TEMİZ ENERJİ Dünyada temiz enerji sınıfına giren nükleeri kullanan ülkeler, ekonomik manada diğerlerine nazaran üstünlük elde etmektedir. Türkiye de haklı olarak bu enerji pastasından nasibini almak istiyor. Ancak nükleer atıklar büyük sorun teşkil ediyor... KİRLİ MİRAS Nükleer santrallerden dolayı dünyada 100 bin ton radyasyonlu atığın nasıl bertaraf edilebileceği henüz belli değil. Öyle anlaşılıyor ki, İtalyan Fermi'nin nükleer fizyon reaksiyonuyla başlayan dönem gelecek nesillere devredeceğimiz kötü bir miras olacaktır. KUZEY KORE VAZGEÇMİYOR Dünyadaki nükleer reaktör sayısı: 1989 yılında 423 adet iken 2002'de 444'e çıkmış ve 2009 yılında inişe geçerek 436 adet olarak gerçekleşmiştir. Kuzey Kore ve bazı Asya ülkeleri hariç genelde bir azalma söz konusudur. Sevgili okurlar, bu haftaki yazımda size Nükleer Santrallerden değil, bunların sağladığı enerji sonrası ortaya çıkan atıklardan söz etmek istiyorum. Bu atıklar, görüleceği gibi çok ciddi sağlık sorunları meydana getirebiliyor. 1942 yılının Aralık ayında ABD'nin Şikago kentinde, sonraki yıllarda tarihin akışını değiştirebilecek ve birçok hayata mal olacak bir çalışma gerçekleştirildi. İTALYAN'IN BAŞIMIZA ÖRDÜĞÜ ÇORAP İtalyan asıllı fizikçi Enrico Fermi gizli bir yeraltı laboratuarında Nükleer fizyon reaksiyonuna yetecek kadar uranyum toplamıştı. (Fizyon; dağınık büyük atom çekirdeklerinin nötronla bombardıman edilerek küçük çekirdeklere dönüştürülmesi ve düzenli hale geçmesi demektir.) Fermi bu işlemi başardı ve böylece maddeyi bir arada tutan içsel enerji açığa çıkmış oldu. Bu keşif, İkinci Dünya Savaşının seyrini birkaç yıl sonra değiştirecekti. Sistem tükenmez bir enerji sunuyordu ama atık olarak ise radyoaktif maddeler ortaya çıkmaktaydı. Bu maddeler, çeşitlerine göre uzun yıllar insanların sağlığı açısından tehlike oluşturabilecek boyuttaydı. Nükleer Santrallerden ticari amaçlar için üretilen elektrik enerjisi nedeniyle dünyada bugüne dek biriken 100.000 tonu aşan radyasyonlu atığın nasıl bertaraf edilebileceği henüz başarılamamıştır. Fermi'nin başlattığı nükleer çağın atıkları bizim neslimizin gelecek kuşaklara devrettiği kalıcı kötü bir miras olacaktır. Bu atıkların içerdiği radyoaktiviteyi, cinsine göre binlerce yıl alan doğal çürüme süreçleri giderebilmektedir. DÜNYA NÜKLEERİ BIRAKIYOR Günümüzde faaliyette bulunan Nükleer Reaktörler, dünyadaki nükleer atıklardan kaynaklanan radyoaktivitenin büyük bölümünden sorumludur. Bugün dünya bir yandan Küresel İklim Değişikliğine çözüm arayışı içinde karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla enerji politikasını yeniden biçimlendirmeye çalışırken, aynı anda, nükleer enerji santralleri inşasının yeniden yaygınlaşmasını önleyici çabalar içinde bulunmaktadır. Ülkemiz yakınlarında ise günümüzde en tehlikeli reaktörlerden sayılan iki santral bulunmaktadır. Bunlardan biri Ermenistan içinde sınıra 16, Iğdır ilimize 33 km uzaklıktaki "Metsamor", ikincisi ise Bulgaristan'ın kuzeyinde Tuna Nehrine sahili olan "Kozluduy" Nükleer