve araştırmak çok güzel yazınız güzelde olmuş kaleminize sağlık. Gıda terörüne ait araştırma ve yazı bekliyoruz.