Defaatle işaret ettiğimiz üzere Türkiye, çetin bir coğrafyada bulunmaktadır. Tarih boyu bu coğrafyada ancak güçlü devletler yaşayabilmiş; güçsüzler tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. "Yeni Dünya Düzeni"nde; dünyanın en netameli bölgesi konumunda bulunan Orta Doğu, "Büyük Orta Doğu" olarak (Fas'tan Afganistan'a) yeniden şekillenmektedir. İsrail'in dışında bütün bölge İslam coğrafyası olup, bunlardan yalnızca Türkiye demokratik sistemle idare edilmektedir. Türkiye, ayrıca; bölgeye yeni şekil vermek arzusundaki ABD'nin muttefikidir. Türkiye ile ABD, bu bölgede adeta birbirinin "tamamlayıcı unsurları" gibidir. Ne ABD, Türkiye'siz ve ne de Türkiye ABD'siz yapabilir! Geçen kısa dönem içinde; elli senelik dost ve müttefikliğe yakışmayan iki önemli hadise gelişti. Bunlardan birincisi; TBMM'deki "tezkere" olayıdır ki, bunun sonucunda Türkiye "sözünde durmayan-güvenilmez dost!" durumuna indirgenmiştir! Zira ABD, kendilerine verilen "söz"lerin karşılığında, askerlerini gemilere bindirmiş, Doğu Akdeniz'de günlerce beklettirilmiş ve neticede; yalnız bırakılarak gerisin geri gitmek zorunda kalmışlardır. Türkiye maceralar peşinde olamaz! Bu hadiseden daha vahimi ise, Süleymaniye'de Türk askerine "çuval giydirilmekle" yaşanmış ve bu iki dost ve müttefik ülkenin ilişkileri kırılma noktasına gelmiştir. Her iki olayda da taraflardan birisinin fevrî hareketi, telafisi imkansız sonuçlar doğurabilirdi! Neyse ki iki tarafın da akil adamları bütün bu olumsuz gelişmelere noktayı koymuş; bu denli olumsuzlukların daha da alevlenip gelişmesine fırsat vermemiştir. Türkiye, bu netameli coğrafyada bu saatten sonra yeni ve meçhul maceralar peşinde olamaz. Nitekim Türkiye'nin yönü ve stratejisi bellidir. Bu yön, Batı'ya medeniyete, demokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine yöneliktir. Başbakan Tayyip Erdoğan Kıbrıs barış sürecini Washington'da, ABD'nin desteğiyle başlatmıştır. BM nezdinde ve yine ABD'nin destek ve gayretleriyle sürdürülerek bugünlere geldik. Türkiye'nin iyi niyetli çabaları, ABD ve BM Genel Sekreteri'nin yoğun gayret ve destekleriyle semeresini verdi ve böylece ilk defa masada kazanan taraf olduk! Artık bütün dünya başkentleri, Türkiye'nin "çözümden" yana tavır aldığını biliyor. Dolayısıyla bundan böyle uluslararası hiçbir arenada Kıbrıs meselesi bir olumsuzluk olarak Türkiye'nin önüne gelmeyecek, gelemeyecektir. Şimdi top AB, BM ve hatta ABD'dedir. Bu ne cür'et! Bilindiği şekliyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Annan Planı'nın bu son şekline "hayır" demek eğilimindedir. Bu cür'eti de onlara; 1 Mayıs'ta üye olacakları AB vermektedir. AB, bu kararını gözden geçirip; Güney Kıbrıs'ın üyeliğini ertelerse veya erteleyebileceği ikazında bulunursa, Rumların da ayakları yere değer ve referandumda onlar da "evet" demek zorunda kalırlar. Aksi halde, sorunlar yumağı bir ülkeyi birliğe dahil etmiş olurlar ki, bu durum hem Türkiye-AB münasebetleri ve hem de Türk-Yunan ilişkileri açısından son derece sakıncalar doğurur. Bu durum ABD'nin de işine gelmez. Bundan dolayıdır ki, önümüzdeki bu kısa sürede beklenmedik hadiseler olabilir!