FUKUŞİMA, HİROŞİMA GİBİ... Deprem ve tsunami Japonya'nın sanayi kenti Sendai'yi âdeta harabeye çevirdi. Hayalet kente dönüşen şehirde bulunan enerji santralinde meydana gelen yangınlar sonrası atom bombasını andıran dumanlar oluştu. ENERJİ BAĞIMLILIĞI Petrol ve doğalgaz fakiri ülkeyiz. Her yıl yaklaşık 50 milyar dolarımız enerjiden dolayı dışa akmaktadır. Gelişmekte olan dinamik bir ülke olmamız enerjiye olan ihtiyacımızı daha da artırmaktadır. Diğer yandan nükleer zengini ülkeler, diğerlerine ekonomik olarak fark atmaktadır... TEMİZ AMA TEHLİKELİ! Aslında kömür ve petrole göre daha temiz olan nükleer enerji çok pratik gibi gözükmekte. Ancak Çernobil'deki kaza ve Japonya'daki felaket gibi hadiseleri de göz ardı etmemek gerekir. Bir sızıntıda ortama saçılacak radyasyon binlerce yıl canlıları olumsuz etkileyebiliyor... Sevgili okurlar, bu hafta sayfamızı, çok ehemmiyet arz ettiğine inandığım doğal felaketler zinciri sonucu oluşan "Nükleer Sızıntılar"a ayırıyorum. Geçtiğimiz günlerde Japonya'dan gelen büyük bir felaket haberiyle hepimiz sarsıldık. Önce, Pasifik Okyanusunda deniz tabanının 24 km altında meydana gelen kırılma ve çöküntüyle kendini gösteren 9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında şehirleri haritadan silen 10 metreye varan yükseklikteki tsunami dalgaları. Bilanço çok hazin; binlerce can kaybı ve henüz ulaşılamamış kayıp insanlar haberleri hepimizin yüreğini sızlatıyor. YÜREĞİMİZ AĞZIMIZA GELDİ Japonya'nın başkenti Tokyo'nun 250 km kuzeydoğusunda Sendai şehri yakınlarında deniz kenarında inşa edilmiş ve deniz suyu soğutmalı FUKUŞİMA DAİÇİ NÜKLEER SANTRALİ'nde önce tsunami sonucu elekt-rikler kesildi, soğutma suyu da yetersiz kalınca aşırı ısıda (ortalama 900 derece) 1 numaralı reaktörde hidrojen oksijenden ayrılıp yoğunlaşarak büyük bir infilaka neden oldu. 2 ve 3 nolu reaktörlerde de yangın çıkmış ve güçlükle kontrol altına alınmıştı. Ancak sızan radyoaktif maddelerin boyutu henüz tespit edilmiş değil. Değerli çevre dostları, radyoaktivitenin çevreye etkisi; radyasyonun şiddetine, ışınların türüne ve süresine bağlı olarak değişmektedir. Nükleer reaktör kazaları, Ekosfer'in (yaşayan dünyamız) tamamını etki altına alabilecek kirletici unsurlar taşıyabilir. Ekosistemin her bölümünde; havada, suda, toprakta ve besin maddelerinde ortaya çıkabilen radyasyon, geri dönüşü olmayan birçok kalıtımsal soruna yol açar. Bunun en tipik örneğini yakın tarihte, 26 Nisan 1986'da Çernobil Reaktör Kazasında görüyoruz. Uluslararası Atom Enerjisi Kuruluşu (IAEA), tehlike seviyesini 0'dan-7'ye kadar kademelendirdiği INES Skala'sında Çernobil'i 7 olarak değerlendirmişti. Günümüzde Ukrayna'nın başkenti olan Kiev şehri yakınlarında oluşan kazada önemli miktarda radyoaktif madde Cessium 137, İyot 131 ve Strontium 90 açığa çıkmıştı. ÇERNOBİL'İ UNUTMAYALIM! Atmosferde hava akımları ile taşınan ve yağmur sularıyla yeryüzüne inen bu radyoaktif izotoplar, özellikle Kuzey Avrupa'da, İsveç'in Gavle bölgesinde ve İtalya'nın kuzeyindeki göller bölgesine kadar birçok ekili arazi ve merayı etkisi altına almıştı. Bu durumda çaresiz kalan hükümetler, buralarda bulunan bütün besi hayvanlarını itlaf etmek zorunda kalmıştı. Batıda İngiltere, güneyde Türkiye'den İspanya'ya kadar tüm Avrupa Kıtasında değişik miktarlarda radyoaktivite tespit edilmişti. Radyasyonun çeşitli türleri yayıldıkları ortamı çok değişik etkileyebilme özelliğine sahiptir. Canlı türlerin radyasyona olan duyarlılıkları da farklıdır. Genelde böceklerin vücutlarını örten Citin tabakası, çoğu sürüngenin kalın derileri, su altında yaşayan canlıların ışınlara uzaklığı, kuş, memeli ve insanlardan daha dayanıklı olmalarına imkân sağlamaktadır. Aynı şekilde, bitkiler ailesinden de yüksek dağ (alpine) florasının aşırı radyasyona ve kozmik ışınlara karşı dirençli oldukları bilinmektedir. VEBA GİBİ YAYILIYOR Radyoaktif kaçak veya sızıntıların GEN'leri etkisi altına alarak, nesilden nesile geçen kalıtsal boyutta zararlara yol açtığı hepimizce malumdur. 