70 yıllık KIYIM...
"Ormana karşı yapılan saldırının temelinde ne var?" sorusuna açıklık getirelim: Orman Genel Müdürlüğü, Anayasa teminatı altında 1940 yılından itibaren orman alanlarından hasılat almaktadır. 70 yıl aynı ormanlardan aynı şekilde kesimler defalarca yapılarak ormanlar işletme adı altında sessizce yok edildi. Her yıl 70-80 milyon ağaç bu uğurda kesilmektedir.
Değerli okurlar, tek bir ağacın ürettiği oksijen ve temizlediği havanın yaşamımıza olan olumlu katkısı ölçülemeyecek derecede büyüktür. Bundan dolayı başta TEMA olmak üzere çeşitli kurum, dernek ve vakıflar sık sık ülkemizdeki orman alanlarının önemine değinerek konuya öncülük etmektedirler. Geçen haftalardaki sayfalarımızda Hintli bir doğaseverin 30 yıl boyunca tek başına didinerek 1350 dönümlük bir alanı, 'sele uğrayan insanlar göç etmesin' sloganıyla ormanlaştırdığı haberini hatırlarsınız. Buna Türkiye'den verebileceğim bir örnek olarak ise; Konyalı Emekli Öğretmen Sayın Rahim Demirbaş'ın yıllardır sürdürdüğü ağaçlandırma çalışmalarıdır. Yine Yeşil Sayfamız aracılığıyla sizlerle, zaman zaman çevre konusunda "otorite" olan kıymetli bilim adamlarımızın görüşlerini paylaşıyoruz. İşte onlardan biri de; Orman Yüksek Mühendisi Park Bahçe Peyzaj Mimarı Sayın Yalçın Eren Beyefendi'dir. Bu hafta Sayın Eren'in "Orman olmazsa hayat da olmaz" değerlendirmesini sizlere sunuyoruz...
FELAKET UZAKTA DEĞİL
Çevre konusuna bir meslek oligarşisine kurban edilen ülkemizin ormanlarında yapılan salt işletme anlayışıyla hatalı ve gereksiz müdahalelerin (ağaç kesimleri) neden olduğu çölleşme ile güzelim ekosistemin had safhada bozulduğunu görmekteyiz. Bu da başta seller ve kuraklıkla gelen Erozyon olmak üzere çeşitli felaketleri beraberinde getirmektedir. Evvela şunu belirteyim; artık işlevini kaybetmiş klasik orman işletmeciliğinin devlet tarafından yapılıyor olması idareyi ve orman köylüsünü rahatlatmakta ise de, felaketin gizlice geliştiğini ve uygun anı kolladığını görmemize mani olmaktadır. Ormanlar yukarıda, seller ise aşağıda düşüncesi gerçekleri yansıtmamaktadır.
Ülkemizde başta doğa harikası Karadeniz'de olmak üzere yaşanan sel felaketlerinin müsebbibini çok uzakta aramaya gerek yok: Biz bu felaketlerin öncelikle havzalardaki aşırı ağaç kesimlerine dayanan Ormansızlaşmadan ve Orman Ekosisteminin tahribinden kaynaklandığına inanmaktayız. Özetlenirse; yönetimsizlik yapacağını yapmış ve tabiat ana tamamen saldırıya maruz kalmıştır.
ÇÖZÜM YENİ ANAYASA
Yüce Meclisimizin Başkanına, Yeni Anayasa hazırlıkları sürecinde ormanların kurtuluşu ile ilgili sunduğumuz raporda özetle şu hususları aktardık:
1- Ülkemiz bugün acilen 'Orman Ekosistemi ve Havza Yönetimi'ni benimseyerek uygulamaya koymalıdır.
2- Orman işletmeciliği derhal lağvedilerek ormanların çevre planları dahilinde bir bütün halinde yönetilmesi gereği sağlanmalıdır.
Evet değerli doğa dostları, bugün sizlerle, aynı zamanda Kontrplak Üreticileri Derneği (KONÜDER) Başkanı da olan Sayın Yalçın Eren'in değerli görüşlerini paylaştık.
