Türk cemiyeti, bulamaç ruh yapısıyla korkunç bir ahlâkî çöküntünün içindedir. Bugün, Türk ailesinin yegane yetiştiricisi ve terbiye(!) edicisi malum televizyonlardır. Ne aile, ne mektep ve ne de herhangi bir kurum ve kuruluş, yetişmekte olan çocuklarımız üzerinde etkili olamamakta; onların kazma kürekle yapmağa çalıştıklarını televizyonlar, (şimdi buna bir de internet eklendi) buldozerlerle yıkmakta ve yeni nesilleri kendisine göre şekillendirmektedir. Artık toplumun okumuşu, okumamışı, kültürlüsü, kültürsüzü; köylüsü ve şehirlisi aynı 'Aptal Kutusu'ndan beslenmekte; ruhu onunla pörsüyüp, nefsi onunla coşmakta, aklı ve dimağı onunla iğdiş olmaktadır. Hangi rejim altında olurlarsa olsunlar, dünyanın hiçbir ülkesinde, bizdeki televizyonlardaki pespaye programlar yoktur. Yazılı veya görsel; bizdeki medya anlayışı ve uygulanışı yalnızca bize mahsustur. Bütün dünyada, bize benzeyeni de yoktur. Bu 'Aptal Kutu'sunu evlerimizin baş köşelerine koyarak ve baş mürebbiye olarak (terbiye edici, yetiştirici) addederek; çoluk çocuğumuzla karşısına geçtik; bir saat, bir gün, bir hafta, bir ay, bir sene değil, bütün bir ömrü böylece tükettik! Evlerdeki çocuklara dikkat edin; ya televizyon karşısındalar, ya da internete bağlanmış chat yapmakta veya porno yayınların hedefi olmaktadırlar. Televizyon yüzünden evlerde sohbet edilememekte, kitap okunamamakta, çocuklar ders çalışamamakta, oyun oynayamamaktadır. Bebekler bile, televizyon karşısında, saatlerce oturtulup avutulmaktadır. Böylece aile içinden dinamitlenmektedir. İnsanımızın ufku (ufuk denebilirse tabii) televizyonla sınırlıdır. Televizyonla düşünüyor (!), televizyon diliyle konuşuyor (!), televizyonla bilgilenip (!) televizyonla eğleniyor. Dikkat ediniz; insanımızda müthiş bir karakter zafiyeti olduğunu göreceksiniz. Yalan konuşmak, birbirini aldatmak ve hile yapmak hüner sayılıyor. Rüşvet, görevin gereği biliniyor, hırsızlama mal elde etmek en tabii hal olarak görülüyor. Hatta, hırsız olmayanlara enayi gözüyle bakılıyor. Sulu ve sırnaşık olmak prim yapıyor. Hakkına razı olmak ne kelime; hakları gasp etmek maharet biliniyor. Bilgili, mahir, haysiyetli, vakarlı hocanın; bilim ve ahlak kitaplarının ve başta aile olmak üzere, bütün terbiye müesseselerinin yerini alan televizyon, bu kötü tesirini icra ederken, herkes halinden memnun gözüküyor! Anayasa ile devlete verilmiş, toplumun ruh ve beden sağlığının korunması nerede kaldı? Nerede devlet adamlarımız? Nerede; kılı kırk yaran ve her birisinden envaiçeşit tertipler üreten toplum mühendislerimiz? Beyaz camdan akan bu irini görmüyorlar mı? Yoksa, bu hal kendilerini ilgilendirmiyor mu? Milleti düşünmüyorsanız, bari kendinizi, kendi evlatlarınızı ve onların geleceklerini düşününüz! Onları yetiştirenler ve istikbale hazırlayanlar, ne sizsiniz, ne de, avuçla para verip gönderdiğiniz okullar!.. Televizyonu seyredin, ardından çocuğunuzla konuşun; onu kimin yetiştirip şekillendirdiğini göreceksiniz! Televizyon, insana hitap ediyor ama; derdi insan, insanın yetişmesi değildir. Televizyonun tek derdi reytingtir, aklınca onun gereğini yapar ve kendisi battıkça battığı gibi, seyredenleri de mahveder. Televizyonda reytinge endekslenmek, alıcısı ve verici açısından eroinmanlık gibidir. Dozunu artırmanızdan başkaca çareniz yoktur; sonucu ise malumdur! Bütün dünya gençliğini tehdit eden internet yayıncılığının sonunun nereye varacağını kimse kestirememekte; bu açık tehlike için de maalesef bir tedbir alınmamaktadır.