Şu hususu hemen vurgulamalıyız ki, sayın Rauf Denktaş hiç hak etmediği bir tepkiyle karşı karşıyadır. Üstelik, maruz kaldığı bu tepki dışarıdan değil; kendi halkından, Kıbrıslılardan gelmektedir. Aleyhte yapılan mitinglere dikkat edin; çoğunluğun gençlerden oluştuğunu görürsünüz. Burada; kafamızı iki elimizin arasına alıp derin derin düşünmeli ve kendimize şu suali derhal sormalıyız: Bu gençleri biz nasıl eğittik ki, kendi yönetimine karşı çıkıyor ve daha dün kendisine ölümlerden ölüm beğendiren Rum'un safında yer alıyorlar?! Bizdeki enteller, KKTC Anayasası'nı -ki, onu Prof. Dr. Mümtaz Soysal hazırlamıştır- Türkiye'deki Anayasa'dan daha modern, daha ilerici ve daha çağdaş bulmaktalar. Neden, biliyor musunuz? KKTC Anayasası'nda bizdeki gibi; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi zorunlu dersler arasında değildir de ondan! Dolayısıyla, KKTC'de Türk çocukları dinlerinden habersiz yetiştirilmekte ve bu durum, çağdaşlığın ve ilericiliğin gereği addedilmektedir! Bu çağdaşlığın ve ilericiliğin hangi boyutlara eriştiğini hep birlikte gördük. Ömrünü Kıbrıs davasına adamış Milli bir kahramana 'hain' diyecek kadar sorumsuz ve o nispette milli şuurdan uzak avare bir gençlik!.. Zavallı Denktaş! Meğerse bir ömür boyu, Firavun'un ehramına taş taşımış da; bu yaptığı işten habersizmiş! Madalyonun nedense hep tek yüzüne bakılıyor ve sayın Denktaş devamlı surette uzlaşmacı olmayan bir tavır içinde görülüyor. Madalyonun öbür yüzünde Rum Lideri Klerides var; onca müzakereler süresince, acaba bir adım atmış mıdır? Neden, karşı tarafın bu uzlaşmaz tutumu görmezlikten geliniyor? Sayın Denktaş, gecesini gündüzüne katarak; ilerlemiş bu yaşına rağmen niçin uğraşıyor? Bütün arzusu ve isteği KKTC halkının müreffeh geleceği değil midir? Hatırlayınız; BM'nin New York'taki merkezinde, taraflar arasında yapılan müzakereler kesilmişti. Aradan aylar geçti; Rauf Denktaş'ın tek taraflı olarak ısrarları neticesinde görüşmelere yeniden başlanabildi. Rum tarafı, zaten bütün dünyaca tanınıyor; kendinden emin! Hele; uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayarak; AB'nin Rum kesimini Birliğe alması ile birlikte Rumlar, son derece rahatlamış ve taviz vermez bir tutum içindeler. Zorda olan ve köşeye sıkıştırılan sayın Denktaş'tır. Bütün bu zorluklar yetmezmiş gibi, KKTC içinde ard arda yapılan mitinglerle sayın Denktaş'ın kolu kanadı büsbütün kırılmıştır! Çünkü, güvendiği dağlara kar yağmıştır. Bu moralsizlikle, müzakere masasında güçlü olamamakta ve asıl güç olarak hesap ettiği kendi milletinden sille yemektedir! Halbuki onun niyeti; müzakere masasında halledemediklerini kendi halkının oyuna sunup, oradan alacağı güçle yeniden masaya oturmaktı! Hemen herkes, diline 28 Şubat'ı dolamış; o zamana kadar, Annan Planı üzerinde mutlaka anlaşma yapmamızı istiyor. Senelerce halledilemeyen, son derece girift ve çetrefilli bir mesele iki ay içinde bir sonuca bağlansın isteniyor! Aynı zihniyet; Aralık ayında da, önümüze saatleri koyarak anlaşın demiyor muydu?! Olmayınca, 28 Şubat'a kadar anlaşın dediler!. 28 Şubat dünyanın sonu değil! Eğer, taraflar makul bir çizgiye gelebilirse ne ala! Aksi halde, Rum tarafının AB'ye kesin giriş tarihi olan 2004 senesine kadar vaktimiz var. Kimse, kendi kendisine gelin-güvey olmasın! İşin traji komik tarafına bakın ki, sayın Denktaş'ın elini zayıflatan Rum tarafından ziyade kendi gençliğidir! Hukukçularımızın ve maarifçilerimizin kulakları çınlıyordur herhalde!