Umarız başta devletin yetkili organları olmak üzere hepimiz orman kaybı sonucu oluşabilecek tehlikenin bilinciyle gerekli tedbirleri almak hususunda geç kalmayız. Sadece ormanlarımızı korumakla kalmayıp bu güzel ülkemizin her yanını ağaçlarla donatmanın çabası içinde olmalıyız.
Hepinize güzel ve bol güneşli bir ilkbahar haftası diliyorum, esen kalın.
ORMANIMIZ AZ AĞACI İTHAL EDELİM
Tedbirde geç kalınmıştır, zararın neresinden dönülürse kârdır. Ağaç kesimleri Türkiye'de durdurulmalı. "Peki odun ham maddesine dayalı sanayi ne olacak?" Cevap basit: Japonya gibi ithal edeceğiz.
ÇAYCUMA KÖPRÜSÜ NİÇİN ÇÖKTÜ?
Ormanların devletçe aşırı ve plansız kesimlerle işletilmesi en başta sel olmak üzere birçok felaketi beraberinde getirdi. Çaycuma'da 60 yıllık bir köprünün sel sularıyla çökmesi sonucu yaşanan facia ile ilgili "köprü zaten sallanıyordu" görüşü bilimsellikten uzaktır. Asıl sebep; Filyos Çayı Havzasının senelerdir ormansızlaşma nedeni ile fark edilmeden rejiminden çıkarak ve çay tabanını sürekli oyarak köprünün yapıldığı zamandaki seviyesinden en az 2 metre aşağıya indirmesidir. Esasen Çaycuma'nın 60 yıllık köprüsü çürük değildir, çökmemiş ancak ayaklarının altı boşaldığından yerçekimi derhal devreye girerek köprünün bir kısmının yıkımına sebep olmuştur.
BİNLERCE YILANI YERİNDEN EDEN SEL
Rize'de olan seller can-mal-toprak kaybı ve ekosistemin yok olmasına sebep oldu. Yine Antalya'da da 2011 yılında onlarca sel oluştu. Haskızılören seli (Denizden çok yüksekte orman içi seli) 6 insanımızın ölümü ve bir köyün tamamen yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca etkili oldukları alanlardaki fauna ve flora dahil bütün ekosistemi de mahvetmiştir. Yine binlerce adet yılan ve çeşitli canlı türleri sel sularına kapılarak aşağılara akmış ve yöre insanını tedirgin etmiştir. Ormana sahip çıkmazsak yine sel olacaktır.
İşte ağaç saldırısının cepheleri
> KUZEYDE: Ülkemizin en batısındaki Bulgaristan sınırı, sınır taşından başlamak üzere en doğudaki Hopa sınır kapısı ile Karadeniz sahiline sularını boşaltan havzaların tamamı, diğer bir ifade ile Karadeniz'e paralel dağlarımızın en yüksek sırtlarıyla sahil arasında kalan saha ormansızlaşmıştır. Ormancılar her ne sebeple olursa olsun ağaç kesimlerini hemen bugün durdurmalıdırlar!
> GÜNEYDE: Bu alan; Toros Dağlarının batıdan-doğuya en yüksek sırtları ile Akdeniz sahili arasında denize sularını boşaltan havzalarında bulunduğu bölgenin tamamını kapsar. Bölge ayrıca yangın riski altındadır, bu alandaki kesimler de derhal durdurulmalıdır. Büyük ve aniden yükselen dağlarla kaplı alanlarda oluşacak kuvvetli seller ve yangınlar öldürücü ve yok edici bir güce sahiptir. Doğal ormanlar tahrip olduğu takdirde insanoğlu bu tabii afete karşı koyamaz.
> EGE ve MARMARA bölgelerimiz ise aşırı yapılaşma ve tarla açma sebebiyle can çekişmektedir!
> İÇANADOLU-DOĞU ve GÜNEYDOĞU ANADOLU bölgelerindeki orman sahaları tamamen kaybedilmiştir.
