Bir yıl sonra, Türkiye'den gönderilen öğrenci müfettişi tahsisatını keser ve ülkeye dönmesi için, kendisine yol harçlığı verilir. Son bir ümitle, o parayı da son kuruşuna kadar kumara kaptırır ve beş parasız olarak kendini Paris sokaklarında bulur. O günkü halini kendi ağzından dinleyelim: "Pırıl pırıl bir cadde.. Paris kaynıyor. O genç şair, şehrin kapkara çatıları, esrarlı bacaları ve her an göz kırpan ışıkları altında, kaybolmuş bir çocuk gibi kimsesiz ve on parasız. Ve, 'Işık Beldesi' olarak anılan Paris'te, hiçbir yerden hiçbir ümit kıvılcımı göstermez bir karanlıkta." Başı, yere-kaldırımlara mıhlı; yalnızlığı, kâinat çapındaki yalnızlığı, tüm zerreleriyle yaşayarak ve "kaldırımlar"ın yakıcı havasını soluyarak oteline gitti. Aynanın karşısına geçip, simsiyah tırnaklarıyla yanaklarını kanatırcasına tarayarak ağlamaya başladı ve; "Allah'ım! Beni kendi kendimden kurtar!" diye yakardı. İstanbul'a döner; ilk şiir kitabı "Örümcek Ağı"nı 1925'te yayımlar. Şiirleri ve yaşantısıyla dikkatleri üzerine çeken N. Fazıl, kısa sürede Bab-ı ali çevrelerinin vazgeçilmezi halini alır; orijinal fikirleri ve deha çapındaki zekâsıyla muhataplarını silindir gibi ezip geçer. Necip Fazıl'ın o günkü halini en iyi anlayanlardan birisi, yakın dostu Ahmet Hamdi Tanpınar'dır: "Birkaç defa düşündüm; her hayat davetinin önünde, yelesi taze ve keskin bir bahar kokusuyla kabarmış bir küheylan gibi, burun delikleri açılıp kapanarak şahlanan bu genç adam, kendini şiirin dar nizamına sokmamış olsaydı, acaba ne olurdu? Belki zaferini terennüm eden tunç boruların akislerini, ufkun dört köşesinden üstümüze bir altın yağmuru halinde yağdıran bir kahraman, belki köksüz bir adam, belki de daha büyük bir ihtimalle sadece bir deli.." "Bohem"liğin zirvesini yaşarken (24 yaşında) 1928 yılında, ikinci şiir kitabı olan "Kaldırımlar"ı yayınlar. Bu kitapla birlikte şiiri de zirve yaptı; başta edebiyat muhitleri olmak üzere, etrafında oluşan takdir hâlesi onu "Kaldırımlar Şairi" olarak anıyordu. Yalnızlığını yenmek, tutulduğu illetten kurtulmak için birkaç kez memuriyeti (yabancı ve yerli bankalarda muhasebecilik ve teftiş elemanı) ve o memuriyetle birlikte Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde ikameti denedi. Herkes bir şeyini veya bir şeylerini kaybeder; lakin, Necip Fazıl'ın kaybettiği ise, madde ve manasıyla bütün bir kâinattı. Yoksa; kumarı zaten kaybetmek için oynuyordu! Kendi tabiriyle; ve işte, yeri geldi: ----- "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum, Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Başını bir gayeye satmış kahraman gibi, Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi, Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!"