'Çile' şairi, yeni ve çileli bir hayatın eşiğindeydi artık. Muhsin Ertuğrul'un isteği üzerine ilk tiyatro eseri olan 'Tohum'u yazdı. Hemen akabinde yazdığı 'Bir Adam Yaratmak' adlı piyes, yine Muhsin Ertuğrul tarafından İst. Şehir Tiyatrolarında sahnelendi. Hemen her kesim tarafından müthiş ilgi gören eser; yazarını takdir ve iltifat yağmuruna tutturdu. Haber Gazetesi'ne, kısa bir süre sonra da Son Telgraf Gazetesine girdi. Köşe yazılarındaki isabetli teşhis, tespit ve tahminleriyle herkesi hayrette bırakıyor ve onlara; 'bu adam ne dese çıkıyor!' dedirtiyordu. Ankara Devlet Yüksek Konservatuarı Batı Edebiyatı bölümünde, daha sonra da, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Mimari kısmında ve Robert Kolejin son sınıflarında edebiyat hocalığı yaptı. 1941'de Fatma Neslihan Hanımefendi ile evlendi. Necip Fazıl'ın izdivacını duyan Faruk Nafiz, kendisine: 'Senin gibi bir ejderhayı zapt edebilmek için ne gibi bir melek olabilmelidir?' demişti. Abdülhakîm Efendi Hazretlerinin kalpleri delen ve vücut kimyalarını değiştiren nazarlarına mazhar olup Hakk'a teslim olan Necip Fazıl, yıllar yılı içinde biriktirdiği ve bir türlü dindiremediği fırtınaları; 'Büyük Doğu' ile meydan yerine çekecek ve en gür seda ile haykırışlarına devam edecektir. Muarızları, önce hayretten küçük dillerini yutacak ve sonra da; 'bir mısraı millete şeref verecek düzeyde' dedikleri Necip Fazıl için; 'sanatına yazık etti' ve 'sabık şair' diyeceklerdir. 40'lı yıllar; 2. Dünya Savaşı dünyayı kasıp kavururken; savaşa girmemesine rağmen Türkiye'de hayat savaştan beterdir. Küfür ve irtidat, tüm şubeleriyle Türk insanının ufkunu tutmuş; resmî ağızlar, mevkutelere (medyaya) gönderdikleri tebligatta; 'Allah'tan ve ahlaktan bahsetmek yasaktır!' denilecektir. Küfrün karşısına, olanca haşmet ve şiddetiyle dikilecek ve hakkı en gür seda ile haykırıp; 'Büyük Doğu'nun kapağına: 'Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez!' düsturunu yazacak kişi, Necip Fazıl'dan başkası olmayacaktır. Kılıçlar çekilmiştir; bir yanda, küfür ve irtidadın her şubesini temsilen -ki Üstad'ın tabiriyle- 'buzdağı-cumudiye', diğer yanda ise tek başına mücadele bayrağını, en zirve burcunda dalgalandıran Necip Fazıl Kısakürek. Öyle ki; çıkan her 'Büyük Doğu' nüshası, küfrün karanlıkları üzerine şimşek gibi çakıyor ve âdeta atom bombası tesiri icra ediyordu! Seneler senesi küfrün karanlığında bırakılan ve Hakk'a ve hakikate susamış Türk insanı, matbaanın kapısında sabırsızlıkla bekliyor ve çıkan mecmualara hayat iksiri gibi sarılıyordu. Zifiri karanlıkta çakan bu kıvılcım, devrimbaz kodamanlar tarafından derhal söndürülmek istenmiş ve bizzat Maarif Nazırı tarafından, Necip Fazıl'a üniversitedeki işinden el çektirilmek istenmiştir. Bunun üzerine Necip Fazıl: "Elli kişilik bir sınıftansa, bütün vatana hitap edici kürsüyü, yani 'Büyük Doğu'yu tercih ettiğini" ihtaren bildirip istifa edecektir...