> Ölüdeniz lagünü güzelliğiyle göz kamaştırıyor RAMSAR sözleşmesinin imzalandığı 1971 yılından beri kutlanan "2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü"nü fırsat bilerek iki özel biyolojik zenginliğimize dikkati çekmek istiyorum. Sulak alanlar ile lagünleri titizlikle korumalı ve onları besleyen akarsularımızın su debisini azaltmamalıyız! Değerli okurlar, geçen hafta sizlere biyolojik zenginlik alanları olarak NEHİR AĞIZLARI ve DELTA ekosistemlerini sunmuştum. İrili ufaklı yüzlerce nehir bulunan Türkiye'miz bu manada büyük bir potansiyele sahip. Bugün de yine ülkemizdeki çok özel iki ekosistemi sizlerle paylaşmak istiyorum. Üstelik bu alanlar biyolojik çeşitliliğin yanında turizm manasında da büyük önem arz etmektedir... SULAK ALANLAR Yakın geçmişe kadar Bataklık veya Sazlık olarak tanımlanmış olan Sulak Alanlar, özellikleri ve barındırdıkları çok zengin canlı toplulukları yönünden büyük öneme sahiptirler. Büyük bir çoğunluğu RAMSAR (Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi) çerçevesinde uluslararası boyutta çeşitli yönetmeliklerle koruma altındadır. 1971 yılında İran'ın Ramsar şehrinde imzaya açılmış bulunan sözleşmeye Türkiye ancak 13 Kasım 1994 yılında taraf olabilmiştir. Ancak bu zamana kadar birçok sulak alanımız insan eliyle yapılan yanlışlıklar sebebiyle büyük zarara uğratılmıştır. Altını çizerek vurgulamak istediğim husus şudur: Bugün de, bu özel alanlarımızı çok titizlikle korumalı ve onları besleyen akarsularımızın su debisini azaltmamalıyız. SÜNGER GİBİ SUYU TUTARLAR Derinliği 5-6 metreyi geçmeyen sulak alanlar aşırı yağışlarda suyu sünger gibi yavaş yavaş yeraltına sızdırarak, hem yeraltı suyunun artmasını sağlar, hem de sel baskınlarına mani olurlar. Sulak alanlarda karasal ve sucul ekosistem iç içe olduğundan en üst seviyede biyolojik üretim gerçekleşir. Besince zengin olan bu sistemler birçok canlı türünün birbirleriyle iletişim içinde yaşadıkları alanlardır. Bu biyolojik aktivite kimyasal kirlenmeleri azaltır, bu da tarımsal gübreleme ve atık suların hızlandıracağı ötrofikasyon olayını (fosfat gibi bileşiklerin girdileriyle beslenen bitkilerin oksijeni tüketmesi ve sonuçta ortamın kokuşması) büyük ölçüde önlemiş olur. Akarsu ağızlarındaki sulak alanlar suya çeşitli kaynaklardan eklenmiş olan organik madde yüklü tortu ve parçacıkları tutarak biriktirirler. Dolayısıyla erozyonla birlikte zengin besinlerin denize akması önlenmiş olur. LAGÜNLER Lagün veya Deniz Kulağı olarak tanımlanan bu alanlar Koyların veya Körfez ağızlarının kıyılara vuran dalga ve rüzgârla kapanması sonucu kıyı gerisinde oluşan kıyısal gölcüklerdir. Ayrıca DALYAN olarak da adlandırılır. Lagünler değişik tipte olabilirler. Bunları belirleyen faktörler; lagünün nehir ağızları ile durumu, kıyıya taşınan sedimanların (dalgalar veya nehirle taşınan parçacıklar) miktarı, deniz ve dalgalara açıklık derecesidir. Bunlara bağlı olarak lagünler; denizle ilişkisi kesilmiş veya kısmen kesilmiş şekilde olabilirler. Ülkemiz sahillerinde çeşitli tipte lagünler bulunur. Bunların çoğu, suyu akarsudan gelen, ancak denize karışmadan önce sahilde sığ gölcük ve kanallar oluşturan lagün tipine dahildirler. En tipik örneği Güney Ege'de Köyceğiz yakınlarındaki Dalyan'dır. Bunun yanında körfezin bir setle denizden ayrılması durumunda oluşan lagünlere örnek olarak Marmara Bölgesinde Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Terkos gölleri ile Fethiye'deki Ölüdeniz gösterilebilir. Ayrıca, bir koy veya körfeze dökülen akarsuyun taşıdığı materyal birikir ve bir set oluşturabilir. Zamanla gelişen bu set körfezi denizden tamamen ayırabilir. Köyceğiz Gölü bu tipin en iyi örneğidir. Başlangıçta suları tuzlu olan bu göller zamanla akarsuların etkisiyle tatlı suya dönüşebilir. BALIKLARIN UĞRAK YERİ Lagünler ekonomik yönden de önemli ekosistemleri oluşturur. Akarsuların taşıdığı besleyici tuzlar sebebiyle yüksek üretime sahiptirler. Bu nedenle başta çipura, levrek, kefal gibi ekonomik değeri yüksek balıklar beslenmek amacıyla lagünlere girerler. Denize dönmek isteyen balıklar lagün ağzına yakın kurulan ve Kuzuluk olarak adlandırılan bölgelerde yakalanırlar. Bu