BAŞBAKAN GİBİ CESUR OLMALIYIZ Van Depremi sonrası Başbakanımızın, "Bu tabloları defaatle yaşamaktansa iktidarı kaybetmek çok daha hayırlıdır" cümlesiyle başlayan kentsel dönüşüm hamlesi, doğru uygulandığında ülkemiz ve şehirlerimiz açısından çok önemli bir fırsattır. Sevgili okurlar, bu hafta sizlerle Mimar ve Mühendisler Grubu'nun geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği "Şehirlerimizin Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar Sempozyumu"nun ardından yayınladığı sonuç bildirgesini paylaşmak istiyorum. Özellikle Van Depremi'nin ardından bu değerli görüşlerin hepimize rehber teşkil etmesi bakımından faydalı olacağını umuyor, kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Şimdi sözü Grubun görüşlerine bırakıyorum... VAN DEPREMİNİN HATIRLATTIKLARI Şehirlerimizin içinde bulunduğu mevcut yapısal problemler ile karşı karşıya olduğu doğal afet riskleri, şehirleşme strateji ve politikalarımızı ciddi bir şekilde masaya yatırarak, akılcı, bilimsel, sosyal ve kültürel değerlerimizi dikkate alan bir şehircilik felsefesi üzerine tartışmamızı mecburi hale getirmiştir. Bu maksatla düzenlemiş olduğumuz sempozyumumuzda, Kamu İdaresi, Üniversite ve Meslek Mensuplarından uzmanlar bir araya gelerek "Afet, Deprem ve Risk Analizleri", "Kentsel Dönüşüm Politikaları" ile "Şehir, İnsan ve Toplum" başlıklı oturumlarda konuyu etraflıca tartışma imkanı bulmuştur. Gerek Sayın Başbakanımızın gerekse de Bakanlarımızın kentsel dönüşüm konusundaki kararlı duruşları bize cesaret vermektedir. Ancak bu süreçte, sadece deprem odaklı sağlam binalar inşa etmek noktasında yoğunlaşmak, çok dar bir perspektiften olaya bakarak güvenlikli ancak, niteliksiz, kimliksiz ve gayri insani şehirler ortaya çıkması neticesini doğurabilir. Bu bağlamda şehirleşme konusu çok kapsamlı bir şekilde ele alınarak bütüncül bir şehircilik anlayışı ortaya konulmalıdır. Sağlıklı bir şehir yapılanması için, sosyologlar, tarihçiler, çevre bilimciler, sivil toplum örgütleri ve halk mutlaka bu sürece dahil edilmelidir. Şehirlerimizin siyasi ve ekonomik rant odaklı olarak planlamaktan çıkarılıp, insan ve çevre odaklı planlanması, iktisadi ve maddi boyutlardan ziyade, inanç, ahlak ve kültürel boyutları ön planda tutan yaklaşımların hayata geçirilmesi, kentsel dönüşümden oluşacak rantın kamuya aktarılması için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. AZ KATLI, BAHÇELİ BİNALAR Yüksek bloklar inşa ederek nüfus yoğunluğunu artırmak, altyapı, ulaşım gibi teknik sorunların yanı sıra, birçok sosyal problemi de beraberinde getirmektedir. Bunun yerine yapılması gereken, şehirlerimizi, yoğunluğunu azaltarak mümkün mertebe az katlı ve bahçeli konutlardan müteşekkil, eskiden olduğu gibi zengini fakiri, doğulusu batılısı her bireyinin birlikte yaşadığı, paylaşmaktan ve diğerinin varlığından güç aldığı, sosyal barışını sağlamış medeni ve mutlu birey ve ailelerin olduğu, çocuk, yaşlı, özürlü gibi tüm sakinlerinin çevre, estetik ve sosyal donatı imkânlarından istifade edebildiği, mekanlara dönüştürmektir. ŞEHİR ALLAH'IN BİR EMANETİDİR Elbette ki yılların birikimi olan problemler bir sempozyum süresince tamamen tartışılıp çözümlenebilecek değildir. Gördüklerimize ve duyduklarımıza ilgisiz kalmadan, yaşadığı çağın tanıkları olan bizler, iyiliğin ve güzelliğin söylenmesi ve yayılması konusunda sesimizi yükseltmeli, şehre, insana ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Yanlış giden konularda ilgili ve sorumlu makam ve kişileri uyarmalıyız. Şehri insana, doğaya saygılı bir şekilde onu bir rant aracı olarak değil Allah'ın bize bir emaneti olarak korumalı ve güzelleştirmeliyiz. O bizim ve bizden sonrakilerin ortak malıdır. Bizden sonraki nesillere imar edilmiş, huzurlu ve yaşanabilir şehirler bırakmak herkesin görevidir. Konu ile doğrudan ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kurulmuş olmasını oldukça önemsiyor, üstlenmiş olduğu büyük sorumluluk ve vebali bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Gökdelenler İstanbul'un tarihî silüetine hançer gibi saplanmış Son dönemlerde yapılan kentsel dönüşüm uygulamalarında, mevcut arsalara verilen emsal artışlarıyla rant odaklı yüksek katlı yapılaşmaya imkân sağlanarak, insan ruhuna ve fıtratına aykırı beton bloklardan oluşan şehir silüetleri ortaya çıkmış, kat sayısı ve bina yüksekliği arttıkça, kalitenin ve modernliğin arttığı gibi yanlış bir algıya düşülmüştür. Modern şehir algısı, isimlerinde Türkçe'nin