YILDA 50 BİN TÜR YOK OLUYOR! Ormanların tahribi ve suların kirletilmesi başta olmak üzere insanoğlunun tabiata verdiği tahribat sonucu dünyada her yıl 50 bin canlı türü yok olmaktadır... Sevgili okurlar, ülke ekonomileri kaçınılmaz olarak doğal kaynaklara bağımlıdır. Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilmesinde üç temel sorunla karşılaşılmaktadır. Bunlar sırayla; - Doğal alanların insan kaynaklı girişimlerle bozulması - Çeşitlerin kaybolması - Türlerin ortadan kalkması olarak tanımlanabilir. İşte bu sebeple, canlı doğal yaşamın içinde bulunduğu tabiat alanlarının korunması, biyolojik zenginliğin sürdürülebilmesinin ilk şartıdır. Ekolojik çevre içindeki mevcut çeşit ve türlerin, varlıklarını sürdürmelerini belirleyen temel öge biyolojik çeşitliliktir. ZENGİNLİĞİN YOLU DOĞADAN GEÇER Biyolojik çeşitlilik insanlığın refahına büyük katkıda bulunmakta, ekonomiyi doğrudan olumlu etkilemekte, tarım, sanayi, tıp ve eczacılık kesimlerine ham madde sağlamaktadır. Doğal yaşamdaki bu zenginlik genetik ve ekolojik çeşitlilik kavramlarını birlikte içerir. Genetik Çeşitlilik bir türün değişen çevre şartlarına uyum sağlayabilmesi için gereken gen yapısındaki kalıtsal bilgilerin çeşitliliğidir. Bu bilgilerin zayıflığı canlının değişen çevre şartlarına olan dayanıklılığını azaltır ve cinsin zamanla tükenmesine yol açabilir. Değerli okurlar, "Gen" kavramına açıklık getirmek gerekirse; Canlıların bütün özellikleriyle ilgili bilgiler, "Gen" denilen DNA (deoksiribonükleik asit) molekülleri içinde bulunur. DNA molekülünün bir kısmını oluşturan gen, canlının herhangi bir özelliğini biçimlendiren en küçük ve temel kalıtım birimidir. Ekolojik Çeşitlilik ise, herhangi bir bölgede yer alan farklı ekosistemleri ifade eder. Belirli bir tabiat alanında bulunan bitki, hayvan ve mikroorganizmalar tür topluluğunu oluşturur. Ekolojik Çeşitlilik tür topluluğunun yanında, bu topluluğun içindeki tür sayılarını da içerir. İnsanın gelecekteki yaşamı, büyük ölçüde biyolojik çeşitliliğin varlığının devamına bağlıdır. Gezegenimizdeki bütün yaşam biçimlerinin toplamını temsil eden bu zenginlikteki bugüne dek tanımlanabilmiş tür sayısı 1.5 milyona yaklaşmaktadır. Bunların çoğu sıcak yağmur ormanlarında ve okyanus tabanı gibi henüz pek az keşfedilmiş alanlarda yaşamaktadırlar. Bilgi ve veriler ışığında yapılan tahminler tropikal ormanların tahribi yüzünden her yıl yok olan tür sayısının 50.000'e yaklaşmakta olduğunu göstermektedir (günde 140 tür kaybı). Ormansızlaşma her gün en azından bir memeli, kuş ya da bitki türünü yok oluşa mahkum etmektedir. Yağmur Ormanlarına göre daha az tür barındıran adalar ve tatlı su gölleri gibi izole ekosistemler kirlenme, plansız su alımı ve yapılaşma sebebiyle çok daha büyük oranda canlı kaybına maruz kalmaktadır. VAHŞİ HAYVANLAR BİTİYOR Değerli okurlar, atalarımızdan devraldığımız biyolojik mirası korumaya yönelik herhangi bir anlamlı stratejide birinci öncelik, doğal alanların korunmasına tanınmalıdır. Ayrıca, aynı amaç açısından zorunlu olan bir başka nokta, insan topluluklarının kendilerine ayırdıkları toprak parçalarını sınırlamayı öğrenmeleridir. Yararsız, ya da zararlı sayılan pek çok türün doğal sistemler içinde hayatî önemde roller oynadıkları, zamanla ortaya çıkmıştır. Örneğin; türleri giderek tükenen yırtıcı hayvanlardan geri kalanlar, artık kemirgenlerle böcekler üzerinde denetleyici işlem görememekte, yakacak odun temin etmek amacıyla kesilen ağaçların azalması yüzünden kuraklık ve erozyon önlenememektedir. ORMAN VE SULAK ALANLARIN ÖNEMİ Çeşitlilik bütün ekosistemler ve ekonomiler açısından belirleyici öneme sahiptir. Gezegenimizde yaşam türlerinin hemen hemen yüzde 80'ini barındıran yağmur ormanları, bugün geçmişte kapladıkları alanın yarısını kaybetmişlerdir. Tropik Kuşak Ormanlarına göre daha az yaygın olan Ilıman Kuşak Ormanları ise büyük tehdit altındadır. Daha fazla insan yerleşimi etrafında kümelenen bu ormanların günümüzde dünya ölçeğinde yüzde 60'ı ağaç kesim ve alan açma yüzünden yok olmuştur. Ormanlar gibi Sulak Alanlar da biyolojik çeşitliliğe imkân tanıyan önemli kaynaklardır. Dünyanın en verimli