
Sevgili okurlar, İngilizce'de "Amber", Almanca'da "Bernstein" olarak isimlendirilmiş olan "kehribar taşı", 35 ila 50 milyon yıl öncesinde çeşitli iklimsel olaylar sonucu fosilleşmiş ağaç reçinesidir. En fazla rastlanan çeşidine "Succinit" ismi verilir. Bu ad, o devirlerde çok geniş alanları kaplayan bir çam ağacı türü olan "Pinus succinifera"dan kaynaklanmıştır. Avrupa kıtasında en önemli bulunuş merkezi özellikle "Samland Yarımadası" (Kaliningrad/eski adı Königsberg) Rusya bölümü, batıda Polonya sahilleri, kuzeyde Litvanya, Estonya ve Letonya gibi Baltık Denizi ülkelerinin sahil kesimleridir.
Kehribara genellikle deniz kıyılarındaki sahil şeridinde rastlanmakta, zaman zaman da bu değerli taş, balık ağlarına takılmaktadır. Zengin deniz dibi yataklarından tarak makinesiyle da çıkarılmaktadır. Günümüzde şiddetli fırtınalardan hemen sonra dalgaların yosunlar arasında kıyıya taşıdığı pırıl pırıl parıldayan altın sarısı kehribar parçacıklarına rastlamak da mümkündür. Aynı zamanda kehribar parçaları, Samland'ın (Polonyan'ın doğusunda)?yaklaşık 60-70 metre yükseklikteki sarp kayalıklarının tabakaları arasında da görülmektedir.
Değerli Okurlar, Kehribarın öyküsü eski çağlarda da farklı değildi. O zamanlar kehribar gene çok sevilen bir takı ve ticari değeri haiz bir ziynet eşyasıydı. Günümüzde ise bilhassa ülkemizde ve Yakın Doğu'da kehribardan yapılmış tespihler koleksiyonerler tarafından aranmaktadır.
Baltık Denizi'nde çok sayıda kehribar taşının var oluşu, bu bölgede önceleri görkemli ormanların bulunduğu kanısını uyandırmıştır. Ancak bu görüşün, günümüzde önceki devirlere ait polen araştırmaları sonucu yanıltıcı olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün kehribarın bulunduğu yerle, ilk oluştuğu yerin aynı olmadığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Kehribar, yaklaşık 25 ila 40 metre arasında değişen bir derinlikte ve Üçüncü Devir (Tersiyer-65 milyon yıl önce son buldu) oluşumu denizaltı çökeltilerinin iki tabakası arasında damarlar halinde bulunur. Kıta hareketlerinin sonucu deniz yatağında meydana gelen çökelti veya kabarmalar kehribar yataklarını farklı enlemlere taşımıştır. Bu hareketler uzun bir zaman sürecinde birçok defa tekrarlanmıştır.
Aklımıza şöyle bir soru gelebilir: Acaba kehribarın kökeni neresidir ve buralara nasıl gelmiştir? Bugünkü İskandinav Ülkeleri ve Baltık Denizinin büyük bir kısmını kapsayan alanda bir zamanlar görkemli Ilıman Kuşak ormanlar bulunuyordu. Bu ormanların 15 milyon yıldan fazla bir zaman süresinde oluştukları kanıtlanmıştır. Üçüncü Zaman'da kıtaların çöküşü ile bu bölgelerin sular altında kalışı, uzun yıllar boyunca bir araya toplanmış ve orman toprağı altında katılaşmış halde bulunan büyük çam reçinesi kütleleri (kehribar) deniz sularıyla sürüklenip taşınmıştı. İşte Samland'daki kehribarların bir kısmı bu şekilde günümüze ulaşmıştır.
Pliosen Dönemi'nin sonlarına doğru (takriben 2.5 milyon yıl önce) ortaya çıkan soğuma periyodu zamanla buzul devirlerini beraberinde getirmiştir. Bu şekilde kehribar, buzulların hareketleri ve çamurlu, taşlı sellerin etkisiyle yeni yataklara ve Baltık Denizine sürüklenmiştir.
Çok beğenilen bu takı taşının içindeki ilginç objeler herkesi kendine hayran bırakmaktadır. Saydam taşların içinde böcek, yaprak ve çiçek kalıntıları hiçbir zaman bozulmayacak şekilde mumyalaşmıştır. Kehribarın kökeninin tespit edilmesi üzerindeki çalışmalar bu sayede açıklığa kavuşmuştur. Neredeyse 50 milyon yıl önceki jeolojik devir ve canlıları hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşılabilmiştir. O zamana özgü ağaçlar arasında, günümüzde Kalifornia'da benzer tiplerine rastladığımız 4 bin yıllık görkemli çam ağaçları da bulunmaktaydı. Örnek olarak; Sekoya Çamı (Sequoia sempervirens/en yüksek ağaç ve Sequoiadendron giganteum/en kalın gövdeli sekoya) gösterilebilir. Ayrıca geniş yapraklı ağaçlardan meşe, kayın, kestane, karaağaç, söğüt, akçaağaç, manolya ve mazı kalıntılarına da kehribar taşları içinde rastlanmaktadır. O zamanki dev çam ağaçlarının reçineleri arasında büyük miktarda kehribar böcekleri (Pinites succinifera) uçmakta idi. Bu böcekler kehribar ormanındaki hayat şartları ve daha birçok konuda bize ayrıntılı bilgi verebilmektedir.
