Gören görür, anlayan anlar

A -
A +

Bu yazımı yazmadan iletişim sektöründe fotoğraf?-?görsellik?-?anlam aslında işimizin bir parçası olunca?nedense reklam fotoğrafçısı değil de aklıma Ara Güler geldi hemen aradım ve iznini aldım. Türkiye'de kreatif fotoğrafçılığın uluslararası arenadaki en önemli temsilcisi; Ara Güler 50'lerde başlayan gazetecilik (Yeni İstanbul) daha sonra Time-Life, Paris-Match ve Stern dergilerinde yakındoğu, foto muhabirliği gibi daha birçok etkinlik. 1961'de onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak seçti İngiliz British Journal of Photography". 1962'de Almanlar "Master of Leica" unvanını verdi. Bunlar boşuna değildi. Bertrand Russell, Winston Churchill, Arnold Toynbee Picasso ve Salvador Dali gibi birçok önemli şahsiyetin resmini çekip onlarla röportajlar yaptı. Tabii ki üstadı bu köşeye sığdırmak mümkün değil ama en azından Dikili/Bademli köyündeki evimde kendisini ağırlamak bana nasip olmuş özel kişilerdenim. Gören görür, anlayan anlar Yıllar boyunca, Ara Güler ustanın deklanşöründen dünyayı, Türkiye'yi kentleri, insanları, hayatı okuduk. Duygusal, hırçın, tatlı, sert, sinirli, eğlenceli, hassas... Görmediğimiz, bilmediğimiz binlerce yüzü, hayatı ya da mekanı karşımıza çıkarırken, onun da böyle çeşit çeşit yüzü vardı belki de... Biz onu çok sevdik, o hep homurdansa da insanı, bizleri çok sevdi. Haksız mıyız? Yaşadıkları, gördükleri ve yansıttıkları onu yıllar içinde büyütüp yüceltirken, insanlığın ve hayatın değişimine en sert tepki gösteren tarihçi ve filozoflardan biri de oldu desek, sanırım yanlış olmayacaktır. Yaptığı bir söyleşide; "Ben bir foto muhabirim ama aynı zamanda tarihçiyim. Çünkü işim görsel tarihi yazmak... Zaman insanları değiştiriyor. Zevkler, görünüşler, ifadeler, amaçlar, biçimler, her şey, her şey değişiyor. Kent değişti, insanlar değişti, görüntüler değişti, fikirler değişti. Gittikçe kötüleşti. Bazı şeyler gelişti ama insan bitti. Doğa can çekişiyor. İşte ben de bu değişimin yalnızca şahitlerinden biriyim. Ne bileyim işte, her şey değişti yahu! Mesela eskiden "denize girmek" diye bir şey vardı. Şimdi deniz kirlendi. Balık da çıkmıyor. Ben İstanbul çocuğuyum. Çocukluğumdan beri fotoğraf çekerim. Eskiden hatırlıyorum, Salacak'ta konakların bahçeleri vardı. Kapıları hâlâ gözümün önünde. Hepsi erguvanlarla kaplıydı. Sonra yeşillik arasından bir kedi geçerdi... Şimdi böyle şeyler yok. Her yerde otomobiller, sokak başında otoparkçılar var. Gidip bir yeri çekemezsin. Artık bu şehirde bir kompozisyon bulmak çok zor. Yazık! Ben hayatın içinden bir parça koparıyorum ve o parçayı diğer insanlara takdim ettiğim zaman ona bir şey anlatmasını istiyorum. Yani mesajı olan fotoğraf çekmek istiyorum. Bir anın öyle bir yerini yakalamak istiyorum ki onun içerisinde bütün anlamlar bulunsun... Fotoğrafın çok büyük bir gücü var. Ama insanlar fotoğrafa da bakmıyorlar. Hayata bakmayan fotoğrafta ne görsün? Ben, insanlar baksın da etkilensin diye fotoğraf çekmiyorum. Gördüğümü çekiyorum. Kimisi görüyor. Kimisi görmüyor." İşte üstad görsel ile iletişim kurmanın inceliklerine değiniyor. Ne diyeyim çok yaşa, var ol Ara Güler.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.