ekosistemlerinden biri olan Sulak Alanlar, su rejimlerinin düzenlenmesine yardımcı olmakta, çökerti ve kirliliği temizlemekte, su kuşları, balıklar ve çeşitli diğer canlı türleri için yaşam alanı oluşturmaktadırlar. Doğa, öteden beri ekonomik kalkınmanın önüne dikilen bir engel olarak görülmüş, bu sebeple de ekolojik çöküş ilerlemenin kaçınılmaz sonucunu oluşturmuştur. Ancak sevindirici olan, son zamanlarda gerek çevreciler, gerekse sanayicilerin ekonomik kalkınma ile çevresel korumanın birbirine karşıt değil, birbiriyle bağlantılı olduklarını düşünmeye başlamış olmalarıdır. ŞU FANİ DÜNYA KİMSEYE KALMAZ Ne kadar başarılı olursa olsun hiçbir koruma stratejisi şu gerçeği değiştiremez: Yaşamdaki türlerden biri ne kadar çok kaynak kullanırsa, diğerlerine o kadar az kaynak kalacaktır. Biyolojik Çeşitliliğin korunması sürdürülebilirlik açısından temel bir şart sayılmalıdır. "Sürdürülebilir-lik"ten kastedilen, gelecekteki kuşaklara, içerdiği seçenekler azalmamış bir dünya bırakabilmektir. Yaşama imkan tanıdığı bilinen tek Gezegenin gelip geçici varlıkları olarak sürdürülebilirliği sağlamak, bizim temel ahlaki sorumluluğumuzdur. Geçmiş Cumhuriyet Bayramınızı kutluyor, Kasım ayına girdiğimiz şu günlerde sizlere sağlıklı bir hafta diliyorum. NİHAYET 193 ülkeden çevre için dev adım Japonya'da 193 ülkenin katılımıyla yapılan Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Konferansı'nda kara ve okyanuslarda ekosistem ve biyoçeşitliliğin korunması için yol haritası üzerinde anlaşma sağlandı. Dünyada her sekiz kuş türünden, her beş bitkiden ve her dört memeli hayvan türünden biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İşte böylesi ciddi tehditler karşısında gerçekleştirilen konferansta, 2020 yılına kadar geçerli olacak bağlayıcı önlemler konusunda 20 hedef belirlendi. Buna göre, dünya genelindeki toprakların yüzde 17'si ve okyanusların yüzde 10'u koruma altına alınacak. Balıkçılığa kota getirilecek ve türü tükenen balıkların avlanması yasaklanacak. Erozyona karşı set çalışması Son dönemde yurdun dört bir yanını etkileyen aşırı yağışlar ve su baskınlarından sonra, riskli bölgeler için gözler erozyonla mücadele çalışmalarına çevrildi. Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlı olan Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü tarafından sürdürülen ağaçlandırma ve erozyonla mücadelede her yıl göllere, barajlara ve denizlere taşınan milyonlarca ton toprak, ağaçlandırma çalışmalarıyla kurtarılıyor. YEŞİL HABERLER Okullardan 150 ton atık pil toplanacak Türkiye'deki pil ithalatçılarının yüzde 99'unu temsil eden ve ülke genelindeki atık piller ile akümülatörlerin toplanması konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından 'yetkilendirilmiş kuruluş' olan Taşınabilir Pil Üreticileri ve İthalatçıları Derneği (TAP), 2009 yılında topladığı 325 ton atık pil miktarını 2010 yılında yaklaşık 400 tona çıkarmayı hedefliyor. Atıkların, kaynağında ayrı toplanmasına yönelik toplumsal bilinci geliştirmek amacıyla 6-12 yaş grubunu 'hedef kitle' olarak belirlediklerini belirten TAP Genel Sekreteri İnci Kavuştu, bu yılki sloganlarını 'Doğanın Pili Bitmesin' olarak belirlediklerini söyledi. 2008 yılından bu yana okullar arasında ödüllü kampanyalarla atık pillerin geri dönüşümü konusunda çaba sarfettiklerini belirten Kavuştu, "Geçen eğitim döneminde 120 ton atık pil topladık. 2010-2011 eğitim öğretim yılında hedefimizi daha da artırarak 150 tona çıkardık" diye konuştu. Türkiye'de doğa bilinci gelişiyor Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, Türkiye'de son 2-3 yıldır doğanın korunması yönünde önü alınamaz bir hareket başladığını, bu sayede önümüzdeki süreçte doğanın bugünkünden çok daha iyi korunacağını düşündüğünü söyledi. "12. Türkiye Kuş Konferansı"na katılmak üzere Adana'ya gelen Eken, son 50 yılda tabiat adına iyi şeyler yaşanmadığını vurgulayarak, "Türkiye'de 1 milyon insanın hayatı, yanlış doğa politikalarından dolayı doğrudan zarar görüyor. Doğanın korunması ülkenin korunması anlamına gelir. Anadolu'da doğaya karşı inanılmaz bir saygı ve hoşgörü var. Bu bilinci daha da geliştirmeliyiz" şeklinde konuştu.