Hangi atıklar suyu ne kadar kirletiyor?

A -
A +

Sevgili okurlar, Bugün size yeryüzünde donmuş "Buzdağları" olarak KATI, "Okyanuslar, denizler, akarsu ve göller" şeklinde SIVI ve "Atmosfer"de GAZ halinde bulunan "SU"yun döngüsünden, kirlilik ve etkilerinden söz etmek istiyorum. SU, güneşten gelen enerji ile devamlı değişim içinde bulunmaktadır. Yeryüzünden, orman ve su havzalarından atmosfere "Buharlaşma ve Terleme" gibi doğal olaylarla ulaşan su zerrecikleri genleşerek yağışlar şeklinde tekrar tabiata dönmekte ve bu olay milyarlarca yıldan bu yana devam etmektedir. Bu olguya "Hidrolojik Döngü" adı verilir. İnsanlar ve diğer bütün canlılar hayati aktiviteleri için gerekli suyu, bu döngüden almakta ve kullandıktan sonra aynı döngüye iade etmektedir. Ancak, bu süreçler arasında suya karışan maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek "su kirliliği"ne neden olurlar. Su kirliliğini "Sularda insan etkisi sonucu ortaya çıkan, kullanımını çeşitli sebeplerle kısıtlayan veya tamamen engelleyen ve ekolojik dengeleri bozan değişimler" olarak tanımlayabiliriz. NEHİRLER CILIZLAŞINCA... Bunların; evsel ve endüstriyel atıkların arıtılmaksızın sulara boşaltılmaları, tarımda üretimi artırma veya koruma amacıyla kullanılan suni gübrelerin ve çeşitli ilaçların ortama taşınmaları sonucu oluştuğu bir gerçektir. Ayrıca diğer önemli bir sebep de, nehir, çay ve göllerden aşırı su çekilmesiyle cılızlaşan nehir suları veya sığlaşan göllerin hayati döngülerini yitirmeleriyle ortaya çıkmaktadır. Hava ve toprak kirliliğinde olduğu gibi, su kirliliğinde de kirleticilerin kaynakları, etkileri ve kimyasal yapıları çok değişkendir. Bu kirleticiler ayrıca hava şartları, ortamdaki nem veya kuraklık, sıcaklık farklılıkları sebebiyle değişik kimyasal bileşiklere dönüşebilir. Şimdi size fazla teferruata girmemeye çalışarak, belli başlı kirleticileri özet halinde sunmak istiyorum: 1- Organik maddeler: Evsel atık sularının içerdiği organik maddeler alıcı ortamlarda bulunan mikroorganizma ve bakteriler tarafından ayrıştırılır. Bu ayrıştırma (dekompozisyon) başlangıçta oksijenli şartlarda (aerobik) gerçekleşir. Bakterilerin çoğu suda çözülmüş halde bulunan oksijeni hayati aktiviteleri için kullanırlar. Oksijenin bulunmadığı durumlarda ise (anaerobik ortam) organik maddeyi tüketirler. Bu işlemde biyokimyasal şartlar sonucunda amonyak (NH3), metan (CH4) ve hidrojensülfür (H2S) açığa çıkar. Özellikle hidrojensülfür çürük yumurtaya benzer kokusuyla oksijensiz ayrışmanın en belirgin göstergesidir. 2- Fosfor kirlenmesi (Ötrofikasyon): Evsel atıklardan, mezbahalardan, tarımsal gübrelemelerden, azot ve fosfor işleyen kimyasal sanayi kuruluşlarından alıcı su ortamlarına bu bileşiklerden oluşmuş besleyici tuzlar gelebilir. Bu kimyasallar bitkisel hayat için gübre etkisi yapar. Bu durumda sucul ortamda belli alg (yosun) türlerinin üremesi hızlanır. Bu olaya fosfor kirlenmesi adı verilir. Deniz, akarsu ve göllerde en yaygın kirlenme çeşitlerinden birini ötrofikasyon oluşturur. Bu olayın sonucu sularda yeşil ve bulanık bir görüntü oluşur. Önce artan bitkisel üretim, daha sonraları dibe çöker ve ayrışma sebebiyle ortamdaki oksijen tükenerek hidrojensülfür gazı ortaya çıkar. Atık sularda bu besleyici tuzlardan başka demir, magnezyum, sodyum, potasyum ve alüminyum bileşikleri gibi diğer inorganik maddelere de rastlanır. 3- Mikroorganizmalar: Evsel atıklarda, özellikle insan ve hayvanların dışkılarından karışmış bakteri ve virüslerden oluşmuş mikroorganizmalar bulunur. Bunların bir bölümü, hastalık yapıcı (patojen) özelliktedir. Bu nedenle, alıcı ortamların temizliği büyük önem taşımaktadır. 