Santralleridir. Geriye dönüp tarihe bakacak olursak, insanlığın en acı deneyiminin İkinci Dünya Savaşında Japonya'nın iki şehrine atılan atom bombalarıyla meydana geldiğini görüyoruz. Atılan atom bombaları sonucu 6 Ağustos 1945'te Hiroshima'da 88 bin, 3 gün sonra Nagasaki'de ilk anlarda 33.000 kişi hayatını kaybetti. ATIK PROBLEMİ ÇÖZÜLMELİ "Batmayan Güneş" olarak adlandırılan Japon İmparatorluğu bu felaketten sonra teslim olmak zorunda kaldı. Ancak, daha sonraları radyasyonun etkisi nesilden nesile geçerek uzun yıllardır devam ediyor. Konuyu çok geniş olmasına rağmen daha fazla uzatmak istemiyorum. Son söz olarak şu hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Nükleer Enerjinin günümüz nimetlerinden kendimiz yararlanıp, bunların çeşitli atıklarıyla uğraşma işini gelecek nesillere bırakırsak, bu bizim adımıza büyük bir sorumsuzluk örneği olacaktır. Çünkü nükleer reaktörlerin elektrik enerjisi üretme ömürleri 25 ile 40 yıl arasında iken, bunların bıraktığı radyoaktif mirasın ömrü yüz binlerce yıl olacaktır. Bugün giderek artan radyoaktif birikintilerin sağlıkla ilgili meydana getireceği sorunların pençesine düşecek gelecek kuşakların, bunların ortaya koyacağı zararları karşılaması imkansız gözükmektedir. O halde, nükleer atık sorununun bir çözüme bağlanması her şeyden önce ahlaki bir yükümlülük olmalıdır. DOST ACI SÖYLER... Değerli okurlar, beni bağışlayın, ama sorunları dile getiremezsek çözümlerini de üretmemiz mümkün olamayacaktır. Bazı tartışılamayacak somut gerçekler karşısında sorumluluğumuzun bilincinde olmamız gerektiğine inanmaktayım. Size, sonbahara girdiğimiz şu günlerde sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum. Sevgiyle kalın. Gömmek de fayda etmiyor! Kıymetli okurlar, nükleer atıkların her biri kendilerine özgü yapılara sahiptir. Bunlara Radyoaktif İzotop denir. Her izotop, kendi yaşam süresi içinde Alfa, Beta zerrecikleri ile Gama ışınları saçar. Canlı dokulara zarar veren de bunlardır. Her radyoizotopun yarılama zamanı farklıdır ve saniyelerden binlerce yıla kadar uzanabilir. (Yarılama zamanından kastedilen, izotopun etkisinin yüzde 50'si için gerekli olan zaman süresidir.) Bu radyasyonların düşük dozları bile insan sağlığına zararlıdır. Ayrıca, bir reaktör kazası anında radyoaktif maddeler rüzgâr ve suyla çevreye kolaylıkla yayılabilir. Bugün birçok ülkede en emin yol olarak atıkların geçirgen tabakalardan oluşmayan derinlere gömülmesi yolu tercih edilmektedir. Ancak bu yöntem bile, söz konusu atıkların bütünüyle yalıtımlarını garanti edememektedir. Radyasyon en çok çocukları vuruyor Radyasyonun verdiği en önemli zarar, tek tek hücreler içindeki atomlar düzeyinde gerçekleşmektedir. İyonlaştırıcı radyasyonda bulunan enerji, etki altındaki atoma nakledilerek burada mutasyonlara hatta hücre ölümlerine sebep olmaktadır. Hücrelerdeki bu değişimin kümülatif etkisi, sağlıkla ilgili çeşitli rahatsızlıklara yol açmaktadır. Özellikle çocuklar ve ceninler radyasyon karşısında duyarlıdırlar. Çünkü bu grubun gelişme süresinde