AB sürecinde Türkiye en önemli kilometre taşını 17 Aralık 2004'te geçmişti. Orada alınan kararla; ön şartsız olarak 3 Ekim'de müzakerelere başlayacağız. Aradan geçen dokuz ay içinde; müzakereleri başlatmamaya yönelik içeriden ve dışarıdan çeşitli baskılara maruz kaldık. Dışarının baskılarını ve taviz koparma çabalarını bir dereceye kadar anlamak mümkün ama; ya bizim şu içeridekilere ne oluyor? Neden hop oturup hop kalkıyorlar? Hiç ummadıkları muhafazakar bir iktidar, bu süreci başarıyla götürünce belli ki, bunları hafakanlar bastı! Ne yapacaklarını şaşırdılar! En sağından en soluna kadar; zahiren birbirlerine düşman görülenler bile el birliği ile karşı harekat başlattılar. Hükümeti yıpratmak için akla hayale gelmedik hile ve desiselere baş vuruyorlar. Bunların sağcılarına da solcularına da dikkat edin; bütün bunları Atatürkçülük adına yaptıklarını söylüyorlar. Halbuki, bu ülkede Atatürk'ün idealinin Batı ve Batı normları olduğunu bilmeyenimiz var mı? Bunların zoru ne Bu tiplerin işleri şimdiye kadar kolaydı ama, bundan böyle kazın ayağı hiç de öyle değil! Şimdiye kadar yaptıkları; yine Atatürkçülüğü kalkan olarak kullanarak iktidarların üzerine gitmek, onları yıpratmak ve asla muktedir kılmamaktı. Malum; o vakitler, gerekçeleri hep din etrafında oluşturulur, böylece yandaş bulmakta zorluk çekmezlerdi. Peki, bunların zoru ne olsa gerektir; acaba? Özelleştirmede; dünya üzerinde demokrasi ile idare edilmesine rağmen yegane komünist ülke kalan Türkiye'mizde neden bunlar; ülke satılıyor diye yeri gökü inletiyorlar? Nedir, bunların böylesine yabancı sermaye düşmanlığı? Sahi, dertleri nedir bunların? Bunlar, gerçekten millet ve memleket sevdalısı mı ki, böylesine üzerine titrer görünüyorlar? Bize göre; bütün bunların sebebi iki şeydir. Birincisi, AB'ye girildiği takdirde, yahut giremesek de müzakereler başlayınca; dosyalar açıldıkça bu zevatın ayaklarının altındaki dünya kaymış olacak! Yani, ayakta duramayacaklar! Korkularının sebebi Varın, siz hesap edin; neyin üzerinde olduklarını! Öyle millete rağmen demokrasi olmaz. Millete tepeden dayatmalarla ve bir avuç azınlığın, gemi azıya almış azıtmaları ile hiç olmaz! Bu aklı evvel zevat, nâ hak yere eline geçirmiş olduğu fırsat ve imkanı, yetmiş milyonun ensesinde boza pişirerek gününü gün etmeye alışmış! İddiaları da, milleti iç ve dış tehdit ve tehlikelerden koruyor gözükmeleri... Asıl söyler misiniz; sizin tehdit ve tehlikelerinizden bu milleti kim koruyacaktır?! O vakit, hukukun üstünlüğü prensibi, tıpkı Avrupa'daki gibi işleyecek ve bunlar milletle aynı hizaya gelecekler. Yani kanun, nizam önünde eşit olacaklar! Korkularının birinci sebebi bu! İkincisi ise; AB sürecinde müzakereler başlayınca, açılan her dosyada bunların foyaları meydana çıkacak! Çünkü, orada millet lehine alınacak her karar, çıkarılacak her kanunla birlikte bunların ipliği pazara çıkacak! Mesela; bizdeki bürokrası niye direniyor zannediyorsunuz? Komünist Rusya'daki Polit Büro üyeleri gibi, bütün köşe başlarını tutmuş; kışın dairede hakim, yazın denizin kenarında bedava keyif çatmalar varken; üzerlerindeki kalın yorganın çekilmesini isterler mi? Üstelik, çekildikçe bütün iğrençlikleri meydan yerine saçılıp rezil ve rüsvay olacaklar! İşte bu iki sebepten dolayı, bu zevat asla AB'yi istemez.