4-Deterjanlar, yağlar ve petrol bileşikleri: Deterjanların ana maddesini, petrolden elde edilen çeşitli türevler oluşturur. Yağlar ve petrol ürünleri; evsel ve endüstriyel atıklardan, limanlardaki yoğun trafikten, tanker ve petrol platform kazaları, sintine ve balast sularının boşaltımından alıcı ortama karışırlar. Bu maddeler su yüzeyini kaplayarak atmosfer ile su arasındaki oksijen alışverişini olumsuz yönde etkiler, ayrıca memeli deniz hayvanlarından yunus ve balinaların başlarının arkasında bulunan nefes alma kapakçıklarını kapatarak boğulmalarına yol açar. 5-Ağır metaller, pestisidler ve herbisidler: Eser miktarlarda bile zararlı olabilen ağır metaller alıcı ortamlarda canlılar üzerinde zehirleyici etkilere sahiptir. Bunlar başlıca Bakır (Cu), Kadmiyum (Cd), Kurşun(Pb) ve Cıva (Hg) gibi elementlerden oluşur. Pestisid ve Herbisidler ise özellikle tarımsal zararlılarla mücadeleden sucul ortama karışan maddelerdir. Ağır metaller gibi canlıların vücutlarında birikim yaparak zehirleyici ve kanserojenik dönüşümlere yol açabilirler. 6-Askıdaki katı maddeler: Değişik kökenli atık sular içinde bulunan askıdaki katı maddeler bu suların boşaltıldığı ortamlarda birikerek dip çamuru (sludge) oluşmasına sebep olurlar. Ayrıca erozyonla, sahil doldurmalarıyla, yol yapımıyla, çeşitli inşaat faaliyetleri ve yapılaşma ile askıdaki madde yükü artabilir. Bunlar özellikle koy, körfez ve göllerin dolmasına ve bu kaynakların zaman içinde işlevlerini yitirmelerine sebep olabilir. Dibe çöken menşei çeşitli bu çamur tabakaları, ayrıca dip canlılarının gelişimini engeller, ışık girişini azaltarak bulanıklığa sebep olur. Bunun sonucunda fotosentez bloke edilerek verim düşer. 7-Sıcak atık sular: Bu başlığa ülkemizde önemi itibariyle hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Nükleer ve Termik Enerji Santrallerinin göl, deniz veya akarsulardan soğutma amacıyla aldıkları suları (Ortalama 18-20 derece), ısınmış olarak tekrar alıcı ortama vermeleri sonucu "termal kirlenme" oluşmaktadır. Sıcaklık artışı sudaki biyokimyasal reaksiyonları hızlandırır, dolayısıyla oksijen tüketimi artar. Bütün canlıların üreme ve beslenme fonksiyonları durur, ortamdaki EKOLOJİK DENGE çöker. KAYNAKLARI tüketmeden kullanalım Sevgili Okurlarımız, Tabiat basit gibi görünen ancak çok karmaşık bir sistemler zinciriyle kendi kendini yönetmektedir. Milyonlarca halkadan oluşan bu doğal zincirin adı "Doğanın Özdenetimi"dir. Başta İNSAN olmak üzere, çeşitli canlıların etkileşim halinde oldukları bu eşsiz dünyada hayatımızı sürdürüyoruz. Ortak dileğimiz; geleceğin kaynaklarını, yeni nesillerin ihtiyaç duyacakları değerleri tüketmeden, kısa vadeli atılımlarla günü veya dönemi kurtarmak yerine, doğru ve rasyonel çalışmalarla bugünün güzelliklerini ileriye taşımak olmalıdır. Yeni haftanın hepinize sağlık ve mutluluk getirmesini dilerim. Ormanlarımız bal üretecek Çevre ve Orman Bakanlığı, arıcılığın desteklenmesi için bir genelge yayınlayarak bal ormanlarının artırılmasını istedi. Bu çerçevede hazırlanan ilk bal ormanı projesi, Afyonkarahisar'ın Şuhut ilçesi Ağzıkara Göletinde hayata geçirildi. Şu ana kadar 35 ilimizde 7 bin 977 hektar alanda 97 adet bal ormanı kuruldu. Bu ormanlarda nektar ve polen bakımından zengin olan ve yöreye uygun yaklaşık 5 milyon 101 bin adet ıhlamur, akasya, kestane, badem, akçaağaç ve ceviz fidanı dikildi. Cüneyt Bitikçioğlu

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.