Sevgili okurlar, iklimler, tarih öncesinden bugüne çok uzun zaman aralıklarında farklılıklar gösteren meteorolojik özelliklerin tümünü kapsar. Bu değişimler milyonlarca yıl sürebilen süreçler sonunda meydana gelmektedir. Dünya iklimi, sıcak ve nemli tropikal dönemlerden dondurucu soğuk devirlere dönüşümlerle biçimlenmektedir. Bu değişimin ana sebeplerini birkaç başlık altında inceleyebiliriz: * Dünyanın güneş etrafındaki yıllık döngüsünde, yörüngesel düzlemine olan açısında periyodik aralıklarla oluşan sapmalar * Güneş patlamalarındaki değişiklikler * Atmosferde aşırı Karbondioksit ve Metan gazı birikimi İklimler bölgesel, hatta yöresel olarak büyük farklılıklar gösterir. Yeryüzünü yatay olarak bölen Enlemlerde, Ekvatordan kuzey ve güneye yöneldikçe yavaş yavaş soğuyan iklim şartları belirginleşir. Diğer taraftan deniz seviyesinden yükseklere çıkıldıkça hem atmosferdeki oksijen azalır, hem de hava koşulları sertleşir. Ormanlık alanlar daima bol yağış getirir. Ağaçların terleme yoluyla kaybettikleri su buharı (evapotranspirasyon) hava katmanlarında genleşerek mikroskobik su zerrecikleri halinde yağmur bulutlarını (Stratonimbus bulutları) oluşturur. Hülasa etmek gerekirse; Atmosfer, Litosfer (yer kabuğu) ve Hidrosfer'in (su kütleleri, okyanuslar) özelliklerine göre iklimler ve yöresel hava şartları biçimlenir. Değerli okurlar, hepimiz üç boyutlu bir dünyada hayatımızı sürdürüyoruz. Başta insan olmak üzere bütün canlıları ve iklimleri etkileyen bir diğer faktör ise dördüncü boyut olarak adlandırılan "Zaman"dır. İklimsel olaylar her an değişebilir. Hatta geçmiş senelerdeki aynı zaman diliminin hava koşullarıyla kıyaslandığında hiçbir benzerlik göstermez. Bazen şiddetli yağış alan bölgeler aylar süren kuraklıkla karşılaşabilir. Örnek olarak, bu yıl ABD'de mısır plantasyonlarının kuraklık yüzünden büyük zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Diğer taraftan yıllarca çok az yağış alan yöreler birdenbire sel ve taşkın olayları ile karşı karşıya kalabilmektedir. Tarımsal üretim açısından iklim özellikleri günümüzde önemli bir doğal kaynak olarak değerlendirilmektedir. Devamlı artış gösteren dünya nüfusu, doğadaki sınırlı kaynakların paylaşım problemini de beraberinde getirmektedir. Doğa tahribinin oluşumunda en başta gelen etken insanoğludur. Biz doğal çevremize aşırı müdahale ederek tabii dengeyi bozacak girişimlerde bulunmaktayız. Devamlı büyüyen "mega şehirler", hızla artan yapılaşmalar, her geçen gün daralan yeşil alanlar, şehirlerin kalbinde kalan sanayi tesisleri ve fabrikalar, kanalizasyon ağları, yer altı sularının derinlere çekilmesine sebep olmakta, kış aylarında da sıcak baca gazlarıyla atmosferin ilk bölümü olan "Troposfer"de oluşan sıcak (termal) yastıklar yağmur ve kar yağışını bloke etmektedir. Bu şekilde yöresel iklim değişmekte, doğal denge altüst olmaktadır. İklimlerin toplum üzerine olan etkisi büyüktür. Hepimiz yaşamımızı sürdürürken sosyal hayatın kurallarına uymak zorunda bulunuyoruz. Ancak güneşli havalarda kendimizi daha mutlu, kapalı ve kasvetli havalarda ise moral açıdan farklılıklar hissedebiliyoruz. İnsan Eliyle Değişen İklimler Tabiat kendi sistemleri içinde insanda hayranlık uyandıracak kadar düzenlidir. Volkanik patlamalardan ve çeşitli yanma olaylarından açığa çıkan karbondioksit gazı, bir taraftan okyanuslardaki bitki planktonları (Fitoplankton), diğer taraftan da karalardaki bitkiler tarafından fotosentez yoluyla emilmekte ve bir denge sistemi oluşmaktadır. Atmosfer içinde arta kalan karbondioksidin görevi ise yeryüzüne gelen uzun dalga boylu radyasyonları absorbe ederek, dünyanın aşırı soğumasını önlemektir. Ancak 1850'li yıllarda Sanayi Devrimi ile birlikte karbondioksit gazı konsantrasyonu sürekli artarak atmosfere sızmakta ve bu da dünyada küresel bazda sıcaklığın yükselmesine sebep olmaktadır. O yıllarda karbondioksit milyonda 280 parçacık iken, bugün 385 parçacığı geçmiş bulunmaktadır. Bu artış durdurulamadığı takdirde yakın gelecekte dünyamızın normalin üstünde bir sıcaklığa yaklaşması kaçınılmaz olacaktır. Sonuç olarak okyanusların ısınmasıyla sahillere yakın buzulların erimesi, denizlerin yükselmesi, buharlaşma ve yağış rejiminin tümüyle değişmesi birçok olumsuzluğu beraberinde getirebilecektir. Karbondioksitle birlikte atmosfere bırakılan CFC'ler (Kloroflorokarbon, Klorlu bileşikler ve Azotoksitler-NOX) gibi