B ülkeleri, Türkiye'ye tarih verme konusunda kerhen evet diyecekler ama; görünen o ki, birliğe resmen dahil olmamız daha uzun yıllar alacağa benziyor! Buna sebep yalnızca Avrupa ülkelerindeki, özellikle Hıristiyan demokratların "istemezük" tavırları değildir. Bir kısım sosyal demokratlar da, Türkiye'nin; Kopenhag Kriterlerini hiçbir zaman yerine getireceğini zannetmiyorlardı. Yüzümüze karşı evet deyip; Türkiye'yi AB içinde görmek istediklerini belirtenler, esas itibariyle ülkemizdeki siyasi dağınıklıktan medet umuyorlardı. Siyasî istikrarın bir türlü temin edilemediği Türkiye'deki koalisyonlarla, bu işin üstesinden gelinemeyeceği aşikârdı. Nitekim, yetmişli yılların sonunda; Ecevit'in Başbakanlığı döneminde önümüze gelen fırsat itilmişti. Avrupalıların hesap edemedikleri; Turgut Özal gibi bir liderin gelip AB sürecini yeniden başlatması ve Tayyip Erdoğan'ın da aynı yoldan dev adımlarla ilerlemesidir. Ne diyeceklerini şaşırdılar! Tayyip Erdoğan hiç beklenmedik şekilde; kararlı ve emin adımlarla, Kopenhag Kriterlerine paralel düzenlemeleri yapınca; Türkiye hakkında art niyetli olan Avrupalılar cascavlak ortada kaldılar. Ne diyeceklerini şaşırdılar. Zira, hiç ummadıkları bir şeyle karşı karşıya kalmışlardı. Avrupalıların bu şaşkın halini, açık ve seçik şekilde Prodi (Avrupa Komisyonu Başkanı) şu sözlerle dile getirdi: "... Türk yetkililerle bir araya geldiklerinde Türkiye'yi AB'ye üye olacak diyorlar. Brüksel'e döndükleri zaman tamamen değişerek 'Türkiye konusunda acele etmeyin, yavaş gidin' telkininde bulunuyorlar..." Halbuki, bu coğrafyada; halkı Müslüman olan, demokrasi ile idare edilen tek bir laik ülke var o da Türkiye'dir. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın defaatle vurguladığı gibi; "... Şimdi imtihan sırası Avrupalıdadır. AB'nin ne kulübü olduğunu hep birlikte göreceğiz! Hepsinden önemlisi, Avrupalıların alacakları bu kararla; kültürler arası diyaloğa ve uzlaşmaya mı yoksa çatışmaya mı zemin hazırlanacak belli olacak!.." Ne hazin bir tecellidir ki, tıpkı bu bir kısım Avrupalılar gibi; Türkiye'nin içinde de "statüko"dan yana olan bir kısım etkili ve yetkili insanlarımız da aynı şekilde düşünüyor ve Türkiye'nin AB'ye girmesini bir türlü kabullenemiyor. Çanlarına ot tıkanacak!.. İçimizdekilerle dışımızdakilerin ortak yanları; Türk milletine refahı ve insan hak ve hürriyetlerini çok görmeleridir. Bunlara göre; Türk milleti henüz demokratik olgunluğa erişmemiştir!.. Dolayısıyla dünyanın birinci sınıf insanı olmayı ve bu insanın kazanımlarını henüz hak etmemiştir! Bu "statükocu" zihniyetin ve bunun mümessillerinin tuzları kurudur. Zira bugüne dek sistemden, sistemin karanlığından beslenmişler; demokratikleşme, şeffaflaşma ve insan hak ve hürriyetlerine milletçe kavuşma ile birlikte kendi çanlarına ot tıkanacağını çok iyi biliyorlar! Bundan dolayı AB'ye karşı çıkıyorlar. Dikkat edilirse, bunlardan her birisi kendi meşrebine uygun mazeretleri ileri sürerek milleti aldatmaya çalışır. Kimileri, AB bir Hıristiyan kulübüdür, oraya girilince Hıristiyanlaşacağımızı ileri sürer... Kimileri milletçe Avrupa'nın içinde eriyip yok olacağımız iddialarını dile getirir... Bir kısımları da, bağımsızlığımızın elden gideceğinden dem vurur! Halbuki biraz dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki, AB'ye giren ülkeler ne kendi milli kimliklerinden ve ne de dinlerinden hiç bir şey kaybetmiyorlar. Bilakis, bu durumlarını daha rahat ifade edip yaşıyabiliyorlar. Bu bir kısım içeridikelere en güzel cevabı AK Parti iktidarı ve Meclis, çıkartmakta olduğu kanunlarla veriyor! Şimdi sıra; bir kısım dışarıdakilere de aynı cevabı verdirtmekte! Bunun şartı da; çıkarılan bu kanunları derhal tatbikat mevkiine koymaktır.