hızla bölünen hücreleri, meydana gelecek zarar karşısında daha fazla etkilenmektedir. Nükleer atıklar ve bunların barındırdığı çok büyük miktarlardaki radyoaktivite (Örneğin Sezyum 137, Stronsiyum 90, Zirkonyum 95 ve İyot 131 gibi), gelecek nesiller açısından büyük tehlike oluşturmaktadır. İkizderelilerin mutlu günü... 22 Ekim Cuma günü Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, Rize'nin İkizdere Vadisi'ni DOĞAL SİT ALANI ilan etti. Bu kararla, İkizdere'de Anzer, Cimil ve Ovit bölgesinde planlanan 22 hidroelektrik santralinin (HES) yapılamayacağı öne sürülüyor. Sevgili okurlar, geçen yılın ağustos ayında İkizdere Derneği'nin o zamanki başkanı Sayın Kadem Ekşi'nin daveti üzerine bir konferans vermek üzere bölgeye gittim. Dünyanın sayılı "Biyolojik Rezerv"lerinden biri olan o muhteşem doğal zenginlikteki yörenin delik deşik edildiğini görünce çok üzüldüm. En fazla 45-50 yıl düşük miktarda enerji sağlayabilecek Tünel Tipi santrallerin yapımı esnasında tabiatın nasıl tahrip edildiğini, onbinlerce yıldır doğal dengesini korumuş güzelim vadinin ne hâle geldiği gözümüzün önündeydi. Değerli okurlar, ülkemiz, enerji üretimini doğru ve planlı "Yenilenebilir Enerji Kaynakları" kullanan projelerle artırma imkânına sahiptir. Baraj Tipi Hidroelektrik Santraller, Güneş, Jeotermal, Rüzgâr hatta Biyokütle ve Biyogaz Enerjilerileri ihtiyacımızın belirli bir bölümünü rahatlıkla karşılayabilir. Ancak İkizdere Vadisi ve benzer özel "Biyotop" (yaşam alanları) bu konuda gelecek nesillere güzellikleriyle bırakılmalı ve mevcut denge sistemi bozulmamalıdır. Bu işin uzmanı bir bilim adamı olarak bilhassa belirtmek isterim ki, Kurul yerinde bir karar vermiştir. Unutulmamalıdır ki; kim olursa olsun kırıcı ve muhatapları yaralayıcı söz sarf edenler sonunda zararlı çıkarlar. Yöre Halkını ve Sivil Toplum Kuruluşlarını üstün çabalarından dolayı tebrik ediyor, saygılarımı sunuyorum... Ediz Hun YEŞİL HABERLER Yılkı Atlarını paraşütçüler sayacak Karaman'da doğal ortamda yaşayan Yılkı Atları ve Anadolu Yaban Koyunları, yamaç paraşütçüleri tarafından havadan sayılacak. İl Çevre ve Orman Müdürü Ahmet Duran, makineli tarıma geçildikten sonra vatandaşlar tarafından doğal ortama bırakılan atların zamanla yaban hayata uyum sağladığını ve bunlara "yılkı atı" denildiğini söyledi. Kılbasan beldesi yakınında bulunan Karadağ'da yaklaşık 350 atın bulunduğunu belirten Duran, "Bölgeye 8 yıl önce yaban koyunlarını da bıraktık. Yamaç paraşütü pilotlarımızla hem atları hem de koyunları sayacağız" dedi. Meksika Körfezi berraklaşıyor Meksika Körfezinde petrolün sızmasının ardından meydana gelen çevre felaketi yavaş yavaş düzeliyor. Kuzey Carolina-Wilmington Üniversitesinden Steve Ross ve Greenpeace'in Okyanus Mücadele Direktörü John Hocevar, iki kişilik denizaltıyla körfezin derinliklerindeki hayatın son durumunu inceledi. İkili, "Sızıntının zararları tamamen geçmemişti, ancak yengeç, denizyıldızı, mercanların ve diğer canlıların normale dönmeye başladığını görmek sevindirici" dedi.