Kızamık hakkında gerçekler -I-

A -
A +

Kızamık oldukça eskiden beri bilinen bir çocukluk çağı hastalığıdır. Kızamık erken dönemde zatürre, beyin iltihabı, kulak iltihabı gibi ölüme ve sakatlığa neden olabilen istenmeyen sonuçlar yanında, SSPE gibi öldürücü geç dönem sekellerine yol açabilir. Aşılamaya rağmen birkaç yılda bir salgın yapan bu hastalığın son günlerde gündeme gelmesinin sebebi günlük gazetelerde yer alan "kızamık aşısının iki dozdan tek doza indirilmesi sonucu subakut sklerozan panensefalit (SSPE) sıklığının arttığı" şeklindeki yanlış haberler olmuştur. Hatta bir gazetede daha da ileri gidilerek, "çocukların şimdi de kızamık aşısından öldüğü" belirtilmiş; aşı yapılmaması, çocukların doğal enfeksiyon geçirmesine izin verilmesi önerilmiştir. Bu haberlerin basında bu şekilde yer alması çok acıdır. Çünkü aşının yapılmaması durumunda ortaya çıkabilecek salgınları ve buna bağlı ölümleri düşünmek bile insanın tüylerini ürpertmektedir. Yakın tarihimizde kızamığa bağlı zatürreden toplu ölümler olduğunu, hatta kızamık ağıtları adıyla şiirler yazıldığını hatırlamakta fayda vardır. Bu arada kızamık geçirenlerin sayısının artışı ile orantılı olarak SSPE gelişme riskinin de artacağını göz ardı etmemek gerekiyor. Aşılar hakkında tam ve doğru anlayıp öğrenmeden verilen yanlış bilgiler insanların kafalarında soru işaretleri oluşmasına sebep olmaktadır. Gerçekte aşılama tarihinde Türk milletinin önemli bir yeri vardır. Türkler Orta Asya'da Çinlilerden öğrendikleri variolasyon yöntemini, yani çiçek hastalığı geçirmekte olan insanların veziküllerinden aldıkları sıvıyı güneşte kurutarak diğer insanların derisine bulaştırmayı Osmanlı döneminde İstanbul'da da uygulamaya devam etmiş, o yıllarda çok sayıda insanı öldüren çiçek hastalığından kısmen korunmuşlardır. 1718 yılında, o dönemde İstanbul'daki İngiltere Başkonsolosunun eşi olan Lady Montagu çiçeğe karşı aşılanan çocuğunun hastalıktan korunduğunu gördükten sonra, İngiltere'deki arkadaşlarına variolasyon yöntemini mektuplarla anlatmış ve çok sayıda İngiliz bu yöntemle aşılanarak ölümden kurtulmuştur. Edward Jenner 1796 yılında aşılamayı bilimsel anlamda ilk uygulayan ve tıp dünyasına tanıtan bilim adamı olmuştur. Aşı tarihinde ikinci önemli bilim adamı olan Louis Pasteur kuduz aşısını geliştirirken birçok kral ve kraliçe yanında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid Han'dan da yardım istemiştir. Padişah bu isteği karşılıksız bırakmamış, 800 bin altın ile birlikte bir nişan gönderirken, Paris'e göndereceği bir grup hekime bu aşının üretiminin öğretilmesini talep etmiştir. Nitekim Pasteur'ün laboratuarına giden yedi kişilik ekip bir yıl sonra yurda dönmüş ve Pasteur'ün kuduz aşısını kullanıma sunmasından bir yıl sonra, 1886'da İstanbul'da kuduz aşısı üretmeye başlanmıştır. Aşı üretim faaliyetleri savaş yıllarında da devam etmiştir. Bundan tam 70 yıl önce Ankara'da Hıfzıssıhha Enstitüsü'nde 17 farklı aşının üretildiği bilinmektedir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.