Ülkede toprak yoksa HAYAT da son bulur

A -
A +

Sevgili okurlar, geçen hafta sevgili Hayrettin Karaca ile gerçekleştirdiğimiz röportajı yayınlamıştık. "Toprak Dede"miz Sayın Karaca'nın Erozyon ve Çölleşme ile ilgili yaptığı çalışmalar her türlü takdirin üstündedir. Biz de, bugün sizlere konuyla ilgili bazı bilgiler vermeye çalışacağız. Bugünkü yazımı değerli bilim insanı Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Ertürk'ün "Çevre Bilimleri" kitabından yararlanarak hazırladım. Kendisine çevre bilimlerine katkılarından dolayı şükranlarımı sunmak isterim. Tüm canlıların yaşamında vazgeçilemez olan doğal kaynağımız topraktır. Toprak yoksa dünyadaki hayat sona erer. Ancak, toprak yenilenemeyen veya çok uzun bir süreçte çeşitli biyolojik ve iklimsel şartlarda oluşabilen bir cevherdir. Gıda gereksinimi için yararlanılan besinlerin %80'i bitkisel, % 20'si ise hayvansal besinler olmak üzere toprak sayesinde insanlığın ihtiyaçlarına sunulabilmektedir. EROZYON BİZDEN ÇOK ŞEY GÖTÜRÜYOR Erozyon; toprağın aşınarak çölleşmesi ve yok olmasına yol açarken, toprak kirlenmesi de toprağın özelliklerini kaybetmesine sebebiyet verir. Sebepleri olarak ise; yanlış arazi değerlendirmesi, orman, çayır ve meraların tahribi, bitki örtüsünün zayıflaması sonucu bölgesel iklimin değişmesi gibi çeşitli insan kökenli (antropojen) yaklaşımlar gösterilebilir. Ayrıca; yangınlar, sanayileşme ile birlikte oluşan su ve hava kirlilikleri, asit yağmurlar bu olumsuzlukları körükler. Yağışlar selleri meydana getirmekte, seller ise bitki örtüsü yeterli değilse humusça zengin üst toprak katmanlarını sürükleyip nehirlere ve denizlere taşımaktadır. Aşırı kurak iklimlerde, zaten vasfını kaybetmekte olan toprak, rüzgârla savrulmakta ve bölge çölleşmektedir. Topraklarının % 75'i çeşitli derecelerde erozyona maruz kalan Türkiye'miz, dünyada büyük ölçüde risk altındaki ülkeler arasındadır. Her yıl 1.5 milyar ton toprağını erozyona kurban veren ülkemiz, tedbirler alınmazsa gelecekte özellikle tahıl ürünleri açısından önemli bir beslenme problemi ile karşı karşıya kalabilir. SEN DE BU TOPRAĞI KORUMALISIN Erozyonun önüne geçmek için önceden yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz: * Tarım arazilerini, mera ve çayırları korumak, * Orman yangınlarına karşı tedbir almak, * Gençleri işe alıp, ağaç seferberliği başlatmak, * Fabrikaların baca filtrelerinin kontrolü, * Meyilli arazilerde set sistemi uygulamak... Bütün bunlara ilave edebileceğimiz en önemli tedbir ise; hepimizin birey olarak tehlikenin farkında olup, bir çalıyı bile korumak için azim ve sorumlulukla mücadele etmesidir. Ülkede toprak yoksa HAYAT da son bulur

Bu 'Ağaç Mezarlığı' yangın çıkaranlara ibret olsun * Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Taşağıl Beldesinde geçen yıl yanan orman alanında "Ağaç Mezarlığı" oluşturuldu. Göreve geldiği gönden beri adeta "yeşil seferberlik" başlatan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Taşağıl'da yapılan ormanlaştırma faaliyetlerini yerinde inceledi. Bakan Eroğlu, yanan ağaçlardan alınan örneklerden oluşturulan "Ağaç Mezarlığı"nı da gezdi. İlginç görüntülerin yaşandığı mezarlıkta yetkililerden bilgi alan Eroğlu, bu ibret abidelerinin herkesin yüreğini sızlattığını belirterek, yangın çıkaranların yerinin iki dünyada da olmadığını söyledi. Bu arada, geçtiğimiz günlerde açıklanan kabinede tekrar yer alan Eroğlu ile diğer bakanlara yeni görevlerinde başarılar dileyerek, "Çevre" konusunda çabalarını hızlandırmalarını beklediğimizi hatırlatmak isterim. Ülkede toprak yoksa HAYAT da son bulur

