"Bize bir şey olmaz"

A -
A +

Türkiye aslında uzun süreden beri bir değişim içinde diyebiliriz. Sosyal yapısı, ekonomik yapısı, kültürel yapısı değişiyor. Bu değişim dünyada aynı yöndeki değişim trendlerinden çok farklı olmasa da hissedilir bir yapıda. Bu değişim dünya ortalamalarının üzerinde değil ama en azından farklı. Değişimler bazı konularda ileriye, bazı konularda geriye doğru. Ama dünyadaki eğilimlerden farklı bir değişim olduğu kanısındayım. Her değişimde olduğu gibi içsel ve dışsal parametreleri var elbet. İçsel bakacak olursak; Türkiye' deki göç ve nüfus, eğitim yapısı, ekonomideki yeni tercihler ve iletişim. İlk nüfus sayımının yapıldığı 1927'de ülke nüfusu 13.6 milyon bunun 3.3 milyonu şehirli, 10.3 milyonu ise köy nüfusu idi. 1927'de yüzde 75 köylerde, yüzde 25 ise şehirlerde yaşıyordu. Yeni açıklanan nüfus ise 74.7 milyon. Geçen 85 yılda 5.5 kat nüfus artmış, bugün ise 57.3 milyonu il ve ilçelerde yani yüzde 76.8'i, yüzde 23.2'si ise yani 17.3 milyon kişi belde ve köylerde ikamet etmektedir. Demek oluyor ki şehirli nüfus artarken köylü nüfus gerilemiş, 85 yılın özeti Türkiye'nin köylülükten şehirliğe geçmesinin resmidir. Bu ciddi bir değişim ama ne yazık ki nicelik olarak köylülükten şehirli olmaya geçiş nitelik olarak da aynı değişimi yansıtmıyor. Bu değişim ekonomik sorunlardan kaynaklandığı gibi eş zamanda yeni ve büyük ekonomik sorunları da beraberinde getiriyor. Dışsalı ise; Globalleşme çerçevesinde toplayarak bakabiliriz. Globalizm pek çok şeyi değiştirdi, Türkiye hep dışa açık bir ekonomiydi ama bu global yapı iletişimi tümüyle farklı bir yere taşıdı. Bu süreç içinde bazen olumlu/olumsuz'luklar oldu. Bundan 15 yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz miktarlarda yabancı sermaye girişi oluyor, bu sermayeyi çekebilmenin bir yolu kendi kültürel altyapımızda değişiklik yapılmasıydı. En çarpıcı örneği Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Türk ekonomisini ayakta tutan kamu işletmeciliğinin artık bu yeni değişim sürecinde tutunması imkânsızdı. İşte bu nedenle özelleştirmeler devreye girerek bunca yıl uyguladığı ekonomik modeli değiştirmek zorundaydı, öyle de oldu. Türkiye'nin dış dünyayla kurduğu ilişkinin en tepe noktası AB ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı döneme denk gelir. Bu süreçte yabancı sermaye girişinin yükselmesi, özelleştirmelere yabancı ilgisinin artması gibi ekonomik sonuçlar doğrurken, bir taraftan da birçok uluslararası standartlara ve normlara uyum sağlanmasını gündeme getirdi. Böylece ülkemiz her alanda daha açık, şeffaf, hesap verebilir bir yapıya girmek için çaba sarf etti. Her zaman olduğu gibi bu değişime karşı olanlar ve destek verenler oldu. Tabii ki birçok uzman bu değişimin kreatifliği bitireceğini ve batı modeli standartlaşmanın gelişime sınırlar getireceğini savunurken daha kalabalık bir uzman kesimi de tam tersine global sisteme uyum sağlamış bir Türkiye'nin çok daha ileriye gidebileceğini ifade ediyor olmasıydı. Hangi kesim haklı çıkacak bunu zaman gösterecek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.