Kyoto Protokolü, TBMM Genel Kurulunda Sevgili okurlar, dilerseniz evvela Kyoto'dan önceki hazırlık çalışmalarına bir göz atalım. 1970'li yılların ortalarında, benim de Norveç'teki üniversite yıllarımda fikren olgunlaşmaya başlayan "çevre korumaya" yönelik hassasiyet, 1985'ten itibaren birçok ülkeyi kapsayan ortak bir çabaya dönüşmüştür. Bu konu 1987 yılında Norveç'in hanım Başbakanı Gru Harlem Bruntland tarafından hazırlanmış olan Bruntland Raporunda tanımlanan "Sürdürülebilir Kalkınma"nın temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Esasen Avrupa'nın üç önemli Başbakanı sürdürülebilirliği şu başlıklar altında tanımlayarak insanlığa büyük hizmette bulunmuşlardır: İsveç Başbakanı Olaf Palme: "Barış ve Güvenlik", Almanya Başbakanı Willy Brandt: "Gelişmişlik ve Refah, Norveç Başbakanı Gru Harlem Bruntland: "Sağlıklı Çevre" DEMİREL DE ORADAYDI BM Genel Kurulunda 22 Aralık 1989'da, çevre ve kalkınma konularında bütün ülkeleri kapsayan bir toplantı yapılması kararlaştırılarak 03-14 Haziran 1992 Rio Dünya zirvesinin hazırlıklarına önceden başlanmıştır. Brezilya'da gerçekleştirilen zirveye 64 devlet başkanı, 46 hükümet başkanı (o zamanki Başbakanımız Sayın Süleyman Demirel dahil olmak üzere) ve 8 başkan yardımcısı katılmıştır. Bu açıdan, Rio Zirvesi uluslararası alanda en fazla katılımın gerçekleştirildiği ve Stockholm'den sonra dünyanın ikinci en önemli çevre etkinliği olarak kabul edilmektedir. Konferans, bir başlangıç oluşturan 1972 Stockholm Konferansından 20 yıl sonra, geçmiş yılların değerlendirilmesiyle birlikte, geleceğe yönelik çevre politikalarını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Rio Konferansında ele alınan konu başlıklarını şöyle sıralayabiliriz: - Atmosferin korunması (Enerji kullanımı, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, sınırlar ötesi hava kirliliği) - Toprak ve arazi korunması (Ormansızlaşma, toprak kaybı, çölleşme ve kuraklık) - Biyolojik çeşitliliğin korunması - Tatlı su ve deniz ekosistemleri ile kıyı alanlarının korunması - Biyoteknolojinin geliştirilmesi - Atık yönetimi ve sınırlar ötesi trafiğinin önlenmesi - Yoksulluğun giderilmesi ve yaşama kalitesinin iyileştirilmesi KYOTO'NUN YOLU RİO'DAN GEÇİYORDU Konferansta; Rio Deklarasyonu, Gündem 21, Orman İlkeleri katılımcı liderler tarafından onaylanmıştır. Zirvede Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi imzaya açılmış ve Türkiye dahil 164 ülke tarafından imzalanmıştır. Kyoto Protokolüne zemin hazırlayan İklim Değişikliği Sözleşmesi ise 153 ülke tarafından onaylanmıştır. Bu sözleşmenin amacı küresel ısınmaya yol açan karbondioksit (C02) ve diğer "sera gazları" emisyonlarının azaltılması ve buna yönelik ihtiyacı olan ülkelere finansman ve teknoloji transferi sağlamaktır. Biz ise sözleşmeyi aşağıdaki sebeplerden dolayı imzalamadık... Türkiye sözleşme kapsamında gelişmiş ülkeler listesinde bulunmaktadır. Bu durum Türkiye'yi iki açıdan olumsuz etkilemektedir. Sözleşmede, gelişmiş ülkelerin on yıl içinde karbondioksit emisyonlarını 1990 yılı seviyesine indirmeleri öngörülmektedir. 1990 yılında ABD'nin C02 emisyon miktarı 5.5 milyar ton iken,Türkiye'nin emisyon miktarı sadece 190 milyon tondur. Bu, Türkiye açısından adaletsiz bir durumu ortaya çıkarmakta idi. Diğer taraftan sözleşme, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere mali destek sağlamasını zorunlu kılmaktaydı. Bu da,Türkiye açısından olumsuz bir sonuç oluşturmaktaydı. Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde toplanan bir konferansta "karbondioksit emisyonları"nın sınırlandırılmalarına yönelik bir protokol hazırlandı. Sanayileşmiş ülkeler karbondioksit emisyonlarını 2008-2012 zaman aralığında 1990'daki sera gazı emisyonlarına göre hesaplayarak ortalama %5.2 indirmeleri öngörülmekteydi. YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN Özetle; "Global İklim Değişikliği" güneşten dünyamıza ulaşan ışınların bir kısmının, atmosferde biriken belirli gazların (C02 karbondioksit, CH4 metan, N2O azotprotoksit ve CFC kloroflorokarbon gibi) sera etkisi meydana getirmesi nedeniyle, tekrar uzaya yansıyamaması sonucunda yerküre yüzeyindeki sıcaklığın artması ve bu nedenle iklim şartlarında ortaya çıkan değişiklikler olarak tanımlanabilir. Gelişmiş ülkelerdeki sera gazlarının %67'si odun, kömür gibi fosil yakıt kökenli enerji santrallerinden, %8'i ise trafikten kaynaklanıyor.kabul edilerek yasalaştı. Bu çevre bayramını kutlamalıyız. Ancak şimdi ev ödevimiz daha da ağırlaştı. Peki bundan sonra ne olacak? KYOTO ne getirir ne götürür? Biraz zorlanacağız ama temiz enerji bizi bekliyor > Sevgili okurlar, Kyoto Protokolü insan faaliyetlerinden ortaya çıkan sera gazı salınımlarının azaltılmasını hedeflemesi açısından olumlu sayılabilecek bir uluslararası sözleşmedir. > Ancak, gerekli azaltmaların ülkelerin ekonomik gelişmeleri üzerindeki kısıtlama etkisi, Kyoto Protokolünün hedefine ulaşmasında sınırlayıcı bir etken olarak görülebilir. Çünkü karbondioksit salınımı, ekonomik gelişme için gerekli enerji ile doğrudan ilişkili olup, kısıtlamalar ülkelerin kalkınmalarını geciktirebilir. > Ayrıca, protokolde bazı gelişmiş ülkelere (Norveç, Avustralya gibi) sera gazı emisyonlarını azaltma yerine "Artırma" imkanı sağlanmış olması eşitlik ilkesine aykırıdır. Avrupa Birliğinde İspanya, Portekiz, Yunanistan, İrlanda ve İsveç gibi ülkelere sera gazı artış hakkı tanınması, Fransa, Finlandiya gibi ülkelere sıfır azaltım hedefi konulması adaletli bir yaklaşım değildir. > 2007 sonlarında Endonezya'nın Bali adasında yapılmış olan toplantıda benzer problemler tartışılmış ve bütün ülkeler daha somut adımlar atmak hedefiyle 2009 yılından itibaren çalışmaların hızlandırılmasını kararlaştırmışlardır. > Türkiye'nin, Kyoto Protokolünü imzalamış olması konu ile ilgili uluslararası düzeydeki gelişmelerin içinde bulunmasını da sağlayacaktır. > Değerli çevre dostları, Haziran 2008'de Dışişleri, Çevre ve AB Uyum Komisyonlarından geçerek TBMM Başkanlığına verilen yasa teklifi geçtiğimiz hafta perşembe günü kanunlaştı. Hayırlı olmasını diliyorum. > Türkiye açısından bu onay çok önemli bir adımdır. Ancak, bir düşünceye de açıklık getirmek isterim. Global iklim değişikliği ile ilgili sera gazı salınımları konusunda sorumluluğu sadece sanayiciye yüklemek doğru değildir. > Bu anlamda hepimize, toplumun bütün kesimlerine enerjinin verimli kullanımı ve tüketimde israftan kaçınılması hususunda büyük görevler düşmektedir. > Birkaç hafta içinde yayımlayacağımız kömür, petrol gibi fosil yakıtlar yerine; güneş, bio ve rüzgâr gibi yenilenebilir kaynakları baz alan "Alternatif Enerji Sistemleri", bu konuda ülkemizin kalkınmasına büyük katkı sağlayacaktır. Hepinize gelecek haftaya kadar sağlık ve afiyetler diler, sevgilerimi sunarım. SİZDEN GELENLER Artık çok korkuyorum! Fabrika dumanlarının ve savaşların olduğu bu boğuk dünyada artık nefes almak istiyoruz. Lütfen çalışmalarınızı hızlandırın... Yoksa işimiz zor, çok korkuyorum! > Eda Bektaş CEVAP: Sevgili Eda, gelecek nesillerin daha mutlu ve sağlıklı yaşamaları için çaba gösteriyoruz. Sizin gibi zarif ve duyarlı insanlardan takdir görmek bizlere şevk veriyor. Eminim ki bu yolun sonunda güzel şeyler var. Siz müsterih olun. Çevrecilik aileden başlamalı Etrafımızdaki çöp ve pisliklerden biz aileler ile okul ve idareciler sorumludur. 2001'de gittiğim Almanya'daki temizliği görünce kendimden utandım! > Erol Elik/ZONGULDAK CEVAP: Sayın Elik, belirttiğiniz gibi atıklar artık bilimsel olarak toplanmakta. Bizim ülkemizde de bu konuda çalışmalar yapılmış olup, çöp ayırım istasyonları kurulmuştur. Ama bu konuda daha oldukça mesafe kat etmemiz gerekiyor. BANA YAZIN! Her türlü sorunuzu bana yazabilirsiniz. "Güzel bir dünya" için bu sayfaya siz de katkıda bulunun. Haydi e-mail ve mektuplarınızı bekliyorum... Yazışma Adresi: 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/İST. e-mail: ediz.hun@tg.com.tr