Kehribar içinde en sık görülen böcekler çift kanatlılar, özellikle sivrisinekler ile kara sinek türleridir. Zamanında bu böcekler yumuşak ve sıvı reçine yüzeyine rahatlıkla konabilmiş ve yapışkan maddeye yapışıp kalmışlardır. Ayrıca ağaçlarla çevresindeki çalılıklarda yaşamlarını sürdüren karınca ve örümcek türleri de kehribarın tuzağına düşen böceklerdir. Ender de olsa bazı kelebek türleri de kehribarın içinde bulunmuştur. Bazı böcek türleri kehribar yataklarının sayısız, nehir ve göllerle kaplı olduğu kanısını uyandırmıştır. Taşların içinde görünen türlerin çoğunluğunun, günümüzde kurtçuk (sürfe) devresini sulak alanda geçiren böcek türleri olduğunu göstermiştir. Diğer ilginç bir nokta ise şudur: Kehribarda çeşitli arı türlerinin bulunuşu, ağaçlar arasında değişik çiçek türleriyle bezenmiş geniş çayır ve meraların bulunmuş olduğunu göstermektedir.
Sevgili okurlar, bu hafta da size ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir yazıyı hazırlayıp sundum. Bizler tabiatın milyonlarca yıldır devam edegelen sırlarının ancak çok cüzi bir bölümüne müdrikiz.
Yüce YARADAN'ın eseri bu muazzam kainat, gökadalar ve gezegen sistemimiz içinde âdeta küçük bir mavi nokta olan dünyamızda, 7 milyarı geçen nüfusumuzla yaşamı paylaşmaktayız. Diğer canlılar ise, tür içindeki sayılarıyla trilyonları aşmaktadır. Büyük SIR, hayatı hiçbir şeyin lekeleyemeyeceği temiz bir yürek, anlayış ve karşılıklı sevgiyle aşabilmektir.
Hepinize güzel bir Ramazan haftası diliyorum, hoşça kalın.
DÜNYANIN EN PAHALI BİTKİSİ: SAFRAN Kilosu 20 bin lira!
Safranbolu'da yetiştirilen, dünyanın en pahalı bitkisi Safran (Crocus sativus) bu ayda tohum yataklarına dikilecek. Haziran ayının başında hasadı, Ağustos ayında ise dikimi yapılan ve çok sayıda kullanım alanıyla ''harika bitki'' olarak nitelendirilen safran, ilçede 36 dönüm alanda 38 çiftçi tarafından üretiliyor. Ekim ve kasım aylarında ise hoş kokulu mor çiçekler açan, sabah erken saatlerde güneş doğmadan hemen önce toplanan safran, boya sanayisi, yemek, kozmetik, ilaç ve gıda endüstrisi gibi alanlarda kullanılıyor. Kilosu 15-20 bin lira arasında değişen fiyatlarda satılan dünyanın en pahalı baharatı safran, kendi ağırlığının 100 bin katı kadar sıvıyı sarı renge boyayabiliyor.
YEŞİL PLATFORM
DOLGU İDDİASIMaltepe sahiline dokunma!
> Dilara Kübra Kurttepe - Burak Akyıldız / İSTANBUL
Maltepe'den yazıyoruz, doğma büyüme buralıyız, sahil tarafında yaşıyoruz. Burası sakin ve huzurlu bir yerdi, ta ki deniz doldurulmaya başlanana kadar. Güzelim denize her gün kamyonlar dolusu hafriyat dökülüyor, yemyeşil sahil şeridi kurumaya terk ediliyor, nasıl olsa betonlaşacak ya! Eğlence, alışveriş yerleri, stadyum yapılacakmış. Deniz zaten 25 yıl önce de doldurulmuş, biraz daha doldursalar Adalara yürüyerek gideceğiz herhalde! Depremlerde ilk yıkılan dolgulardır (Yalova gibi). Bu sahil Maltepe'nin ciğerleri, ne olur denizimize dokunmasınlar!
BEYKOZ'DA ŞEFKÂT Sokak hayvanlarına 2 bin su kabı
> A. Cüneyd Fidancı / İstanbul
Beykoz Belediyesi'nin sokak hayvanlarının sıcak havalarda artan su ihtiyacını karşılamak üzere hazırladığı ve üzerinde "Hayvan Dostlarımıza Sahip Çıkalım" yazılı 2 bin su kabı vatandaşlara dağıtıldı. Meydan, sokak ve caddelere bırakılacak kapları doldurma işini ise ilçe sakinleri yapacak. Talep halinde yeni su kapları hazırlatacaklarını belirten Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, "Bizim kültürümüzde merhamet etmeyen merhamet bulamaz. İnsan olarak sokak hayvanlarını dışlamak gibi lükse sahip değiliz. Ormanda yaşayan hayvanlar için ise besleme noktaları kuracağız" diye konuştu.
"NÖBETÇİ VATANDAŞ": Doğayı kirletene ceza verin!
> Hüseyin Aksu / İSTANBUL
Vatandaşlarımız piknik sonunda artan çöplerini bırakıp evlerine dönüyor, sokaklarda çekirdek yiyip kabuklarını gelişigüzel atıyor, izmaritleri sağa sola savuruyor. Bu konuda herhangi bir müeyyide olmadığı için her taraf çöp haline geliyor. Ayrıca su kaynaklarımız da korunmalı. Bu konularda ancak caydırıcı para cezası ve çevre eğitimi ile başarıya ulaşılır. Bunu hatırlatan tabelalar asılabilir, kurumların çevre birimleri halka doğa koruma eğitimi verebilir. Tüm yetkililerimiz çevreci olmalı "bana ne" denilmemeli, belediyelerimiz ve halkımız çevre konusunda el ele vererek hareket etmelidir.