AB, Kıbrıs'ı öne süremez

A -
A +

> New York Başbakan Tayyip Erdoğan, BM Bin Yıl Zirvesi vesilesi ile geldiği New York'ta temaslarını yoğun bir şekilde sürdürüyor. Öyle ki, sabahın erken saatlerinden başlayıp gece yarısını geçen bu süratli tempoyu biz gazeteciler olarak takipte güçlük çekmekteyiz. İki ülke arasındaki yedi saatlik zaman farkı ve on iki saate yaklaşan uçak yolculuğu, insanı yorgun düşürüyor. Yorgunluk belirtisi göstermeyen tek kişi var; o da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan... Başbakan girdiği her toplantıda, yaptığı her temasta Türkiye'yi, Türkiye'nin meselelerini anlatıyor. Şahsî gözlemlerime göre; AK Parti hükümetinin bir eksiği var; yaptıkları icraatları, Türk kamuoyuna yeterince anlatamıyorlar. Çoğu kez de yanlış anlaşılıyorlar. Meselâ; şu Kıbrıs konusunda; "Kıbrıs'ı satıyorlar!" gibi çok haksız bir eleştiriye muhataplar. Halbuki, AK Parti iktidarının Kıbrıs konusunda gerçekleştirdiği olumlu, yapıcı ve çözüme yönelik bu politikayı, şimdiye kadar hiçbir iktidar gösterememiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Yönetiminin, Türkiye'nin desteğiyle; çözümden yana tavır alması ve referanduma "evet" demesiyle birlikte, herşeyden evvel Kıbrıs konusu, her uluslararası toplantıda önümüze getirilmekten çıkmıştır. Ne AB, ülkelerinin ve ne de dünyanın diğer ülkelerinin Kıbrıs konusunda bize birşey söylemeye ve hele yeni şeyleri dikte etmeye imkan ve ihtimalleri kalmamıştır. AB suçüstü yakalandı AK Parti iktidarı, Kıbrıs'a dönük çözüme yönelik adım atmakta, başta AB ülkelerini apansız ve suçüstü yakalamıştır. Nitekim AB, işleyişine ters bir kararla, sınır problemleri çözümlenmemiş bir ülkeyi birliğe dahil etmiştir. Buna rağmen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Annan Planı'na hayır demiştir. Bu durum, Kuzey'in ve Türkiye'nin eline büyük bir koz vermiştir. Böylece, Türkiye rahatlamış; her uluslararası toplantıda KKTC, önüne getirilmekten kurtulmuştur. Şimdiye kadar Türkiye'nin, her daim hırpalandığı bu konuda; bundan böyle Türkiye ve KKTC hırpalayan taraf konumuna gelmiştir. Artık, rahatlıkla; her platformda Kıbrıs tezimizi, göğsümüzü gere gere ortaya koyabiliyor ve 1974 yılından beri; ambargo altında inletilen KKTC'den "İzolasyonların kaldırılmasını" isteyebiliyoruz! Düne kadar, böyle bir şansımız var mıydı? Bu durum, yani "KKTC için izolasyonların kadırılması" zimnen Kuzey'in tanınması manasına gelir. Bu olmadığı takdirde de ne KKTC'nin ve ne de Türkiye'nin yapabileceği hiçbir şeyin olmadığı ve olamıyacağı bütün dünyaya haykırılmıştır. Düne kadar böyle bir talepte bulunamadığımız gibi; bulunsak da muhatap bulabiliyor muyduk? Neymiş efendim: AB, haksız yere Güney kesimini birliğe dahil etmiş de hükümet buna mani olamamış! Muhalefet aymazlığı Halbuki, AB'nin bu kararı, bu eleştiriyi getirenlerin iktidarı döneminde alınmıştı. O vakit, kendileri neyi yapabildiler ki? Türkiye'nin millî meselelerini bu denli aymazlıklarla iç politikaya alet etmek ve tabir caizse belden aşağı vurmak, dünyada sadece bizim muhalefetimize arız olan bir hastalıktır. Kıbrıs'ı kimse satamaz. Kıbrıs yerinde duruyor. Başbakan Tayyip Erdoğan açık seçik şekilde beyan ediyor: "Bundan böyle Kıbrıs konusunda bizim yapabileceğimiz birşey kalmamıştır. Bu şekliyle bizim Güney'i tanımamız asla söz konusu olamaz. AB, bunu bize diretemez. AB'ye giriş kriterleri bellidir. İlgili, ilgisiz konuları Türkiye'nin önüne getirmek uluslararası diplomasi ahlakına sığmaz. Bu, çok çirkin bir yaklaşım olur. Birbirine çalım atarak bir yere varılmaz. AB ülkeleri, kendi aralarında hangi şartları aradılarsa bizde de o şartları aramak durumundadırlar..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.