Hükümet, üniversitelere girişteki katsayı adaletsizliğine, kısmen de olsa son verecek düzenleme için düğmeye bastı. Bilindiği üzere; ülkemizin geçtiği 28 Şubat sürecinde bazı absürd kararlar alınmıştı. Alelacele alınan bu kararlar neticesinde; her sene bir milyona yakın mezun veren; teknik-sanat-meslek ve İmam-Hatip liseliler mağdur edilmekte idi. Daha açık ifadesiyle, orada asıl hedef İmam-Hatip lisesi mezunları iken, bunların narına diğer meslek lisesi mezunları da göz göre göre yakılmış oldu. Bu durum, düpedüz Anayasa'ya aykırıydı. Zira, "eğitimde fırsat eşitliği" ilkesi kökünden zedelenmişti. Belli ki, böyle bir karar alınırken akıllar tatile çıkmıştır! Manzaraya bakın; meslek lisesi mezunu bir genç, aynı mesleğin üniversitedeki devamını okuyamıyor! Bu öğrencilerin üniversitelere girişini engellemek için de "şeytanî" bir formül bulunmuş ve bunların katsayı oranları düşürülmüş. Yüzde sekize yüzde doksan iki Meseleyi bilerek anlamazlıktan gelen bir kısım art niyetliler, olayı İmam-Hatip liselilere inhisar ettirmektedirler. Oysa, İmam-Hatip liseliler, diğer meslek liselilerin yalnızca yüzde sekizini meydana getirmektedir. Art niyetli bu kişilerin gözlerinin nasıl karardığına bakın ki, yüzde doksan ikilik çoğunluğu görmüyor, onları da yüksek tahsilden ediyor! Bu durumda ne oldu? Meslek okullarına rağbet edilmez oldu ve bunlardaki öğrenci sayıları hızla düştü. Neredeyse kapanmakla karşı karşıya kalmışlardı. Öyle ya; istikbali ve yüksek öğrenim imkânı olmayan bu okullar elbette tercih edilmeyecekti. Nitekim öyle de oldu. Halbuki; bütün gelişmiş toplumlarda, eğitimin bel kemiğini meslek liseleri oluşturmaktadır. İmam-Hatip liseleri meselesine gelince; bu okullar birilerinin iddia ettiği gibi; kimsenin, hiçbir siyasî parti ve görüşün "arka bahçesi" değildir. Necmettin Erbakan'a atfedilen bu söz, dillere pelesenk edilip durmakta ve büyük bir camia haksız yere karalanmak istenmektedir. Bir kere şu husus kesinkes bilinmelidir ki, İmam-Hatip liselerine gönderilen çocukların yüzde doksan beşi, bu çocuklar İmam-Hatip olsun diye bu okullara gönderilmiyor. Yine bilindiği üzere; bu okullarda mevcut lise müfredatları aynıyla okutuluyor. Ayrıca, İslam dininin temel esasları öğretiliyor. Dolayısıyla veliler; benim çocuğum, hem lise bilgilerini alsın ve hem de dinini, diyanetini öğrensin diye bu okulları tercih ediyor. O halde korkulan nedir? Korkulan, bilgidir; bilginin fazlalığıdır. AB ülkelerine bakalım... Örnek aldığımız ve içine dahil olmak için yarıştığımız AB ülkelerine, oralardaki eğitime bir bakılsın bakalım. Oralardaki ilkokullarda bile din dersleri haftanın bir gününde kiliselerde tatbiki olarak yapılıyor. Yani, bizde din bilgisi yalnızca öğretim (nazarî) olarak yapılırken Batı'da eğitim (tatbikî) olarak da verilmektedir. Bu bir kısım art niyetli insanlar öldüklerinde getirildikleri camilerden, sağlıklarında neden bu kadar korkuyorlar? Bir yandan bilgi çağındayız diye övünüyoruz; öbür yandan bilginin fazlalığından ürküyoruz!