"Reklamcılar"

A -
A +

Reklamcıların sevgili Ayşegül Molu'su geçenlerde ODTÜ'de hocaların hocası unvanlı Dr. Osman Ata Ataç'ın şubat ayında çıkardığı "Yöneterek yönetilerek yaşamak" adlı kitabının kapağına iliştirdiği bir notla bana ulaştırdı. Benim bu kitaba ilgi duyacağımı sezmiş! Cidden de doğru bir seziymiş ki öncelikle hoca "Yeşilköy"lü çıktı. Yeşilköy çok önemlidir, oranın havasını almış olanlar için. İstanbul'un niş bir sahil semtidir. Ertesi akşam Tankut (oğlum) ve ben Osman hocayla Yeşilköy sahilinde buluştuk. Kitabı üzerine sohbet ettik. Hoca uluslararası, lisans ve yüksek lisansı ODTÜ, doktorası North Carolina Üniversitesi'nden, sırasıyla Ohio, Massachusetts Üniversiteleri, Harvard Extension School ve Artur D. Little Academy. Sonrasında Birleşmiş Milletler'de Filipinler Asya Pasifik sorumlusu, İran'dan Batı Samoa'ya birçok ülkede işletme eğitimi veren kuruluşların ve kalkınma bankalarının geliştirilmesi konularında çalışıp, 2008'de kâr amacı gütmeyen kamu hizmeti veren örgütler için, konusunda bir ilk olan entegre TSIOS (Trade Support Institutions Operating System) sistemini geliştirmiş. 22 ülkede sayısız konferanslar verip, eğitim kitapları yazmış. Gelelim kitabın 338. sayfadaki 123'üncü konuya beni hemen çekti elbet "Reklamcılar"; "Kime ne söylenmesinin gerektiği, bir şirketin stratejisidir ve en üst kademe yönetiminin işidir. Bunun tasarlanmasını en iyi teklif verene ihale edemezsiniz. Ederseniz ve iş batarsa reklamcılarınızı suçlamayın. Batı'dan ithal ettiğimizi sandığımız bir işletmecilik konusu reklamcılık. İthal ettiğimizi sandığımız diyorum, çünkü ben reklamcılık konusunda ne Batı'dan ne Doğu'dan herhangi bir şey öğreneceğimiz kanısında değilim. Reklamcılık dünyanın en eski mesleklerindendir. New York Madison Avenue'de icat olmadı. Bin yıldır yapılan işleri aynen yapıyorlar. Mesela Amerika'da reklamcıların filmlerde oynattıkları adamlara, "actor" veya "actress" demediklerini "talent" dediklerini bile biliyorum. Reklam artık siyasette, dinde, hastane, pastane her yerde. Yıl 1987'de bir kongreye gittim. ABD'de Reklam şirketleri kendilerini tanıtıyorlardı. Şirketlerden birinin temsilcisi kalktı yaptıkları bir sigara kampanyasını anlattı. Nefis konuşuyor. Eskilerin 'belagati kuvvetli' dediklerinden. İyi bir hatip. İyi konuşuyor ama ben hayret ve haşyetle dinledim adamı. Yarım saatlik konuşmasında Freud'u bir güzel anlattı, bir kere Freud adını veya Freud'dan kalan terminoloji kullanmadı. Yahu! Freud dün doğmadı ki! Bilmem kaç kişi Freud dinlediklerini anladı. İyi reklam üç konuda iyidir. İlk önce kiminle konuştuğu bellidir. İkinci olarak ne istediğini açık söyler. Son olarak da istediğinin neden yapılması gerektiğine ikna eder. Reklamcılar, işletmeler bu konuda ısrarlı olmadıkları sürece 'güzel, enteresan, komik, akılda kalan' sloganların yaratıldığı yerler olmakta devam ederler. Niye etmesinler?"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.