12 Martlar...

A -
A +

12 Mart 1971 yılında demokrasimiz, askerler tarafından bir kez daha biçildi. Bundan, takriben on sene önce de (1960), milletin iktidarı, silah gücüyle alaşağı edilmiş ve milletin seçtiği bir başbakan ve iki bakan darağacında sallandırılmıştır. Milletin bağrından çıkmış her kademedeki Demokrat Partililere akla hayale gelmedik baskı, zulüm ve işkenceler reva görülmüştür. Demokrasimizin az gelişmişliğinden veya hiç gelişememiş olmasından yakınır dururuz. Bunun müsebbipleri olarak da, haksız yere siyasetçileri suçlarız. Bunu da resmî öğreti doğrultusunda, okullarımızda çocuklarımıza ders olarak okuturuz! Merhum Özal olmasaydı, haksız yere ve bir hukuk cinayeti sonucu asmış olduğumuz devlet ve siyaset adamlarımızın alaşağı edildiği günü de; bayram olarak kutlamaya devam edecektik! Gerçekte, bu ayıp ötesi ayıp da bize yetmişti ama... 1971 senesi, Süleyman Demirel'in AP'sinin tek başına iktidar olduğu ikinci dönemi idi. Öyle ki, 1969 seçimlerinde AP, yüzde 52 oy alarak iktidara gelmişti. 12 Martta askerlerin, 12 Eylüldeki gibi sudan bahaneleri bile yoktu. Buna rağmen, meşru iktidar alaşağı edildi. Diğer bir ifade ile; 'rodeocu' Demirel'e bile tahammül edilmediyse, bu ülkede demokrasi nasıl yerleşip yeşerebilecekti? Süleyman Demirel'e, 'yedi kere gelip, altı kere gidişinin' ve her seferinde de şapkasını alıp götürmesinin sebebi sorulduğunda şu cevabı veriyor: 'Türkiye'de iktidarları zorla uzaklaştıran ordudur. Türkiye'nin de bir tek ordusu vardır. Asker gelmiş, sana çekil diyor! Benim başka bir ordum mu var ki karşı koyabileyim?!. O halde çekilmekten başka ne yapabilirdim? Çekilirken de, şapkamı neden bırakacakmışım ki?!.' Siz, siyaseti biçer, siyasetçiyi yasaklar ve demokrasiyi iki de bir tu-kaka ederseniz; bugünlerden değil şikayetçi olmak, bu günlere eriştiğinize şükretmelisiniz! Bugün, siyasetçiler var ve bunlar, şu veya bu şekilde siyaset yapabiliyorlarsa öpüp başımıza koymalıyız! Demokrasi ile idare edileceksek, yani demokrasi yönetimi meşru ise; o halde, yine Süleyman Demirel'ce söyleyelim: 'Meşruiyet içerisinde çare tükenmez.' Çare aranıyorsa, demokrasinin içinde.. Bakınız; meydanlar rengarenk, cıvıl cıvıl.. Evet, çare sandıktır, süngü değil!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.