Kumbara; Cumhuriyetle yaşıt olgulardan biri olduğu kadar, o dönemlerde ekonomik reformlarla eş zamanlı olarak ülke çapında geliştirilmiş "tasarruf bilinci"nin de simgesi olmuştur. Geçen hafta TGRT HABER TV'de "Reklamarakası"nın değerli konuklarından Türkiye İş Bankası Kurumsal İletişim Müdürü Sayın Suat Sözen program öncesi görüşmemizde bana Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan "Bir Kumbara Öyküsü" isimli Gökhan Akçura'nın hazırladığı kitabı hediye etti. Kitap tam benlikti. Hemen okudum ve sizlerle paylaşmak istedim. Kumbaranın tarihini, herhalde, değiştokuşun yerini para karşılığı kullanılan nesnelerin almasından sonraki bir dönemde aramalıyız. İnsanlar, çeşitli besin maddeleri ve objeleri saklamak için nasıl birer kaba koydularsa, para yerine geçen bu maddeleri de bir kaba koymuşlardır. Kumbaranın daha estetik bir obje haline gelişi ise esas olarak 19. yüzyılda karşımıza çıkar. Oyuncak, biblo, süs objesi, kasa gibi değişik biçimler alan bu kumbaralar, teneke, seramik, toprak gibi çeşitli maddelerden yapılmaktadırlar. Kumbaralar ile bankalar arasındaki bağlantı ise 20. yüzyılların başlarını bulur. Türkçedeki kumbara sözcüğünün kökenleri, ilginç bir şekilde, eski bir savaş aletine kadar uzanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu'nda "humbara"; demirden, yuvarlak, içi boş olarak yapılan, içine barut, demir ve kurşun parçaları doldurularak havan topuyla veya elle atılan bir çeşit bombaya denirdi. Sözcüğün kökeni Farsça olup, "küçük küp" anlamına gelmektedir. "Humbara" sözcüğü zamanla, halk dilinde "kumbara"ya dönüşmüştür. 1930'lu yıllardaki bir rivayete göre; topraktan yapılma kumbarayı İstanbul'da ilk kez, bu tür "bomba" yapan "kumbara"cı esnafı üretmeye başlamıştır. Bunlar, içi boş delikli kumbaralar yapıp gündeliklerini içine atarlarmış. Beyoğlu Kumbaracılar Yokuşu'nun başında eskiden bu işle uğraşan birçok dükkan varmış. Önceleri yalnızca, söz konusu bombanın ismi olan "kumbara", giderek, para biriktirilen bu objenin adı olmuş. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan zaman diliminde, çocukluk anılarına göz attığımızda ise kumbaranın ilkel biçimleriyle ilgili ilginç bilgiler ediniyoruz. Demir paraların gözde olduğu bu yıllarda, çocukluk anılarında "beş paralar, on paralar, yirmi paralar, kırk paralar, yüz paralar" önemli yer tutmaktadır. Kumbara Türkiye'ye gerçek anlamda 1928 sonunda girdi. İş Bankası'nın uzunca bir dönem simgesi oldu. Dönemin ulusal ekonomi anlayışı doğrultusunda kumbara, toplumun her kesiminde önemsendi, kullanıldı ve yüceltildi. O dönemlerde kumbara demek İş Bankası demekse, Leylek; Yapı Kredi Bankası, Çiftçi; Ziraat Bankası, Dört Yapraklı Yonca da Garanti Bankası'nın alâmetifarikaları olmuşlardı...