Küre Dağları'na Avrupa koruması
Binbir emeğin ürünü olan Batı Karadeniz'deki Küre Dağları Milli Parkı, Avrupa'da seçkin korunan alanları simgeleyen ''PAN Parks'' sertifikasını almaya hak kazandı. Bu karar ile Küre, Türkiye'deki ilk, Avrupa'da ise 13. korunan alan oldu. Avrupa'ya özgü, bağımsız bir sertifikalandırma sistemi PAN Parks Projesi ile korunan bir alanda sürdürülebilir turizmin geliştirilmesi yoluyla tabiatın daha iyi korunması amaçlanıyor. PAN Parks logosu, Avrupa'da milli parklar için hem doğal değerler hem de sürdürülebilir turizm açısından bir seçkinliğin işareti olarak kabul ediliyor.
Bu da uçan rüzgâr türbini
Rüzgâr enerjisinin daha etkin kullanılması için değişik projeler gündemde. Bu projeler arasında en dikkat çekici olanı "uçan rüzgâr türbinleri"... Yeni nesil türbinler, kulesi olmaksızın havada asılı kalabildiği gibi sürekli rüzgar çekiş avantajıyla çok daha yüksek enerji değerlerine ulaşabiliyor. Bir enerji firması tarafından prototip olarak geliştirilen yeni nesil türbinler 350 feet yüksekliğe çıkabiliyor. Standart sistemlere kıyasla iki kat daha fazla enerji sağlayan türbinlerin 1000 feet yükseklikte çalışabilecek kapasitede olduğu, ancak bunu gerçekleştirmek için çalışmaların sürdüğü ifade ediliyor.
Konya Havzası örnek olacak
WWF-Türkiye'nin Konya Kapalı Havzası'nda uyguladığı "Akılcı Su Kullanımı ve İklim Değişikliğine Uyum Çalışmaları" projesi, Kalkınma Bakanlığı'nın "En İyi Uygulama Ödülü"nü alarak Rio+20'de Türkiye'yi temsil edecek. WWF'nin 2008 yılından beri yürüttüğü çalışmalar, Konya Kapalı Havzası'nda suyun en çok kullanıldığı tarım sektöründe modern sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılmasını amaçlıyor. Proje kapsamında gerçekleştirilen pilot uygulamalar sayesinde su ve enerjide %50'ye varan tasarruf sağlandı, verim %36 arttı; gübre kullanımında %29, işçilikte %100 tasarruf gerçekleşti.
Bu kitabı "afiyetle" okuyacaksınız!
Bu yemek kitabını afiyetle yemek mümkün... Bir Alman tasarım firması, dünyanın ilk yenebilen yemek kitabını tasarladı. Yemek kitabının sayfaları lazanya yapraklarından oluşuyor. Her sayfada lazanyanın nasıl yapılacağı birebir anlatılıyor. Lazanya yapraklarında oluşan kitabın sonuna gelindiğinde ise kitap yemek için hazır hale gelmiş oluyor. Yemek kitapları zamanla yemek lekeleriyle dolar. Bu kitap üzerindeki kaşarı ve sosuyla harika bir lazanyaya dönüştüğü için ortada kirlenmiş bir yemek kitabı da olmuyor...
Hava kirliliğine bisikletli çözüm
Çin'de trafik problemi ve hava kirliliğine karşı bisiklet kültürünün yeniden canlandırılmasına çalışılıyor. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi en kalabalık ülke Çin'de de âdeta otomobil patlaması yaşanıyor. Ancak kentler, artık trafik sıkışıklığı ve hava kirliliğini kaldıramayacak durumda. Sadece Pekin'de her gün binlerce araç trafiğe çıkıyor. Haftada bir gün otomobilini garajda bekletme ve metro çalışmaları da insanların otomobil sevgisi kesmiyor. Bunun önüne geçmek için bisiklet kullanımı teşvik ediliyor. Özellikle elektrikli bisikletler yaygınlaştıkça insanların otomobili bırakabileceği belirtiliyor.