6 ve 9 Ağustos 1945'te sırasıyla Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan iki atom bombası, 100 binlerce insanın ölümüne ve yıllarca süregelen kalıtsal sağlık sorunlarına sebep olmuştu. Radyoaktif elementlerin canlılar üzerindeki etkisi, radyasyonu oluşturan izotoplara bağlı olarak değişir. Yarılama Zamanı uzun izotoplar canlılarda birikim yapar, hücre yapısı ve gelişimini bozar. Bu birikim besin zinciri yoluyla canlıdan canlıya geçerek büyük tehlike oluşturur. Kıymetli okurlar, bilindiği gibi her türlü madde atomlardan oluşur. Bunlar elektron (-), proton (+) ve nötronlardır (n). Atom çekirdeğinde proton ve nötronlar bulunur. Maddelerin atom çekirdekleri ise atom ve kütle numaralarına göre tanımlanır. Bunlardan atom numarası çekirdekteki proton sayısı, kütle numarası ise çekirdekteki proton ve nötron sayılarının toplamına eşittir. Bir kimyasal elementin proton sayısı aynı olduğu hâlde, nötron sayısı farklı olabilir. Bu maddelere de o elementin izotopu adı verilir. Örnek olarak; Karbon 14 proton sayısı 6 nötron sayısı 8 Uranyum 235 " 92 " 143 Uranyum 239 " 92 " 147 24 BİN YIL KAYBOLMAYAN ETKİ Radyoaktivite, bazı maddelerin kararsız olan atom çekirdeklerinin fizyonu (zincirleme bölünmesi) sonucu oluşur. Bunlar ışın yayarak sürekli parçalanıp yüksek enerji oluştururlar. Bir radyoaktif maddenin yarısının parçalanması için geçen süreye, o radyoaktif izotopun YARI ÖMRÜ denir. Her izotopun belli bir yarı ömrü vardır. Bu zaman birimi birkaç saatten binlerce yıla kadar uzayabilir. Bazı radyoaktif elementlerin Yarı Ömürlerini size sunuyorum: Argon (A41)............................2 saat İyot (I 131)..............................8 gün Fosfor (P32)..........................14 gün Strontium (Sr90)................... 27.5 yıl Cessium (Cs137)...................32 yıl Plutonium (Pu 239)................24.000 yıl ENRICO FERMI, HEM KENDİNİ HEM DE DÜNYAYI YAKTI Evet saygıdeğer okurlarımız, bugün sayfamızı sadece tarihten bugüne insanlığa büyük acılar yaşatmış nükleer parçalanmaya ayırdım. 1942 yılında Şikago'da bir bodrum katında kurduğu laboratuvarda ilk kez Uranyumu aktive eden İtalyan Fizikçi Enrico Fermi, çok genç sayılabilecek bir yaşta, 52 yaşında aşırı radyasyona maruz kalarak hayata veda etmişti. Ben size naçizane bildiklerimi aktarmaya çalıştım. Görüldüğü üzere bu konu çok ciddidir. Geleceğimiz için, çocuklarımız için üzerinde tekrar tekrar düşünülmelidir. Kazasız tertemiz bir dünya dileğiyle... Sevgiyle kalın. İyi ve sağlıklı bir hafta diliyorum. SANTRAL REFERANDUMA GÖTÜRÜLMELİ Türkiye'deki nükleer tartışmalarına girmek istemiyorum ama, ihtilafları bitirmenin en akılcı ve kestirme yolu konuyu halka sormaktır. JAPONYA SANTRALİ KAPATIYOR Fukuşima Daiçi Nükleer Santrali deprem ve tsunami sonucu bomba gibi patladı. Çöküntü sonucu radyoaktif sızıntı olup olmadığı tartışıladursun, Japon yetkililer, 3 reaktörü hasar gören santrali kapatma kararı aldıklarını açıkladılar. NÜKLEER ATIKLARI BERTARAF EDECEK BİR TEKNOLOJİ YOK! Radyasyon (ışınlama) NEDEN zararlıdır? Işın yayan bu yüksek enerji dalgaları önce coğrafi fiziksel ortama yayılır, sonra da canlıların biyolojik yapılarına nüfuz ederek, hücre içi enerji alışverişini bozar, enerji akımını bloke eder. Eğer alınan radyoaktif madde şiddetli ise ölümcül sonuç doğurur. Bunlar çoğunlukla Gamma Işınları gibi çok tehlikeli dalgalardır. Radyoaktif maddeler hiçbir şekilde gözle görülmez. Hava akımlarıyla uzun mesafelere ulaşabilir. Son aldığımız haberler, Japonya'daki patlama sonucu bölgede yetiştirilen ıspanakta, sütte, bakla tohumunda, kasımpatı gibi çiçeklerde ve 250 km güneyde bulunan Tokyo'nun içme suyunda radyasyonun tespit edilmiş olduğu yönündedir. Fukuşima Nükleer Santrali, önce yazımın başında açıklamış olduğum INES Skalasına (tehlike seviyesi) göre 4 olarak bildirilmiş, ancak sonradan bir kademe arttırılarak 5'e çıkarılmıştır. Bu kademe, 28 Mart 1979'da, ABD'de Pensilvanya'nın Harrisburg şehrine yakın Three Miles Island Nükleer Santrali'ndeki kazayla şimdilik eş değer bir rakamı yansıtmaktadır. Bu santrallerde kazaların yanında en önemli sorun ATIK'ların bertarafıdır. Günümüzde bunların doğaya ve canlılara zarar vermeden izole edilmesini (yalıtılmasını) sağlayan bir yöntem veya teknoloji henüz bulunamamıştır. ATOM?SANTRALİ?NASIL ÇALIŞIR? Nükleer santrallerde fuel oil, kömür veya doğal gaz yerine; dumansız, kokusuz bir yakıt olan zenginleştirilmiş Uranium-235 (U-235) kullanılır. Radyoaktif maddenin parçalanması sonucu oluşan yüksek ısının meydana getirdiği su buharı ile türbinler döndürülerek elektrik enerjisi üretilir. Fukuşima santrali reaktör kazasından önce Çernobil, insanlık tarihinin en büyük nükleer faciasıydı. Ortaya çıkan radyasyon miktarı İkinci Dünya Savaşında Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından çıkan radyasyonun 200 katıydı. EN BÜYÜK KAZALAR Değerli okurlar, size bazı önemli reaktör kazalarını sunmak istiyorum. 50-60 yıllık tarihinde çok fazla sayıda kaza olmasına karşın bazı önemlilerini seçtim... > 1952 NRX Chalk River (KANADA): Deneme reaktörü. Çekirdek erimesi ve infilak. > 1957 Windscale-1 (İNGİLTERE): Askerî amaçlı reaktör. Yangın ve radyasyon kaçağı. > 1958 Vinca (YUGOSLAVYA): Deneme reaktörü. Aşırı çekirdek ısınması (Fukuşima'da olduğu gibi) 6 bilim adamı radyasyona maruz kaldı, biri öldü. > 1961 SL-1 Idaho Falls (ABD): Askerî dene-me reaktörü. 3 personel hayatını kaybetti. > 1979 Three Miles Island (ABD): Çekirdek erimesi ve iyot 131 kaçağı. Betonarme muhafaza sistemi sayesinde radyasyon yayılmadı. > 1986 Çernobil (UKRAYNA): Onbinlerce ölü ve günümüzde hâlâ etkili olan kalıtımsal sorunlar. > 2011 Fukuşima (JAPONYA): Henüz etkileri belli değil... ÇEVREMİZDEKİ TEHLİKELER Son olarak size Türkiye'mize yakın nükleer santrallerin isimlerini yazmak istiyorum... > UKRAYNA: Çernobil (şu anda devre dışı), Rewne, Saporişya, Kimelinski ve Güney Ukrayna > RUSYA (Bize yakın olanlar): Kursk ve Novi Voronej (WWER tipi. Akkuyu Projesi de bu tiptir) > ROMANYA: Cernavoda (Candu 6 tipi Kanada yapımı yeni nesil ağır su santrali. Şu anda çevremizdeki riski en az ve modern santral.) > BULGARİSTAN: Kozloduy (WWER tipi. Doğu Alman takviyeli Sovyet teknolojisi. 6 Reaktörden 440 megavat gücündeki 4 adedi devre dışı. Sadece 1000 megavatlık 2 reaktör faal.) > ERMENİSTAN: Metsamor (WWER tipi. Herbiri 440 megavat gücündeki 2 reaktörden sadece biri çalıştırılıyor. Sınırımıza 16 km ve Iğdır'a 23 km mesafede) Şu anda dünyada bulunan 440 santral arasında en riskli olanlar bu son ikisidir.