Adlî Yıl sancılı açıldı

A -
A +

Yeni Adlî Yıl dün başladı. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya raporlu olduğu için açılış konuşmasını Başkanvekili Mater Kaban yaptı. İlk olan böyle bir durumu değerlendiren Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk: "Yaşananlara rağmen ben olsaydım, Adlî Yıl açılışında çıkar konuşmamı yapardım. Çünkü konuşmayı yapabilmek, 'kendime güveniyorum, yanlışım yoktur' demektir" dedi. Bilindiği üzere; kamuoyu günlerdir Yargıtay-MİT-Çakıcı üçgeni etrafında estirilen fırtınalarla çalkanlanıyor. Devletin en önemli kurumları bilerek veya bilmeyerek yıpratılmaya çalışılıyor. Maalesef bu duruma da bir kısım medya ön ayak olmaktadır. Bu bir kısım medya, elde ettiği haberi yalın bir şekilde kamuoyuna ulaştıracakken ve asıl görevi bu iken; haberi yorumlayarak ve bu arada kişilik haklarını hiçe sayarak vermektedir. Böylece hem savcı ve hem de hakimliğe soyunan "medyanın adaleti" hüküm sürmektedir. "Yargı reformu" meselesi... Seneler senesi, dillendirilmesine rağmen "yargı reformu" bir türlü gerçekleştirilemedi. AB'ye uyum sadedinde bir sürü yeni kanunlar çıkarıyoruz. Dünyanın en mükemmel kanunlarını da çıkarsanız, onları kendi insanınıza uygulayacaksınız. Diğer bir deyişle bütün bu kanunları kendi insanınız eliyle tatbik edeceksiniz... İşte; bu edilebilirlik lafla olmuyor. Adaletin sağlıklı işleyebilmesi için; fizikî mekanlardan bir hâkime düşen dosya sayısına; savcının delillere ulaşmasından önündeki engellerin kaldırılmasına, yargı adamlarının özlük haklarının iyileştirilmesine kadar bir dizi tedbirlerin alınması gerekiyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek şikâyet ediyor: "... Olay savcıya intikal ediyor. Savcı soruşturma yapacak. Diyelim ki, dört parçalı bir resim; savcının burada ancak bir parçasından soruşturmayı götürme imkânı var. Onun dışındakilere gelince, Anayasa'dan yasadan kaynaklanan bu ayrıcalıklar, 'Çin Seddi gibi' bizim savcılarımızın önüne set çekiyor. Bu da, faturayı yargıya çıkarıyor. Bugün Türk yargısının önündeki en önemli problem, bana göre özellikle yolsuzluk dosyalarında, başka türlü dosyalarda bu ayrıcalıklardır..." "Ayrıcalıklar demokrasisi" Yani, Sayın Adalet Bakanı, Türkiye'de ayrıcalıkların sadece milletvekillerine ilişkin olmadığını, Türkiye'nin bir "ayrıcalıklar demokrasisi" olduğunun altını çiziyor. Bütün bu düzenlemeler Yasama ve Yürütme (TBMM ve Hükümet) eliyle olacaktır. Anayasa değişikliğini gerektiren bu düzenlemelerde iktidarla muhalefetin iş birliği şarttır. Adalet herkese lazımdır. Dolayısıyla, Türkiye'mizin esas gündemi bunlar olacakken biz hâlâ "zina" veya "kamusal alan" gibi olmadık mevzularla vakit öldürüyoruz. Geciken adalet, adalet değildir Anamuhalefet partisi CHP, ısrarla milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına takmış ve bu çerçevede esas dokunulmazlık zırhına bürünmüş olan yığınla meslek erbabını görmezlikten gelmektedir. Bu meyanda hükümetin de, bütçeden 'Adalet'e ayıracağı payı mutlaka artırması ve adalet sistemimizin bir an önce A'dan Z'ye kadar elektronik ortama kavuşturulması gerekmektedir. Yargıda sürat en az adaletin tecellisi kadar önemlidir. Zira, geciken adalet, adalet değildir. Aksi halde; haklı-haksız eleştiriler bitmeyecek ve Yargı, mensupları ile birlikte boy hedefi olmaya devam edecektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.