Onu yok etmek için son 50 yıldır verilen savaş hep yenilgiyle sonuçlandı. O, sosyal hayatta bir sembol, bir vazgeçilmez... Değişen çizgilerine rağmen, arkaik detaylarından asla taviz vermeden, erkeklerin gardırobundaki dört başı mağrur liderliğini önümüzdeki yüzyıla taşımaya kesinlikle kararlı görünüyor. Henüz 19. yy'ın sonunda çatlak sesler duyulmaya başlanmıştı bile: "Bunun kadar çirkin başka bir şey görülmüş müdür?" diye soruyordu Fransız yazar Jean Lorrain: "Bacaklar için iki soba borusu, gövde için daha geniş bir tane ve kollar için iki boru daha! Bu şakşakçı tuzağı, teneke görüntülü giysi, çağımızın erkek ögesi için ideal bir kılıf doğrusu!" Son 20 yıl içerisinde, kot pantolon, ceket ve T-shirt üçlemesinin yaygınlık kazanarak ciddi iş toplantılarına kadar girmeyi başarması, takım elbise karşıtlarının düşman kaleyi fethetme umutlarını bir anda alevlendirdiyse de umulan gerçekleşmedi ve takım elbise emin adımlarla yoluna devam etti... Gelenek ve giyeceğin kaynaşması İnsanlık tarihinde başka hiçbir giysi böylesine çok sayıda eski ve artık fonksiyonunu yitirmiş detaya bir arada sahip olmamıştır; klapa, manşet, kol düğmesi... vs. İngilizce'de costume (takim elbise) ve costum (gelenek) kelimeleri arasındaki benzerlik, pantolon-ceket ikilisinin kültürle olan sıkı bağını bir kez daha vurgular gibidir. Takım elbise bir gelenektir. Hem de Batılı erkek tarafından belki de en çok benimsenen, babadan kalma bir alışkanlık, ortak olarak kolayca sevilip kabullenilen bir gelenek. Parlayan yıldız, harlayan rekabet 1970'li yıllarda, moda dünyası tarafından geri planda bırakılıp, ihmal edilen takım elbise, 80'lere gelindiğinde altın çağını yaşamaya başlar. Dönem Reagan ve Thatcher'ın dönemidir. Bu yıllarda takım elbise, acar iş adamlarının, kare çeneli, keskin bakışlı yuppilerin ve diğer pazar ekonomisi gladyatörlerinin arena kıyafeti haline gelir. Usta terziler başlarını kaşıyamaz, sipariş üzerine iş yapan küçük butiklerin müşteri listeleri uzayıp gider. Düğmeler, şifreler... Yeni tasarımlar modacıların eskiz kağıtlarını doldurup taşırır. İş dünyasının altın çocuklarıyla yıldızı parlayan kruvaze ceketler, 90'lı yıllara gelindiğinde eski cazibesini yitirir. Mono ceketler, sade ve erkeksi görüntüleriyle kalpleri fethederken, eski bir tartışmanın tekrar gündeme gelmesine yol açarlar. Victor Hugo'nun torunu Jean Hugo tarafından 1911 yılında dile getirilen mesele, karmaşık ve kafa karıştırıcıdır; "Ceket düğmeleri kişiyi ele veren şifrelerdir" der Hugo anılarında; "Sadece üst düğmesini ilikleyen bir kişi tutucudur ve giyimine önem göstermez. Tek başına iliklenmiş bir alt düğme, yapmacıklık işaretidir. Üç düğmesi de ilikli insanın, Alman katılığına sahip olduğunu çıkarabiliriz. Eğer üst iki düğme ilikliyse, bastırılmış bir cilveli kişilik söz konusudur." Düğmelerle ilgili polemik böyle uzayıp gider. Torun Hugo, 19. yüzyıl modasından esinlenerek 1980'lerin sonunda ortaya çıkan sekiz-on düğmeli ceketleri görseydi ne derdi acaba? Herhalde, en az Paul Smith'in iliksiz ve düğmesiz modellerini gördüğünde şaşkınlığa düşerdi!..