gazlar ve yeryüzünün yapay olarak insan eliyle değişimi de iklime olumsuz etki eden faktörler arasındadır. Örneğin devamlı genişleyen yerleşme bölgeleri yapay olarak yer kabuğu ile atmosfer arasındaki Enerji ve Momentum (kütle ve ışın çarpışması)?alışverişini kesmektedir. Buna bağlı olarak yeryüzünden atmosfere Yansıma (albedo) oranı da değişmektedir. Bir diğer husus da Güney ve Kuzey Kutup Bölgelerindeki Kriyosfer bölümüdür (dünyanın buzlu, karlı, buzullu bölgelerinin tümünü içine alan geniş örtü). Bu bölüm güneşten gelen ışınların %48'ini geri yansıtarak dünyanın aşırı ısınmasına mani olmaktadır. Litosfer denilen Kara Örtüsü ise dünyamızın bütün kıtalarını kapsar ve insan yerleşimlerinin merkezini oluşturur. Karalar insan eliyle değişikliğe uğratılan en hassas bölümdür. Bütün bu büyük sistemin; yaşayan, nefes alan, beslenen, üreyen ve çevremizdeki tüm organik maddelerin hepsine birden verilen isim ise "Biyosfer"dir. Sevgili Okurlar, size bu yazımda iklimlerin canlılar üzerindeki etkilerini yazmaya çalıştım. Bu hassas dengenin bozulmadan devam etmesini diliyorum. Okulların açılmasıyla başlayan yeni eğitim döneminde Sevgili Yavrularımıza başarı temennilerimi iletiyorum. Esen kalın. >>> Burdur Gölü'nün üçte biri kurudu Burdur Gölü Kurtarma Projesi kapsamında bölgeye giden Doğa Derneği üyeleri, çekilmenin en çok yaşandığı Isparta'nın Senir Beldesi ile Burdur'un Karakent köyünü inceledi. Burada konuşan Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz, ''Burdur Gölü'nde son 35 yıldır yaşanan su çekilmesi sebebiyle gölün üçte birini kaybettik. Bu durum bizim aslında çok az bir süremizin kaldığını gösteriyor'' dedi. Burdur Gölü'nün Türkiye'nin en önemli 13 sulak alanı arasında yer aldığını belirten Yılmaz, şunları dile getirdi: "Yapılan bilimsel çalışmalarda gölü besleyen su kaynakları üzerinde baraj ve sondaj gibi müdahaleler yapıldığını tespit ettik. Projemiz kapsamında çiftçilerle beraber az su tüketen ürünlerin ekilmesi ve tekniklerin uygulanmasını da sağlamaya çalışıyoruz.'' > Hayal Girişim BURDUR İHA >>> Karakulak doğaya salındı Antalya'da vatandaşlar tarafından bitkin halde bulunan Karakulak (Caracal caracal), hayvanat bahçesindeki bir yıllık tedavisinin ardından doğal yaşam alanı olan Güllük Dağı (Termessos) Milli Parkı'na salındı. Sadece fotokapanla fotoğraflanabilen Karakulağa takılan uydu vericili tasma sayesinde, doğadaki yaşamıyla ilgili bilgi toplanması amaçlanıyor. Dünyada nesli tehlike altındaki 120 memeliden biri olarak bilinen Karakulak, 7-9 kilogram ağırlığa ve 75-90 santimetre boya ulaşabiliyor. Karakulak, 5 ila 220 kilometrelik bir alanda, genellikle geceleri, kemirgen ve kuşları avlayarak besleniyor. ANTALYA İHA >>> Yanan orman alanı yeniden ağaçlandırıldı Orman ve Su İşleri Bakanlığı, geçtiğimiz yıl çıkan yangınlarda zarar gören toplam 3.612 hektar alanda düzenleme çalışmalarını tamamladı. Yanan alanların tamamında yeniden ağaçlandırma çalışması yapıldı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Yanan alanlarda tesis edilen ormanların yangınlara karşı direncini artırmak için, biyolojik faaliyet gösteren yeşil doku tesis edilirken, değişik ağaçlardan oluşan karışık ormanların kurulmasına da özen gösterildi. Bu yıl da yanan ormanlık alanların ağaçlandırılması düzenli olarak devam edecek" denildi. >>> Tedbir alındı Kelaynak sayısı arttı Türkiye'de, nesillerinin korunması amacıyla yapılan çalışmalar sonucu 2001 yılında 42 olan Kelaynak (Geronticus eremita) sayısı 2012 yılında 152'ye yükseldi. Şanlıurfa'nın Birecik ilçesinde kurulan Üretme İstasyonu'nda Kelaynakların koruma altına alındığını belirten Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Yaban Hayatı Dairesi Başkanı Nurettin Taş, Kelaynakların yıl içinde 33 yavru yaptığını belirterek, ''Bu yıl doğan tüm yavrular, ekiplerimiz tarafından halkalanarak kayıt altına alındı'' dedi. >>> PETROL DEVİ SHELL İLE GREENPEACE'İN Kutup savaşı Greenpeace , geçtiğimiz hafta Shell'in Kuzey Kutbun'da yaptığı arama çalışmalarında muhafaza sisteminde yaşanan petrol sızıntısı problemini gündeme taşımıştı. Bunun üzerine petrol devi, Kutup'taki faaliyetlerini son vermek zorunda kaldı. Şimdi ise Shell protestocuların, mülklerine 500 metreden fazla yaklaşması halinde Greenpeace'in 1 milyon euroluk cezaya çarptırılacağına dair ihtar kararı çıkarmak için mahkemeye başvurdu.