kaybolduğu AVM'ler, yüksek binalar, site ve rezidansların varlığına hapsolmuştur. Şehrin kültürüne, iklimine, doğal şartlarına bakılmaksızın, tüm şehirlerde aynı türden, aynı malzemelerden, aynı mimaride binalar inşa edilmiş, kentsel ve sosyal doku, hızlı bir şekilde dönüştürülmüş ve tahrip edilmiştir. Hatta olay öyle boyutlara ulaşmıştır ki, İstanbul'un yüzlerce yılda oluşan tarihî silüetine, gökdelenler hançer gibi saplanmış, Sultanahmet, Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi değerlerimizi gölgesine hapsetmiştir. NELER YAPABİLİRİZ? Herkes elini taşın altına koymalı Başta 17 Ağustos Depremi olmak üzere, son Van depremleri de göstermiştir ki, özellikle mevcut yapı stokumuzun iyileştirilmesi ve güvenlikli konut üretimi konusu çok büyük önem arz etmektedir. Bunun için; 1- Öncelikli olarak yapı müteahhitliği herkesin el attığı bir alan olmaktan çıkarılmalı, belli nitelik, teknik eleman, donanım ve mali şartlar aranmalıdır. 2- Şehirlerin planlanması ve bina projelerinin yapım aşamasında görev alan mühendis ve mimarların eğitimlerinde sosyal disiplin bakış acısı kazandıracak eğitimler arttırılarak, şehirlerimizi insanımızın gelişim ve huzurunu sağlayacak mekânlar şeklinde inşa edecek kültürel birikim sağlanmalıdır. 3- İnşaatlarda çalışan usta, işçi ve kalfalar eğitimden geçirilerek sertifikalandırılmalıdır. 4- Yapı kontrol sistemi değiştirilerek tüm bina ve müteahhitler Mecburi Yapı Sigortası kapsamında denetlenmelidir. 5- Sektörü düzenleyen devlet, yerel yönetimler, üniversite ve mesleki sivil örgüt ayakları olan bir "Üst Kurul" oluşturulmalıdır. 6- Şehirlerimiz kurulduğu bölgenin kültürel ve topografik dokusuna uygun, bölgenin kendine has mimari özeliklerinin yansıtıldığı, yerel malzemenin kullanıldığı, mimari ve estetiğin öne çıktığı, sosyal donatı alanlarının geniş ve erişilebilir olduğu, birbirini tekrar etmeyen kimlikli şehirler olarak inşa edilmelidir. 7- Deprem ve afet yönetimiyle ilgili eğitimler, eğitimin her aşamasında verilmeli ve halkın gönüllü katılımı teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Afet sonrası halkın toplanacağı ve ihtiyaçlarının karşılanacağı geniş kullanım alanlı, çok fonksiyonlu açık ve kapalı mekânlar oluşturulmalı ve her an afete hazır tutulmalıdır. Toroslar 300 milyon sedirle "yeşeriyor" Mersin Erdemli Orman İşletme Müdürlüğü "Toroslar yeşeriyor" sloganıyla 1900 rakımlı Torosları, 300 milyon sedir tohumu, 270 ton karperli sedir tohumu ve 600 bin tüplü fidanını toprakla buluşturdu. Çalışmaları yerinde inceleyen Erdemli İşletme Müdürü Kenan Akduman, sedir ağaçlarının ana vatanı olarak bilinen Toroslar'ın her yerinin sedir ağaçlarıyla donatılması için çalıştıklarını söyledi. Akduman, çalışmalar sırasında 600 orman köylüsünün istihdam edildiğini, bu sayede de kendilerine 1 milyon TL'lik katkı sağlandığını belirtti. 63 bin adet keklik tabiata bırakıldı Orman ve Su İşleri Bakanlığı, biyolojik mücadele için önemsediği kınalı kekliklerden 63 binini doğaya bıraktı. Bakanlığın değişik kentlerdeki tesislerinde yetiştirilen sülün, kınalı keklik gibi kanatlı hayvanlar kene ve haşere mücadelesinde önemli bir rol oynuyor. Bakanlıktan yapılan açıklamada, son yıllarda tabiata 200 bin civarında kanatlının bırakıldığı hatırlatılarak, 2011 yılında ise Türkiye genelinde rekor kırılarak toplamda 63 bin adet kekliğin salındığı belirtildi. > Cüneyt Bitikçioğlu İSTANBUL Avlan Gölü'nde yeniden kuş sesleri Antalya'nın Elmalı ilçesindeki uluslararası öneme sahip sulak alanlar içinde yer alan Avlan Gölü'nde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın yürüttüğü çalışmalar sonucu denge yeniden sağlanırken, göl de eski canlılığına tekrar kavuştu. Konuya ilişkin açıklamada bulunan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Avlan Gölü'nün Türkiye'de ilk, dünyada ise sayılı olan geri kazanılmış sulak alan olma özelliğine sahip olduğunu belirterek, bir dönemler kuruyan gölün; kara leylek, angıt, bahri, çamurcun gibi 23 kuş türünün uğrak mekanı haline gelmesinden mutluluk duyduklarını kaydetti. HAMSİLERE NÜFUS SAYIMI ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına başlattığı proje kapsamında akustik izleme cihazlarıyla donattığı bilim gemisiyle hamsi stokunu belirlemek üzere Karadeniz seferine çıktı. Bir ay boyunca denizde kalacak araştırmacılar, İğneada'dan Hopa'ya kadar tüm sahili tarayacak ve Türkiye'nin Karadeniz kıta sahanlığındaki hamsi stokunun durumu hakkında bilimsel veriler toplayacak.