11 Eylül 2001'deki korkunç olayların ardından, dünya çapında nükleer tesislerin güvenliği önemli ölçüde artırıldı. En büyük endişelerden biri teröristlerin bu tesislerden birine sızarak nükleer madde çalması ve bunları kirli bomba (normal patlayıcıların üzerine nükleer madde koyarak yapılan bomba) yapımında kullanmasıydı. Bir teröristin bu malzemeyi ele geçirmesine ve havadan atılan bir atom bombasına çevirmesine çoğu insan ihtimal vermiyor. Söz konusu terörist grupların bu teknik beceriye sahip olmadığı anlaşılıyor. Ancak kirli bomba birçokları için önemli bir endişe kaynağıydı ve hâlâ öyle. Kirli bomba, az zenginleştirilmişten, yüksek zenginleştirilmişe kadar her türlü uranyumla yapılabilir. Nükleer maddeler bir kamyona çubuk ya da disk olarak, ya da gaz formunda veya granül halde yüklenebilir. Her halükârda bu madde hedef alınan bölgede orta-uzun vadede sağlık için önemli bir tehdit oluşturabilir. Eğer kullanılan uranyumun zenginleştirme derecesi çok yüksekse, kullanıldığı bölgede, hatta yayılma alanlarında çok ciddi sağlık problemlerine derhal yol açar. Gerçekten de, buradaki fikir kamyon ya da benzer bir aracı büyük miktarda konvansiyonel patlayıcının üzerine nükleer madde koyarak patlatmaktır. Bu patlama havaya radyoaktif madde saçılmasını sağlar. Rüzgâr akımı da bu serpintileri etrafa saçar. Yeraltı suları, nehirler, göller, göletler, su arıtma tesisleri dahil birçok yer etkilenecektir. Tarlalar da zarar görebilir. Evler ve diğer binalar yaşanabilir olmaktan çıkabilir ya da çok masraflı temizlik yapmak gerekebilir. Diğer bir deyişle, kirli bomba birçok kişi için çok ciddi sağlık ve çevre problemi oluşturabilir. Hedef alınan bölgenin nüfusu ne kadar büyük ve yoğunsa, su kaynakları ve toprak insanlar için ne kadar önemliyse, bu bombanın vereceği zarar da o kadar artar. Evet, bu konuda büyük endişeler vardı ve hâlâ mevcut. Şimdi madalyonun diğer tarafına bakalım. Farz edelim ki bir devlet İran'ın nükleer tesislerine saldırmış. İran'da önemli bir serpinti olur mu? Bu serpinti birçok İranlının sağlığını etkiler mi? Çevreye zarar verir mi? İran'a komşu ülkelerin halkını ya da çevresini etkiler mi? Bütün bunların cevabı, neyin vurulduğuna bağlı olarak çok küçük bir evetle, çok büyük bir evet arasında değişebilir. İran'daki uranyum zenginleştirme işlemi santrifüjle yapılıyor. Bu santrifüjler kaskadların içindedir. Yapılan işlemin sonucunda bu kaskadların içindeki uranyum heksafloridde daha yüksek oranda U235 elde edilmesi gerekiyor. Zenginleştirilmiş uranyumun içindeki U235 oranı ne kadar yüksekse, çevreye ve sağlığa verebileceği zarar da o kadar büyük olur. Uranyum heksaflorid bir gazdır. Vurulduğunda santrifüjler patlar ve radyoaktif madde salınır. Radyoaktif, zenginleştirilmiş gazın bir miktarı kaçınılmaz olarak zenginleştirme tesislerinde ya da başka yerlerde depolanıyor. Gazlar sadece yer altındaki tesislerde salınsalar bile, buradan kaynaklanan radyoaktivite su tablalarına ulaşabilir. Ayrıca patlamanın yol açtığı çatlaklar ve deliklerden havaya karışabilir. Eğer bir nükleer elektrik santraline saldırı olursa, o zaman potansiyel serpinti ihtimali daha yüksek olur. Hemen her nükleer elektrik santralinde üretilen nükleer atıklar, plütonyum ve diğer radyoaktif maddeler içerir. Eğer bu atıklar havaya salınırsa ya da su ve başka vasıtalarla yayılırsa, yakın bölgede sağlığa ve çevreye verdikleri zarar çok daha fazla olabilir. Çernobil'i hatırlayın. Santral patladı. Bu saldırı da değildi. Sonuçlar aşağı yukarı aynı olacaktır. Sadece İranlıların değil, İran'ın Buşehr tesisinden rüzgârlarla serpinti taşınabilecek bütün ülkelerin endişelenmesi gerekir. Buşehr kapasitenin çok altında çalışan bir tesis, ama yine de tesiste nükleer madde bulunuyor. Kamuoyuna açıklanan raporlarda İran'daki diğer tesislerde hangi nükleer maddelerin olduğu açıkça belirtilmemiş. Nüfusun yoğun olduğu veya önemli su tablalarının ve nehirlerin olduğu bölgelere yakın tesisler varsa, bunlar çok ciddi problemlerin kaynağı olabilir. Buna bir misal ham uranyumu sarı keke (konsantre toz uranyum) çeviren tesisler olabilir. Düşük dereceli olsa da, potansiyel bir problemdir. Sonra bir de gaz uranyum heksafloridi, katı yakıt haline çeviren tesisler var. Bu katı yakıt granülleri yüksek oranda zenginleştirilmiş değil, ama yine de İran'ın belli bölgelerinde önemli sağlık ve çevre etkileri olabilir. Yakıt çubukları genellikle koruyucu kılıfları içinde paketlenir. Nükleer atık, kurşun astarlı ve çok sağlam fıçılarda saklanır. Nükleer maddeler bütün dünyada çok dikkatli bir şekilde muamele edilmeli ve taşınmalıdır. Bazı nükleer reaksiyonların ve işlemlerin sonucu olan plütonyum ve bir çok nükleer madde ölümcüldür. Ben basında ya da başka yerlerde bu konudan çok az bahsedilmesini tuhaf buluyorum. Eğer risk oluşturan bu santraller ve diğer tesisler Türkiye, AB, ABD, Japonya ya da başka yerlerde olsaydı, bütün dünyada potansiyel bir serpinti için sesler yükselirdi. İran'da, çevresinde ve İran'dan olabilecek potansiyel bir serpinti için ise çıt çıkmıyor. Düşük derecede uranyum olsa bile endişelenmek gerekir. Bunu küçük bir problem olarak görenlerden ya hiçbir şey duymadım, ya da ufak mırıldanmalar işittim. Ama bu küçük bir problem değil...