Zilan Bazancir (öndeki) ve Sevgi Yılmaz Bravo kızlar! Dağ taş demeden kırlardaki 34 tıbbi bitkiyi kayıt altına alan 2 liseli öğrenci, TÜBİTAK'ın ödülünü kaptı Malatya Lisesi'nde okuyan iki kız öğrenci, yaylalarda ve köylerde yaşayan yöre halkının tıbbi amaçla kullandığı 34 bitkiyi bilimsel olarak kayıt altına aldı. TÜBİTAK'ın yarışmasında birinci olan öğrencilerden Zilan Bazancir, "Etnobotonik" projelerine 2 yıl önce başladıklarını söyledi. Sevgi Yılmaz da "Bitkilerin faydaları sadece kulaktan kulağa biliniyordu" dedi. İşte keşfi yapılan ve kayıt altına alınan bitkiler: "Emzik otu, ebe gümeci, civan perçemi, kırkbaş, sütleğen, kenger, kekik, mayasır otu, çakır dikeni, yemlik, dağçayı, papatya, hardal, iğde, nane, kuş burnu, böğürtlen, alıç, ısırgan otu, pıtrak, semiz otu, sığır kuyruğu, kuzu kulağı, kırkdamar, keven, ayrık otu, sinir otu, meşe, hasır otu, kiraz, erik, üzüm, ceviz ve dut." Yırtıcı kuşların avlanması doğaya zarar * Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden değerli meslektaşım Yrd. Doç. Dr. Özdemir Adızel, akbabaların, kartalların, şahinlerin, doğanların ve baykuş gibi yırtıcı kuşların doğanın dengesi için önemli olduğunu söyledi. Yırtıcıların etçil olduğunu hatırlatan Adızel, şunları ifade etti: "Yırtıcı hayvanlar genellikle kemirgenler, sürüngenler, kurbağalar ve kuşlarla beslenirler. Böylelikle bu canlıların sayılarını kontrol altında tutarak doğal dengeyi korurlar. Yırtıcıların avlanması, felaketlere yol açar. Buna verilebilecek en güncel örnek çeşitli hastalıklar bulaştırabilen farelerdir. Gereğinden fazla artan tarla fareleri, tarım ürünlerine de büyük zararlar verir." Ülkede toprak yoksa HAYAT da son bulur

