Bir kere her şeyden önce, şu hususun üstünü çizmekte fayda var; bulunduğumuz coğrafyada güçlü olmak zorundayız. Merhum Özal'ın da işaret ettiği gibi, AB'ye giden yol ince ve uzun... O nispette netameli yani, tuzaklarla dolu. Siz, gücünüz oranında bu güçlükleri aşabilirsiniz. AB'nin, dün olduğu kadar, bugün de bir sürü haklı ve haksız istek ve dayatmaları var. Eğer Türkiye, adam gibi adamlar tarafından temsil edilebilirse, bu ince ve uzun olan yol, kısa ve geniş yapılabilir. Bunun için de, evvel emirde; Türkiye'nin sözünü verip de altını imzaladığı, AB'nin haklı taleplerini bir an önce yerine getirmelidir. Bunu başarabilirsek; onlar amir biz memur konumundan kurtulur ve ikide bir önümüze sürülen, 'ev ödevi' zilletinden kurtulmuş oluruz! Malum; Avrupa bir değerler manzumesi... Zaten bu değerleri benimsediğimiz içindir ki, AB'ye girmek istiyoruz. Bir kısım entelektüelimiz, biz ağzımızla kuş tutsak; en üst düzeyde demokrasiyi gerçekleştirsek ve en kâmil manada insan hak ve hürriyetlerini hayata geçirsek de, bizi birliğin içine almayacaklar diyor. Varsın almasınlar; bunlar bizim ihtiyacımız ise, seneler senesi neden ayak sürüyoruz? Bu durum, böyle söyleyenleri haklı olsalar da, milletimiz nezdinde haksız çıkarıyor! Çünkü; o vakit siz bütün bunları, milletiniz bunlara layık olduğu için değil, AB istediği için; dolayısıyla kerhen yapıyorsunuz. Kerhen yapılan işin de ne kadar ve ne şekilde yapılacağı malum! Bu günün dünyasında, bu hali ne içeriye, ne de dışarıya yutturabilirsiniz! O halde; her kademedeki devlet ve siyaset adamlarımıza düşen görev, samimi olmalarıdır. Bunun da biricik yolu, milletle barışık olmaktır! Gerçekte millete hizmet için var olan devlet, millete tepeden bakarsa ve millete rağmen kararlar alıp tatbik mevkiine koyarsa; birbirine olması zaruri olan GÜVEN duygusu ortadan kalkıyor. Millet, yeri geliyor hükümetlerine güvenmiyor, değiştirebiliyor. Ama, devlet öyle değil; başka Türkiye olmadığına ve bu ülke insanının başka yerlere gitmesi söz konusu olmadığına göre; karşılıklı olarak millet devleti üzerine, devlet de milleti üzerine titremek zorundadır. Neden biz, Avrupa'nın çeşitli ülke ve şehirlerinde yapılan toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda adım atmak zorunda olalım? Yok Helsinki Senedi, yok Paris Şartı, yok Kopenhag Kriterleri, yok Leaken Zirvesi Sonuç Bildirgesi... Nerede bu ülkenin akil insanları? Avrupa'nın istediği, bizim için de kaçınılmaz olan istekleri; ilgililerce geniş bir katılımla neden Türkiye'nin herhangi bir yerinde ele alınmaz ve bir anayasa hüviyetinde orta yere konulup, onun etrafında çalışma yapılmaz? Önce, bu onursuz halden yani, onlar bizim hakkımızda karar alacak ve bizden talep edecek, biz de kuzu kuzu yerine getirmeye ve getirdikçe tekmil vermeye çalışacağız! Belki de, onların hakkımızdaki bu haklı taleplerini yerine getiremediğimiz için; ardından bir sürü haksız dayatmaları yapıyorlar! Daha açık bir ifadeyle, biz, bu halimizle onlara açık kapı bırakmıyor muyuz? Mademki AB ile eşit şartlarda müzakere istiyoruz; demokrasimizi, insan hak ve hürriyetlerimizi onlarla eşit hale getirelim ki, onlara söz söylemeye, derdimizi anlatmaya ve gerektiğinde onları terslemeye yüzümüz ve hakkımız olsun!