"Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüce asalet ona tabiatın hediyesidir." Pierre Loti Beş asır öncesiyle avunup kendimizi asker millet diye gaza getirmişiz. Hâlbuki birçok Avrupalı ulus kadar savaşmışlığımız yok yakın tarihe şöyle bir baktığımızda. Uzun yıllar barış ve hoşgörü hakim olmuş ama sert görünmekten hoşlanmışız. Bu militer dolduruş dünyada Ermenileri, Kürtleri kıran, Kıbrıs'ı işgal eden barbar Türk algısını yerleştirmeye katkıda bulunmuş. Haklı olarak bozulmuşuz ve benim benden başka dostum yok diyerek içimize kapanmışız. Uluslararası platformda oluşturulan bu olumsuz algıya hiç kreatif iletişim çözümleri aramayıp bu dışlanmışlığı siyasete çeken politikacıları destekleyip bunu besleyen komplolara da hoşgörü göstermişiz. Memleketin aydınları yine "iletişimin gücü"ne kanıp batılı film senaryolarına inanıp kendi halkını göz ardı etmeye devam etmiş. Bizler büyük bir tarihin mirasçısı, dünyanın en büyük kültürlerinden birisini oluşturmuş, bu dünyada başarılı olmak için yeterli beceri ve çalışkanlığa sahip, iyi niyetli, sıcak, yardımsever, insancıl bir toplumuz. Gündelik yaşamda bizi modernleşme yolunda karamsarlığa iten sorunların çoğu köylülüğümüzden. Osmanlıda son dönemlerde şehirli olan gayrimüslimler mübadeleyle ayrılınca köylü bir toplum kalmış. İşte tam bu noktada Atatürk baştan aşağı hızlı bir şehirleşme ve devlet çıkışlı sanayileşme hamlesini başlatmıştır. Daha sonra Demokrat Parti bu hamleyi geliştırmeye öncelik verse de dünyaya göre geç başlayan bu süreç haliyle istenilen tam neticeyi verememiştir. Tüm bunlara rağmen 88 yıllık cumhuriyetin tümüne bakıldığında başarılı bir projedir. 1950 ile başlayan çok partili dönemde köyden şehre rey göçü kentleri büyük köylere dönüştürmüştür. Aslında bu göçler dünyada hep görülür ancak makul bir hızda olursa bu göçler hazmedilebilir. Ne yazık ki bizde bu süreç hızlı yaşandığından kent kendi değerlerini koruyamamaktadır, işte hassas olan nokta da burada. Geçen haftaki yazımın devamı olan bu yazımda, Güven Borça'nın "Başka Akmerkez Yok" kitabından esinlendim. Toplumda sosyal sorumluluk ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak iletişim çalışmalarının ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.