GELECEĞİNİ GARANTİYE ALDI Mersin'de, TEMA'nın yürüttüğü "Bebek Fidan" projesi kapsamında bir ilk yaşandı. Tevfik Sırrı Gür Stadı'na gelen 10 bin öğrenci, 33 bin tohumu 3 dakikada gibi kısa bir sürede kendilerine dağıtılan poşetlerdeki toprağa ekti. Dünyada benzeri olmayan etkinliğin Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesi için noterler de hazır bulundu. İŞSİZLİĞE 'AĞAÇ'LI ÇARE Başbakan Erdoğan'a BİR TEKLİFİM VAR... * Sevgili okurlar, güzel yurdumuzun her yöresinde binlerce sağlıklı ve eğitimli gençlerimiz iş bulma mücadelesi içindedirler. Sayın Başbakanımıza, muhterem Hükümet üyelerine ve Yerel Yönetimin çok değerli Başkanlarına bir görüşümü arz etmek isterim. Kıymetli gençlerimizi lütfen sözleşmeli personel statüsünde istihdam edelim ve yurt sathında ağaç dikme, yol, asfalt ve otoban kenarlarını ağaçlandırma, yerleşim merkezlerinin çevresinde yeşillendirme çalışmalarına yönlendirelim. O zaman, pek uzun olmayan yarınlarda 5-10 sene sonra hem yurdumuz yeşillenecek, hem de gençlerimiz yeni meslek edinmiş olarak yaşamlarına mutlu bir şekilde devam ediyor olacaklardır. Bu önemli konuyu kurullarınızda ele almanızı özellikle istirham ediyorum. Hepinize saygı ve sevgilerimle iyi haftalar diliyorum. SİZDEN GELENLER 'Bonsai' sabır ister > Mustafa Alparslan Umarusman * Ben de bir çevreci olarak bu köşenizden takip ettiğim kadarıyla okuyucular en çok tabiata özlem duyuyor. Bunu gidermek için de evlerinde iç mekan bitkilerinin yanı sıra saksılarda sebze yetiştirme çalışmaları popüler oldu. Toplumumuzda pek yaygın olmayan "bonsai" sanatını doğa severlerin bilgilerine sunmak farklı bir alternatif olabilir. Çünkü herkes bonsai yapabilir. CEVAP: Değerli Mustafa Bey, "Bonsai" ülkemizde henüz tam manası ile tanınan bir bitki yetiştirme tarzı değil. Senelerin akışı içinde büyük sabır gerektiren bir uğraş. Uzak Doğu'da çalışmalar yüzyıllar öncesine gidiyor. Biz ise çok sabırlı bir ulus değiliz. Ama her şeye rağmen bizde de bu işle uğraşan meraklılar var. Zamanı gelince bu çalışmalar hakkında da açıklamalarda bulunacağız. Sağlıklı ve mutlu günler diliyor, sevgiler sunuyorum. Bu bitki nedir? > Ata Günal * Dünyada sadece beldemiz ve civarında yetişen çok güzel ve kokulu (Soğanlılardan) bir bitki var. Nasıl tanıtabilirim? CEVAP: Sayın Günal, gönderdiğiniz resimlerden anlayabildiğim kadarıyla bu soğanlı bitki bir Süsen türüdür. Bilimsel aile adı İris'dir. Ancak, bu konuyla daha geniş çalışmaları olan birkaç bilim adamına resimlerinizi ileteceğim. Daha sonra tekrar görüşmek üzere selam ve sevgiler sunarım. Ahşap evler yok olmasın! > Süleyman Altınada * 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul, tarihî yapılar olmadan nasıl vitrine çıkacak. Şehrin göbeğinde özellikle Kadıköy'de yıkılmaya yüz tutmuş, virane ve adeta birer çöplük halini alan bu asırlık ahşap evlere kim sahip çıkacak. Yıllardır toplum yararına mücadele veriyorum, ama kılını kıpırdatan yok! Ediz Bey, son bir hamle için size de yazayım dedim... CEVAP: Kıymetli Altınada, sadece Kadıköy'de değil başta İstanbul olmak üzere Türkiye'nin diğer kentlerinde de bu tür manzaralar maalesef içimizi burkuyor. Mesela Safranbolu bu işi çözdü; sonuçta hem turizm, hem de tarih kazandı! Değerli Vakıflar Genel Müdürü, İl Müdürleri, Belediye Başkanları; Lütfen planlı projelerle bu nadide tarihî yapılarımızı gelecek nesillere aktaralım. Nesli Tükenmiş Canlılar Günü > Hatice Güney / İZMİR * Narlıdere'de Biyoloji öğretmenliği yapmaktayım. Öğrencilerimle beraber biyolojik zenginliğimize verilen zararlarla ilgili eğitim çalışması yapıyoruz. Yine 1 Mart'ın "Nesli Tükenmiş Canlılar Günü" olarak anılması için imza ve kampanya başlattık. Desteklerinizi bekliyoruz. CEVAP: Sevgili Güney, "Nesli Tükenmiş Canlılar" kavramı çok geniş. Bana göre, arzuladığınız "Gün'ün esas anlamı nesli tükenmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunan dünya ve yurdumuzdaki canlıların korunmasına yönelik olmalıdır. Çünkü ne yazık ki, yok olmuş olanları geri getirmeye imkan yok. Bunun için de genç nesiller başta olmak üzere, bütün toplum bilinçlenip harekete geçmeli. Bu manada sizlere elimizden gelen desteği vermeye hazırız. Başarılar diliyorum. BA­NA YA­ZIN! Çevre ve tabiatla ilgili her tür­lü so­ru­nu­zu ba­na iletebilirsiniz. "Gü­zel bir dün­ya" için bu say­fa­ya siz de kat­kı­da bu­lu­nun. Hay­di e-ma­il ve mek­tup­la­rı­nı­zı bek­li­yo­rum... Ya­zış­ma Ad­re­si: 29 Ekim Cad­de­si No: 23 Ye­ni­bos­na/İS­TAN­BUL e-ma­il: ediz.hun@tg.com.tr

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.