Fransız yazar, düşünür, filozof, politikacı ve müzik teorisyeni; Jean-Jacques Rousseau 1712'de Cenevre'de dünyaya geldi. Bu sene doğumunun 300. yılı dolayısıyla Cenevre'de düzenlenen sergi hayatından ve eserlerinden oluşuyor. Sergi, dünün ve bugünün Türkiye'siyle olan ilişkiler açısından da önem taşımakta. İstanbul'daki Fransız Sarayına taşınan "Rousseau ve Türkiye, Düşler ve Kuramlar Sergisi"nden derlenen panolarda anlatılan yazar, saatçi bir ailenin oğlu. Babası İsaac Rousseau 1705'te ilk oğullarının doğmasından sonra "Saray Saatçisi" olarak İstanbul'a Topkapı Sarayı'na gelir. Rousseau eğitime ve hayat gailelerine İstanbul'dan başlayarak Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde devam eder. Jean-Jacques Rousseau'nun eserlerindeki karmaşıklık onun; birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına neden olmuştur. Bu sebeple Rousseau anlaşılması güç bir düşünür olarak anılır. Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini, yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini savunmuştur. Rousseau'ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Ayrıca devletin temelinde dinin de olması gerektiğini, devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunur ve ulus-devlet anlayışını benimser. Siyasi düşünce, ampirik düzeniyle hukukun kural düzeninin birbirinden kesinlikle ayırt edilmesi gibi net bir ilkeye ve yöntem kurallarına dayanır. Rousseau, klasik siyasal düşüncenin altında yatan "doğal durum" ile "medeni durum" arasındaki zıtlığı, birbirinden ayırarak, kökten değiştirmektedir. Bu çifte kurumsal sonuçtan hareketle Rousseau, en önemli felsefi eseri olan "Toplum Sözleşmesi"nde (1762) siyasal hukukun ilkelerini kökünden ele almıştır. Burada söz konusu olan, "her bir vatandaşın şahsını ve mallarını ortak gücün tümüyle koruyan bir genel irade bulmaktadır; böylece birey, herkesle birleşmiş olsa da ancak kendisine itaat edecek ve eskisi gibi özgür kalacaktır." Genel iradenin mutlak gücüne dayanan ve gerçek bir demokrasinin hukuki şartlarını ve düzenlenme biçimini ortaya koyan bu anlaşma, modern siyaset biliminin temel metnidir. Toplum Sözleşmesi'nin sansüre uğramasına rağmen ün kazanması sonucu olarak Rousseau, tüm Avrupa'dan anayasa taslakları hazırlamak üzere davetler almış, özellikle Korsika (1764) ve Polonya'da (1771) yazdığı metinlerde tezlerinin yerel gerçeklere ve söz konusu halkların "milli karakterlerine" uyarlamıştır. (*)Fransız Öpücüğü