İnanın, sevgili okuyucularım; dünya üzerinde örneğimiz yok. Tahsil veya tahsilsizlik kademesi ne olursa olsun, herkes siyasetle oturup siyasetle kalkıyor. Hemen herkes kendi işiyle ilgilenir gibi yapıp, asıl performansını siyasi konularda sergiliyor! Köy kahvehanelerinden, şehirlerdeki cami yanlarındaki çay ocaklarına varıncaya değin; nerede bir insan kümesi varsa, hepsinin ağzında siyaset... Toplumun aynası konumundaki medyaya (gazete, radyo ve televizyon) bakın; ekranlardan ve sayfalardan siyaset fışkırıyor! Ülkenin Başbakanı da, bu durumu yakından bildiği için; 'gündemi ben belirlemezsem ve başta medya olmak üzere insanları, belirlenen gündemle meşgul etmezsem, bu ülkede başbakanlık yapamam' dedi! Hatırlayın; Başbakan Erdoğan rahatsızlanıp, bir aya yakın bir süre gözlerden ırak kalınca ülkemizde hayat âdeta donmuştu! Ekranlarda söylenenler tat vermiyor, gazetelerin yazdıkları zevk vermiyordu. Bunun sebebi; toplumca siyasetin paçalarımızdan sızmakta olmasıdır. Bu hâl yalnızca bugünün meselesi değildir. Dünün başbakanları Turgut Özal da, Süleyman Demirel de böyleydi. Gazeteciler ne zaman, yanlarına gitse; 'manşet'le dönerlerdi. Herkes (bilen, bilmeyen, sorumlu, sorumsuz, yetkili, yetkisiz vb.) devamlı olarak konuşunca; tabir caizse, laf yalama oluyor ve tesir icra etmekten çok uzakta kalıyor. Bu hâlin en kötü yansıması da nedir biliyor musunuz? Çok çok önemli, hayati önemi haiz konular da konuşulunca; sade suya tirit cinsinden diğer lakırtılar gibi, bunlar da güme gidiyor! Önemli konuların algılanamamasının sonuçlarını da, varın siz hesap edin sevgili okuyucularım! Bunca konuşma ve herkesin kendi asli işlerinin dışında siyasetle ilgilenmesinin asıl sebebi; devlet ve millet hayatımızın tayin ve tespitinde ana unsuru teşkil eden anayasanın oluşturulmasında ilk düğmenin yanlış iliklenmesidir! Onu takip eden diğer düğmeler de; ister istemez yanlış iliklenmiş olmalarından dolayı; hemen hiçbir şey yerli yerinde olmayıp âdeta havada uçuşmaktadır! Bunun sonucunda da, sorunlar, çığ gibi büyüyerek devleşti ve karşımıza dikildi! Yani, demem o ki, yılanın başı, hiçbir zaman küçükken ezilmedi, ezilemedi! Batı'da; anayasalar toplumlarının ihtiyaçlarına göre şekillendiğinden; tüm kurum ve kuruluşlar yerli yerindedir. Herkes işinde gücünde olup; siyasetle oturup siyasetle kalkmıyor. Oralarda laf yalama olmuyor; siyasetçi de, medya da laf edince, tesirli oluyor. Bu kafayla; özlemini çektiğini iddia ettiğimiz Batı standartlarında bir anayasa yapıp, sorunlarımıza eğilebilmemiz ve tabii bütün bunların sonucunda, huzurlu ve dingin bir hayat sürebilmemiz için, daha 40 fırın ekmek yememiz lazım!