nedenle dalyanlar balık ve havyar üretiminin yüksek olduğu bölgelerdir. Ülkemizin diğer bazı lagünlerine örnek olarak Göksu Deltasındaki Paradeniz ve Akgöl ile Adana'nın Akyatan ve Yumurtalık lagünlerini gösterebiliriz. Avrupa'nın en büyük lagünü ise İtalya'daki Venedik şehrini çevreleyen lagündür. Sevgili okurlar, geçen yazımla birlikte önemli kıyı formasyonlarını size sunmaya çalıştım. Bir ekosistemdeki yaşam içinde barındırdığı tüm canlılar için milyonlarca birbirini tamamlayan halkalardan oluşan bir sarmal zincirdir. Bu halkalardan birkaçı zarar gördüğü takdirde sistem çöker. Bu nedenle bu hassas denge sistemini kısa vadeli projelerle tahrip etmeden geleceğe taşıma gayreti içinde olmalıyız. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. RAMSAR Sözleşmesi kapsamına giren tam 76 sulak alanımız var Türkiye sulak alanlar yönünden oldukça zengin bir ülkedir. RAMSAR Sözleşmesine göre 76 uluslararası öneme sahip sulak alanımız bulunmaktadır. Bunlardan önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: SULAK ALAN ŞEHİR YÜZÖLÇÜM Gediz Deltası İzmir 14.500 Hektar Kızılırmak Deltası Samsun 21.700 Hektar Göksu Deltası Mersin 15.000 Hektar Uluabat Gölü Bursa 19.980 Hektar Manyas Gölü Balıkesir 20.400 Hektar Burdur Gölü Burdur/Isparta 24.800 Hektar Sultan Sazlığı Kayseri 17.200 Hektar Seyfe Gölü Kırşehir 10.700 Hektar Donan gölde kuş saydılar KuzeyDoğa Derneği, Dünya Sulak Alanlar Gününde tüm dünyada ocak ayının 15'inden şubat ayının 15'ine kadar olan süre zarfında sistematik bir şekilde yapılan "Kış Ortası Su kuşu Sayımı"nı Kars ve Ardahan illerinde tamamladı. Zorlu kış şartlarında Kuyucuk Gölü ve Çıldır Gölü'nü ziyaret eden dernek ekibi, 5 türden 31 su kuşunu saymayı başardı. Hava sıcaklığının -33 C'ye düştüğü Çıldır Gölünün donmamış küçük bir kısmında beslenen su kuşları ekip tarafından heyecanla sayıldı. Kuyucuk Gölü'nün ise tamamı donmuş ve tek bir kuş dahi kalmamıştı. Geçen aralık ayında bu gölde bir çift flamingo sayılmıştı. Yetim foklara şefkat Geçtiğimiz ay Akdeniz'de yaşanan fırtınanın ardından mağaralarındaki yuvalarından savrularak annelerini kaybeden iki yavru Akdeniz foku, İzmir'in Foça ilçesinde hayata tutundu. Yavru foklar, İzmir Büyükşe-hir Belediyesi uzman veteriner hekimlerinden Avni Gök tarafından geliştirilen dünyada ilk kez uygulanan beslenme yöntemi ile sağlıklarına kavuştu. BUNU DA GÖRDÜK YA! Kurtlara koruma Sivas'ta ve Van'da kurtlara gösterilen şefkat, canlılara karşı duyarlılığı zirveye taşıdı. Yıldızeli ilçesine bağlı bir köyde, köpekler tarafından yaralanan kurt, köylülerin durumu bildirmesi üzerine bölgeye gelen Çevre ve Orman Müdürlüğü ekiplerince koruma altına alındı. Yaralı kurda, Sivas Belediyesi hayvan barınağında müdahale edildi. Van'da ise bir vatandaş, köylerinin yakınında dolaşan 2 kurdu yakalayarak Belediye Hayvan Barınağı'na teslim etti. Bitkin olduğu belirtilen kurtlardan biri tüm müdahalelere rağmen çevreye uyum sağlayamadığı için ölürken, diğeri ise Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi'ne gönderildi. Küresel ısınmanın sorumlusu erkekler! Bugüne kadar yapılan bazı araştırmalar kadınların özellikle kullandıkları kozmetik ürünleriyle çevreye erkeklerden daha büyük bir zarar verdiğini gösteriyordu. Ancak İskandinav Konseyi öyle düşünmüyor. Norveç'in Turku şehrinde tamamlanan 'sürdürülebilirlik konferansı' sonrasında yayınlayan bildiride, şu ilginç görüşe yer verildi:?"Yiyecek alışkanlıkları ve ulaşım araçlarını kullanma gibi kriterler göz önüne alındığında erkeklerin çevre kirliliği üzerinde daha fazla etkisi olduğu açıktır. Erkekler toplamda kadınlardan yüzde 22 daha fazla karbondioksit emisyonuna sebep oluyor." GEN HARİTASI ÇIKARILDI Bozguncu Arjantin karıncasına fren... Amerikalı 50 bilim adamı, dünyanın birçok yerinde biyoçeşitliliği tehdit eden Arjantin karıncasının gen haritasını çıkararak, bu böceklerin çoğalmasının kontrol altına alınabilmesinin yolunu açtı. İnsandaki yaklaşık 23 bin gene karşılık, Arjantin karıncasında 16 bin 344 genin sayıldığı çalışmada, ayrıca kırmızı ekin karıncası (Pogonomyrmex barbatus) ve alev karıncasının (Solenopsis invicta) da gen haritası çıkarıldı.