Başbakan bugünkü Grup Toplantısı'nda '4. Demokrasi Paketi'ni açıklayacak. Dört değil; kırk dört demokrasi paketi daha açıklasak bile; Batılı demokrasi standartlarına erişemeyiz! Zira biz; Batılılar gibi, demokrasiyi bedeller ödeyerek elde etmedik. Demokrasi bize; resmen ve alenen dayatıldı! Biz de mecburen kabul ettik.
Daha açık ifadesiyle; kabul ettik gözüktük. 1946'dan başlayan bu serüvenle; kelimenin tam anlamıyla; demokrasicilik oynayıp durmuşuz. Bu tuhaf halimiz; demokrasiyi bize dayatanlarca garipsenmedi. Zira uygulamaya koyduğumuz 'şeklî demokrasi'yi bile, halkımıza çok görüp; her on yılda bir onu akamete uğrattık. Üstelik bu rezil cinayetleri, dayatıcılarımızın telkinleri ile icra ettik!
Alan da veren de memnundu; memnun olmayan yalnızca milletti; o da kimsenin umurunda değildi.
Batı, bugün kavuştuğu demokrasiye çok bedeller ödeyerek ve çok kanlar akıtarak geldi. Batı, demokrasiyi kilisenin veya kralların zulümlerinden kurtularak elde etti. Bu kavga, öyle akşamdan sabaha olmadı; yüz yıllar boyu sürdü. Yüz yıllar boyu süren bu acı tecrübeler, Batı'yı bugünkü demokrasi standartlarına eriştirdi.
Yönetenlerle yönetilenler arasındaki kavganın temeli; hakkın taksimi veya dağıtılması idi. Yani, aranan tek kelime ile adaletti. Batı'da eskiden bu hak, tamamen kilisenin veya kralların idi; halklar, sürüden ibaretti ve hiçbir hakları yoktu. Engizisyonu elinde bulunduran kiliseye veya krallara karşı gelmek ölümdü. İşte; bu ölümler göze alınarak ve uğrunda milyonlarca insanın kanları akıtılarak; hakları gasbedenler alaşağı edildi ve bu düzen kuruldu.
Biz ise, ne kilisenin baskısına ve ne de kralların zulümlerine maruzduk. Orta Çağ'da Avrupa ve tüm dünya vahşeti ve zifiri karanlığı yaşarken; Doğu'da ve bizde 'Altın Çağ' yaşanıyordu. Zira, İslamiyet'te Arap'ın Acem'e üstünlüğü olmadığı gibi; sultanla sıradan vatandaş kanun önünde eşitti. Devletin (mülk) temeli adaletti ve bu adaletten herkes ve her şey (Müslim, gayr-i müslim, erkek, kadın, çocuk; hayvan, nebat ve eşya...) nasibini alırdı.
Bugünkü halimizle; gündüz vakti elinde fenerle dolaşanlara benzemiyor muyuz?!.